İnsanlar boş zamanlarında genelde ne yapacaklarını bilemez hale gelirler. Örneğin, bir işçi hafta sonu olduğunda çalışmadığı için içindeki kuvveti nasıl eğitebileceğini tutturamaz. Bu tabi ki kişinin kendinden değildir, sadece. Etrafındaki üst düzey kişilerin yaklaşımı ile de ilgilidir.
Bakın Victor E. Frankl ne diyor burada:
“Yakın zamanda yapılmış bir anket çalışması, Avrupalı öğrencilerimin %25’inin bir şekilde varoluşsal boşluk hissettiğini göstermiştir. Amerikalı öğrencilerim arasında ise bu oran %25 değil, %60’tır. Varoluşsal boşluk, kendini en belirgin olarak bir can sıkıntısı halinde gösterir. Artık Schopenhauer’in, insanın acı ve can sıkıntısı uçları arasında sonsuz bir gidiş gelişe mahkûm olduğunu söylerken ne kastettiğini anlayabiliriz.
Aslında can sıkıntısı, psikiyatrlara çözmek üzere, acıdan daha fazla sorun sunar. İlerleyen otomasyon teknolojileri, ortalama bir işçiye daha fazla boş zaman bırakacağı için bu sorunlar da giderek daha hayati anlama gelecektirler.
Burada üzücü olan, bu işçilerden birçoğunun bu boş zamanla ne yapacaklarını bilemeyecek olmalarıdır. Örneğin, “Pazar nevrozu”, iş haftasının yoğunluğu geride kalıp içlerindeki boşluk kendini belli ettiğinde hayatlarındaki içeriksizliğin ve çaresizliğin farkına varan insanların durumunu tanımlayan bir depresyon türüdür.
İntiharın çok da az olmayan bu kısmı bu varoluşsal boşluğa atfedilebilir. Depresyon, saldırganlık ve bağımlılık gibi yaygın durumlar, altlarında yatan varoluşsal boşluğu tanımadığımızda anlaşılır değildir. Bu aynı zamanda emekliler ve yaşlıların da krizidir.”¹
Parçadan hareketle yazımızı şu şekilde devam ettirebiliriz. Öncelikle bir örnek verelim:
Örneğin, bir işçi hafta sonunu Pazar kahvaltısı ya da piknik veyahut da gezinti olarak planlarsa önceden rotası belli olduğu için, içsel sıkıntısı azalır. Ancak bu tür bir plan yapmazsa hafta sonu çalışmadığından dolayı içsel boşluğa düşerek içsel sıkıntı çekecektir. Bu da intihara kadar götürebilir kişiyi.
Kişiler hayatlarının her anında planlama yapmalıdırlar. Çünkü beyin listelenen şeyleri yapmaktan zevk duyar. Örneğin bir gün — hafta sonu — için sabah kalkılacak, banyo yapılacak, kahvaltı edilecek, kitap okunacak, öğle yemeği yenecek, sonrasında kısa bir uyku uyunacak, sonrasında ise el işi ve/veya görsel sanatlarla ilgilenilecek, akşam yemeği gelecek, geceye yaklaşan saatlere kadar zevk aldığı şeyler — filmler, diziler, belgeseller — izlenecek, kısa bir okumadan sonra da yatılacak şeklinde plan yapılırsa eğer ve her yapılan eylemden sonra bunlara birer tik, çarpı, eksi veya artı konularak ilerlenirse hem yaşamdaki rutinleştirmeler oyuna dönüştürülür, hem de kişi içsel boşluğa düşmeye vakit bulamadan gününü ya da hafta sonunu verimli ve etkili bir şekilde tamamlayabilir.
İş bu durumlar her gün düzenli olarak tekrarlanırsa bu da sıkıcı bir durum alabilecektir. O yüzden kişi her gün kendisine farklılıklar açmalıdır. Örnek olarak, o gün 8’de gidiyorsa o gün için 7.50 ya da 8.10’da gitmelidir. 10 sayfa kitap okuyorsa o gün 15 sayfa kitap okumalı, her gün duş alıyorsa bir gün kafasını yıkamalı diğer gün duş almalı — ki bu sağlıksal açıdan daha iyidir, çünkü ne kadar çok duş alırsanız vücut kendisine yetemediğini düşünür ve yağ oranını artırmaya yönelik çalışır — o gün kahve içiyorsa çay, çay içiyorsa portakal suyu vb. içmelidir.
Bu şekilde bir yöne yönelim olursa hem rutinden kurtulunmuş olur, hem de günlük farklı şeyler yaptığı için beyni mutluluk hormonlarını daha fazla salgılar ve kişi içsel sıkıntı ile içsel boşluğa daha az yakalanır.
Beyninizle iyi geçinmeniz dileğiyle…
Buraya kadar okuduysan kendin için bir adım daha attın demektir, sonraki yazılarda görüşmek üzere…
İyi okumalar!
Dipnot Safhası
1.) Victor E. Frankl – İnsanın Anlam Arayışı, Okuyan Us Yayınları, 120. Basım, İstanbul, Ağustos 2022, s. 112–113.