“İyi bir ebeveyn olmalıyım.”
“Ne yapsam yetmiyor gibi hissediyorum.”
“Kendi eksiklerimi çocuğuma yansıtmaktan korkuyorum.”
“Onunla kurduğum ilişki, geleceğini belirleyecek biliyorum… ama ya yanlış yaparsam?”
Günümüzde ebeveynlik, hiç olmadığı kadar görünür durumda. Sosyal medya, uzman görüşleri, kitaplar ve çeşitli dijital kaynaklar aracılığıyla anne-babalara sürekli olarak “nasıl ebeveyn olunması gerektiği” anlatılıyor. Bu bilgi bolluğu, çoğu zaman destekleyici olmaktan çok, mükemmeliyetçi bir baskı yaratıyor.
Birçok ebeveyn terapiye şu cümlelerle geliyor:
“Çocuğum için en iyisini istiyorum ama bazen tükeniyorum.”
“Ne yaparsam yapayım yetersiz hissediyorum.”
“Annem nasıl her şeye yetişiyormuş?”
Bu içsel sorgulamalar, iyi bir ebeveyn olma çabasının yanında yoğun bir kaygı ve suçluluk hissini de beraberinde getiriyor. Ancak ebeveynlik, bir mükemmellik hikâyesi değil. Psikanalist Donald Winnicott’un literatüre kazandırdığı yeterince iyi ebeveynlik kavramı, tam da bu noktada bize sağlıklı ve gerçekçi bir yol haritası sunuyor. Bu kavram, çocuğun tüm ihtiyaçlarını kusursuzca karşılayan bir ebeveyn değil; zamanla uyum sağlayan, duygusal olarak erişilebilir, yanıt veren ve gerektiğinde ilişkiyi tamir edebilen bir ebeveyni tarif eder.
Bebeklik döneminde her ağlamaya anında karşılık veren ebeveyn, zamanla bu yanıtları çocuğun gelişen kapasitesine uygun şekilde esnetmeye başlar. Bu, hem çocuğun kendi duygularını düzenleyebilmesine alan tanır hem de bağımsızlık gelişimini destekler.
Yeterince iyi ebeveynlik; çocuğun duygularına karşı duyarlı olmayı, sınır koyabilmeyi, sınır koyarken o ilişkide kalabilmeyi ve hata yaptığında sorumluluk alabilmeyi içerir. Bu yaklaşım, ilişkide güvenli bağlanma zeminini oluşturur. Güvenli bağlanma ise, çocuğun ileriki yaşamında hem kendisiyle hem de diğerleriyle sağlıklı ilişkiler kurmasının temelini atar.
Yalnız burada önemli bir ayrıma dikkat etmek gerek: Yeterince iyi ebeveynlik, çocuğun ihtiyaçlarını her zaman eksiksiz karşılamak değil; onun duygularını tanımasına, hayal kırıklıklarıyla baş etmesine ve ilişkisel güveni içselleştirmesine rehberlik etmektir. Her düştüğünde koşup kaldırmak değil, düştüğünde kalkmak için mücadele vermesine izin vermek gibi…
Bu çerçevede, duygusal düzenleme becerisi kazandırmak da önemli bir unsurdur. Örneğin, bir çocuk öfkelendiğinde ve bağırdığında ona “Sus, bağırma!” demek yerine, “Öfkelendiğini anlıyorum, seni duyuyorum, birlikte bunun için ne yapabileceğimizi konuşalım.” demek, hem duyguya alan tanır hem de sınır koyar. Bu örnek; uygulaması, kriz anlarında başta zor ancak koyacağınız sınırların tutarlılığı ve netliğiyle ilişkinizi güçlendirecek bir yaklaşımdır.
Geçen gün oğlum uykudan uyanınca çok huysuzdu. Ne istediğini söylemiyor, sadece ağlıyordu. Oyuncaklarını yere attı, üstünü değiştirmeme izin vermedi. Yorgundum, sabrım az ve işe gitmek için hazırlanıyordum, oldukça da acelem vardı. İlk refleksim, hemen onu susturmak ve durumu kontrol altına almak oldu. Sarılmaya çalıştım ve “Tamam, ne istiyorsan söyle, yapayım.” dedim ama işe yaramadı. Sonra durdum. Derin bir nefes aldım ve sadece yanına oturdum. Bir süre hiçbir şey söylemedim. Sonra yavaşça, “Bu sabah galiba her şey zor geliyor. Belki biraz daha uyumak istiyorsun, belki benimle evde kalmak istiyorsun, anlıyorum… Ben de seninle evde kalıp uyumayı çok isterdim ama ben işe gitmeliyim, sen de anneannene gitmek için hazırlanmalısın, her gün yaptığımız gibi.” dedim ama işe yaramadı. Birkaç dakika daha sürdü ağlaması, müdahale etmedim ve hazırlanmaya devam ettim. Sonra bakışları bana döndü, gelip kucağıma oturdu. Başını omzuma yasladı. Benim oğlumla yaşadığım deneyimde olduğu gibi, bazen çözüm üretmek değil, sadece eşlik etmek, duygusuna yer açmak yeterli oluyor. Ben orada mükemmel bir şey yapmadım. Sadece orada kaldım ama ilişki kurdum ve o ilişki, o sabahı bizim için güvenli hale getirdi. Bu da yeterince iyi olmaktı benim için.
Sonuç
Ebeveynliğin temelinde kusursuz olmak değil; ilişki kurabilmek, duyguya tanıklık edebilmek, yeniden bağ kurabilmek ve bolca sevgi vardır. Yeterince iyi ebeveynlik, çocuğun insan ilişkilerine, duygularına ve kendi iç dünyasına dair güven geliştirmesini sağlar. Tüm duygularının görülebildiği, sınırların ilişki içinde çizildiği ve hataların onarıldığı bir ev ortamı; çocuğun hem özgüvenini hem de empati becerisini geliştirir.
Anne ve babalar mükemmel olmak zorunda değil; kendi imkânları doğrultusunda sadece orada olmak, duygulara alan açmak ve gerektiğinde “Her şeyi bilmesem de seninle ilgileniyorum ve buradayım.” diyebilmek bile yeterince iyidir.
Siz de ebeveynlik yolculuğunuzda “yeterince iyi” olduğunuz anları hiç düşündünüz mü? Belki de en kıymetli anlar, tam da mükemmel olmaya çalışmadığınız zamanlardır.