“Toplumun en temel yapı taşlarından biri olan aile, bireyin kimlik gelişimi, duygusal güvenliği ve sosyal aidiyet duygusu üzerinde derin etkiler bırakır. Bu yönleriyle ailenin önemine dikkat çekmek amacıyla, 2025 yılı Türkiye’de ‘Aile Yılı’ olarak ilan edilmiştir. Aile yapısı, sağlıklı ve işlevsel olduğunda bireyin yaşamında koruyucu bir rol üstlenirken, işlevsiz bir yapıya büründüğünde bireyin psikolojik sağlamlığını zedeleyebilecek bir risk alanına dönüşebilir. Bu açılardan aile, bireyin yaşamında psikolojik sağlamlık geliştirme konusunda büyük bir öneme sahiptir. Ancak aile, her birey için her zaman güvenli ve kapsayıcı bir alan sunmaz. Özellikle LGBTİ+ bireyler için aile, zaman zaman destekleyici bir kaynak olmaktan ziyade, reddedilmenin ve görünmezliğin kaynağı haline gelebilir. Bu durumun yanında son zamanlarda aile yılı kapsamında üretilen politikaların LGBTİ+ bireyleri dışladığı, günah keçisi haline getirdiği yani kısacası hedef aldığı görülmektedir. Bu açıdan LGBTİ+ bireylerinin psikolojik sağlamlıkları risk altına girmektedir.
Bu yazıda, LGBTİ+ bireylerin aile içinde karşılaştıkları görünmezlik olgusu, aile yılı kapsamında yapılan politikaların yıpratıcılığı ile bunların psikolojik sağlamlık üzerindeki etkileri ele alınacaktır.”
Aile İçi Reddedilme ve Görünmezlik
LGBTİ+ bireyler, cinsel yönelimlerini fark etmeye başladıkları andan itibaren kendilerini sorgulamaya başlayıp kendilerini anlamaya çalışırlar. Bu anlamlandırma sürecinde ise ailelerinden gelen kabul ve destek ihtiyacını yoğun şekilde hissederler. Ancak Türkiye’de yapılan araştırmalar, bu bireylerin büyük bir kısmının aileleri tarafından reddedildiğini, evden uzaklaştırıldığını, duygusal ve fiziksel şiddete maruz kaldığını göstermektedir (Kaos GL, 2023). Ailelerin bu reddedici tutumu çoğu zaman dini inançlar, toplumsal normlar ya da “el âlem ne der” düşüncesiyle meşrulaştırılır. Bu durum, bireyin benlik gelişimini olumsuz etkileyerek depresyon, anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu gibi çeşitli ruh sağlığı sorunlarına zemin hazırlayabilir ve psikolojik sağlamlığını zedeleyebilir.
Yapılan araştırmalar, aile reddinin LGBTİ+ gençler üzerindeki etkilerinin ciddi düzeyde olduğunu göstermektedir. Ryan ve arkadaşlarının (2009) yaptığı bir çalışmada, aileleri tarafından reddedilen LGBTİ+ bireylerin, kabul edilenlere kıyasla intihar girişimi, depresyon ve madde kullanımı açısından daha yüksek risk taşıdığı ortaya konmuştur. Bu bağlamda aile reddinin yarattığı görünmezlik yalnızca pasif bir tepkisizlik değil, bireyin varoluşunu inkâr eden aktif bir şiddet biçimi olarak değerlendirilmelidir.
Aile Yılı’nda Hedef LGBTİ+ Bireyleri
2025’in “Aile Yılı” olarak ilan edilmesi, aile kurumunun güçlendirilmesini ve sağlıklı bir işlevselliğe sahip olmasını amaçlasa da, Türkiye’de bu söylem bazı gruplar için dışlayıcı bir araç hâline gelmiştir. Özellikle LGBTİ+ bireyler, geleneksel aile yapısını “tehdit eden” unsurlar olarak sunulmakta; kamu söylemlerinde ve medyada açıkça hedef gösterilmektedir (Kaos GL, 2023). Bu durum, aile içinde kabul görme olasılığını azaltmakta; reddedilme, bastırılma ve görünmez bırakılma gibi deneyimlerin yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Bu güçlüklerle mücadele etmek zorunda kalan bireyin ruh sağlığı ve psikolojik sağlamlığı risk altına girmektedir.
Dayanıklılık: Kırılmadan Esneyebilmek
Bu denli zorlu bir toplumsal ortamda LGBTİ+ bireylerin kendilerini var edebilmeleri ve yaşamla sağlıklı bir uyum kurabilmeleri için psikolojik sağlamlıklarının güçlü olması büyük önem taşımaktadır. Psikolojik sağlamlık, bireyin yaşadığı sıkıntılara ve zorlu deneyimlere rağmen işlevselliğini sürdürebilme, uyum sağlayabilme ve gelişmeye devam edebilme becerisi olarak tanımlanmaktadır (Hollister-Wagner, Foshee & Jackson, 2001). Peki, LGBTİ+ bireyler psikolojik sağlamlığı nasıl geliştirebilir?
- Sosyal destek ağlarını güçlendirmek: Aile desteği psikolojik sağlamlık geliştirme noktasında oldukça kıymetlidir. Aileden destek gelmeme durumunda, güvenilir arkadaş çevresi, LGBTİ+ toplulukları ya da psikolojik danışmanlık hizmetleri alabilir. Özellikle queer arkadaşlık ilişkileri, bireyler için yeni bir aidiyet ve destek kaynağı olarak “seçilmiş aile” işlevi görebilir.
- Anlam arayışı geliştirmek: Viktor Frankl’ın (2006) da vurguladığı gibi, birey en acı koşullarda dahi yaşantılarına bir anlam yükleyerek psikolojik dayanıklılığını koruyabilir. Anlam üretme süreci, bireyin yalnızca bugünü değil, geleceği de umutla kurmasına yardımcı olur. Bu süreç içinde bireyin kendini ve değerlerini tanıması önemli psikolojik sağlamlık geliştirmede önemli bir adımdır.
- Kendini ifade etme yolları oluşturmak: Sanat, yazı, müzik, aktivizm ya da terapi gibi ifade biçimleri; bireyin bastırılmış duygularını açığa çıkarmasına, kimliğini sahiplenmesine ve görünür kılmasına olanak sağlar. Bu yollar, aynı zamanda toplumla kurulan ilişkide bir direnç ve dönüşüm zemini sunarak psikolojik dayanıklığa katkı sunar.
- Kendilik farkındalığını geliştirmek: Bireyin kimliğini tanıması, sınırlarını keşfetmesi ve ihtiyaçlarını doğru biçimde fark etmesi; yaşamda daha sağlam durmasını sağlar. Özellikle günlük tutma, meditasyon, spor yapma ve bireysel terapi bu süreci destekleyici araçlar olabilir.
- Toplumsal farkındalık çalışmalarına katılmak: Aktivizm, sosyal dayanışma kampanyaları ve hak savunuculuğu; bireylerin sadece baş etme değil, dönüşüm üretme becerilerini de güçlendirir. Bu süreç, pasif mağduriyet hissini azaltarak bireyin etki alanını genişletir.
- Rol model ve ilham kaynaklarıyla bağ kurmak: Benzer yollardan geçmiş kişilerin deneyimlerini okumak, dinlemek ya da onlarla iletişim kurmak; yalnızlık hissini azaltır ve bireyin umut duygusunu besler. LGBTİ+ hikâyelerini içeren kitaplar, podcastler veya belgeseller bu anlamda etkili kaynaklardır.
- Kendi temposuna saygı göstermek: Dayanıklılık, sürekli güçlü görünmek ya da baskılara karşı dik durmak değildir. Zaman zaman durmak, yas tutmak, yorulmak da sürecin doğal parçasıdır. Bireyin kendi temposuna saygı göstermesi, tükenmişliği önlemeye yardımcı olur. Bu zorlu süreçte bireyin kendine Öz şefkat gösterip kendisine anlayışla yaklaşması da psikolojik sağlamlılığı artıran etmenlerdendir.
Görünmezlikten Görünürlüğe: Bir Dönüşüm Mücadelesi
Görünmezliğe karşı geliştirilen dayanıklılık yalnızca bireyin iyilik halini korumakla sınırlı kalmaz, zamanla bir dönüşüm arzusuna da evrilir. Pek çok LGBTİ+ birey, kendi yaşadığı aile reddini başka bireyler yaşamasın diye savunuculuk yapmaya başlar. Bu görünürlük mücadelesi hem kendileri hem de toplumsal yapı için dönüştürücü bir güç olabilir. Bu bağlamda, ülkemizdeki zorlu şartlarda gerçekleştirilen Pride etkinlikleri ve gösterilen en küçük destekler dahi, güçlü ve anlamlı bir duruşun göstergesi halinde karşımıza çıkar.
Judith Butler (2021), kimliğin sabit değil, toplumsal ilişkiler içinde sürekli olarak yeniden üretildiğini savunur. Toplum, hangi kimliklerin “makbul” olduğunu belirlerken, diğerlerini dışlar ve bastırır. Queer teori ise bu sınırlamaları sorgular ve çeşitliliği bir zenginlik olarak ele alır. Aile kavramı da bu bakışla yeniden tanımlanabilir: Yalnızca biyolojik bağlara değil, şefkate, kabule ve güvene dayalı ilişkiler üzerinden düşünülmelidir. Sağlıklı diğer bir deyişle işlevsel ailede açık ve dürüst bir iletişimin olması, koşulsuz kabul ve sevginin gösterilmesi, gelişimi destekleyici bir ortam sunulması gibi özellikler beklenir. Bu açılardan çocuklarımızın sağlıklı ve psikolojik olarak sağlam olması için bu ortamları sunmak dayanıklı bireyler yetiştirme noktasında kıymetlidir.
Sonuç: Aileyi Yeniden Düşünmek
Aile, yalnızca biyolojik bağlarla tanımlanan bir yapı değildir; kapsayıcılık, güven, şefkat ve koşulsuz kabul gibi insani değerlere dayanan bir ilişkiler ağıdır. Ancak bugün Türkiye’de, “aile” kavramı belirli bir kalıba indirgenmekte ve bu kalıbın dışında kalan kimlikler –özellikle LGBTİ+ bireyler– yok sayılmakta, hedef gösterilmekte ve toplumsal olarak dışlanmaktadır. Bu dışlanma, sadece bireysel düzeyde psikolojik zarar yaratmakla kalmaz; aynı zamanda toplumsal barışa, eşitliğe ve ortak iyiliğe de zarar verir.
Bu nedenle “Aile Yılı” gibi sembolik kavramlar, herkes için güvenli ve kapsayıcı bir toplum yaratma vizyonuyla yeniden düşünülmelidir. LGBTİ+ bireylerin yaşadığı aile içi reddedilme, görünmezlik ve hedef gösterilme durumları; sadece bireyin değil, toplumun ruh sağlığını tehdit eden bir sorundur. Bir toplum, en kırılgan bireyini gözetmediği sürece güçlü olamaz.
Gerçekten sağlıklı ve güçlü bir toplum, tüm bireylerinin eşit şekilde kabul gördüğü, farklılıkların tehdit değil, zenginlik olarak kabul edildiği bir toplumdur. Aileyi yeniden düşünmek; sadece LGBTİ+ bireylerin değil, herkesin insanca ve onurlu bir yaşam sürebilmesi için gereklidir.
Renklerimizin kabul gördüğü, psikolojik olarak sağlam kalabildiğimiz ve birlikte sevebildiğimiz bir dünyayı hep birlikte inşa edebilmek dileğiyle…
Kaynakça:
– Butler, J. (2021). Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi (Çev. Ezgi Ayvalıoğlu). Metis Yayınları.
– Frankl, V. E. (2006). İnsanın Anlam Arayışı (Çev. S. Budak). Okuyanus Yayınları.
– Hollister-Wagner, G., Foshee, V. A., & Jackson, C. (2001). Adolescent resilience: The influence of family structure and conflict. Journal of Youth and Adolescence, 30(1), 93–106.
– Kaos GL Derneği. (2023). LGBTİ+’ların İnsan Hakları Raporu 2023.
– Ryan, C., Russell, S. T., Huebner, D., Diaz, R., & Sanchez, J. (2009). Family rejection as a predictor of negative health outcomes in white and Latino lesbian, gay, and bisexual young adults. Pediatrics, 123(1), 346–352.