İlişkilerimizde sıkça kendimizi aynı döngüler içinde buluruz. Tekrarlayan tartışmalar, anlaşılmama hissi ya da partnerimizin davranışlarına verdiğimiz aşırı tepkiler… Sorunlar “o an” a ait gibi görünse de kökleri çoğunlukla çocukluğumuza uzanır. Çocukluk yaralarımız, yetişkin ilişkilerimizde görünmez ipler gibi etkisini sürdürür. İlişkiler adeta bir ayna işlevi görerek, içimizdeki yaraları bize yansıtır. Partnerimizle yaşadıklarımız, bastırdığımız ya da farkında bile olmadığımız duyguları tetikleyebilir. Bu yüzden ilişkilerde yaşanan sorunlar bazen kişisel değil, arketipseldir: görülme arzusu, sevilmeye layık olma çabası, değersizlik hissi, reddedilme korkusu…
Çocukluk Yaralarının İlişkilerdeki Yansımaları
Çocukluk, kişiliğimizin ve duygusal tepkilerimizin temelinin atıldığı dönemdir. Bu dönemde yaşadığımız deneyimler, özellikle ebeveynlerimizle ya da bakım verenlerimizle olan ilişkilerimiz, bize sevgi, güven ve değerlilik hakkında ilk mesajları verir. Eğer bu mesajlar eksik, tutarsız ya da yaralayıcıysa, içimizde kapanmamış çocukluk yaraları oluşur. Bu yaralar, yetişkinlikte ilişkilerimize farklı şekillerde yansır.
- Duygusal ihtiyaçların karşılanmaması: Çocukken duygularınız görülmediyse veya duygusal ihtiyaçlarınız karşılanmadıysa, yetişkinlikte partnerinizin ilgisizliği sizi reddedilmiş hissettirebilir. Ya da tam tersi, ilişkilerde yakınlıktan kaçınma, duygusal mesafe koyma ve bağlanma korkusu gibi davranışlarla kendini gösterebilir.
- Tutarsız ebeveyn davranışları: Eğer ebeveyniniz fiziksel ya da duygusal olarak tutarsız davrandıysa, “Herkes eninde sonunda gider” inancı içinize yerleşmiş olabilir. Bu yara, ilişkilerde yoğun kaygı yaratır. Partnerinizin geç cevap vermesi bile terk edilme senaryolarını tetikleyebilir. Belki fazla bağlanırsınız, belki de tam tersi, kimseye güvenemediğiniz için bir türlü tam bağlanamazsınız.
- Sürekli eleştiri: Çocuklukta sık sık eleştirildiyseniz ya da “daha iyisini yapmalısın” mesajı aldıysanız, ilişkilerde kendinizi sürekli kanıtlama çabası içinde bulabilirsiniz. Partnerinizin küçük bir yorumu bile bu eski yarayı kaşıyabilir ve değersizlik hissinizi tetikleyebilir.
- Sınır ihlalleri veya yalnız bırakılma: Çocukken sınırlarınız ihlal edildiyse ya da yalnız bırakıldıysanız, dünyaya karşı temel bir güvensizlik geliştirmiş olabilirsiniz. Bu da yetişkinlikte partnerinize tam anlamıyla güvenmekte zorlanmanıza neden olur. “Ya aldatırsa?”, “Ya giderse?” gibi düşünceler zihninizi meşgul edebilir. Hatta güvende kalmak için ilk uzaklaşan siz olabilirsiniz.
Yaraları Fark Etmek ve İyileşme
Bessel van der Kolk’un (2014) da belirttiği gibi, erken dönem travmaları sinir sistemimizde izler bırakır. Bu izler, tetikleyici bir durumla karşılaştığımızda otomatik tepkilerle yüzeye çıkar. O yüzden bazen yaşadığımız bir olay, sadece bugünün değil, geçmişin duygusal yükünü de taşır. Tepkilerimiz güncel duruma değil, yıllar önce bastırdığımız bir sızıya ait olabilir.
Zihnimiz genellikle bu çocukluk yaralarını bastırmak, önemsizleştirmek ya da yok saymak için savunma mekanizmaları geliştirir. Örneğin; sürekli meşgul kalmak, ilişkilerde aşırı mantıkçılığa kaçmak, duygusal konulardan uzak durmak, “Ben iyiyim, sorun yok” diyerek yüzeysel tepkiler vermek ya da yoğun öfke ile hassasiyetleri maskelemek, bu savunmalardan bazılarıdır. Bu davranışlar, aslında geçmişin yarasına yaklaşmamak için geliştirilmiş otomatik stratejilerdir.
Ancak bu savunmalar, döngüyü sürdürmekten başka bir işe yaramaz. “Neden hep aynı şeyleri yaşıyorum?” sorusu işte bu noktada anlam kazanır. Cevabı dışarıda aramak yerine içe dönmek, iyileşmenin ilk adımıdır. Yaşadığınız duyguların geçmişteki hangi deneyimlerle benzeştiğini fark ettiğinizde, aslında bugünkü ilişkilerinizin neye temas ettiğini görmeye başlarsınız.
İyileşme, o çocukluk yaralarını bastırmak değil; onları anlamakla mümkündür. İçinizde hâlâ ilgiye, onaylanmaya, görülmeye ihtiyaç duyan o çocukla karşılaşmak cesaret ister. Ama bu karşılaşma, aynı döngüleri tekrar etmek yerine, yeni ve daha sağlıklı bir ilişki dili kurmanın kapısını aralar. Kendinize “Bu duyguyu daha önce ne zaman hissettim?”, “Bu durum, çocukluğumdaki hangi anıları hatırlatıyor?”, “Bu tepki gerçekten partnerime mi, yoksa geçmişte birine mi ait?” gibi sorular sormak, yaraları fark etmenin ve dönüştürmenin adımlarıdır.
Sonuç: Çocukluk Yaralarını Şefkatle Görmek
Çocukluk yaralarımız kim olduğumuzu şekillendiren izlerdir. Ama bu izlere sıkışıp kalmak zorunda değiliz. Onları inkâr etmek yerine şefkatle görmek, iyileşmenin en güçlü adımıdır. Bugün durup kendinize şu soruyu sorabilirsiniz: Hangi yaran konuşuyor? O sesi bastırmak yerine duyun. Çünkü farkındalık, duygusal özgürlüğün ilk anahtarıdır.
Kaynakça
- van der Kolk, B. A. (2014). The body keeps the score: Brain, mind, and body in the healing of trauma. Viking.