Son zamanlarda kendinizi kötü hissettiğinizde içinizden bir ses “Ama moralini bozma, olumlu düşün” dedi mi? Ya da çevrenizden biri, canınızı sıkan bir şeyi paylaştığınızda hemen “Her şeyin bir nedeni vardır” diye sizi teselli etmeye çalıştı mı? Bu sözler iyi niyetle söylenmiş olabilir ama peki ya kötü hissetme hakkına ne olacak? Aynı zamanda “Pozitif kal” çağrısı günümüzün en yaygın mottolarından biri oldu. Gülümseyen yüzler, ilham verici sözler, rengârenk kelebekler… “Peki ben neden böyle hissetmiyorum? Bende mi bir sorun var?” Halbuki hissettiğimiz şey, tam da hissetmemiz gereken şey olabilir.
Toksik Pozitiflik: Olumlu Düşünmenin Gölgesi
Pozitif düşünmenin gücü inkar edilemez. Gerçekten de umutlu bir bakış açısı, zorluklarla başa çıkmada önemli bir kaynak olabilir ama bu yaklaşımın dayatmacı bir versiyonu toksik pozitifliktir. Bu kavram, olumsuz duygulara hiç yer bırakmayan, her durumda “iyi hissetmek zorundasın” diyen bir tutumu ifade ediyor (Goodman, 2022). Mesela bir arkadaşınız size üzgün olduğunu söylüyor ve siz de ona “Ama sağlığın yerinde” şeklinde karşılık veriyorsunuz. Yaşanılan duyguları değersizleştirme işte tam da burada karşımıza çıkıyor. İnsanın bazen sadece anlaşılmaya ve duyulmaya ihtiyacı var.
Hep İyi Hissetmek mi Zorundayız?
Bu baskı nereden geliyor? Hayat her zaman iyi gitmiyor. Çünkü bazen üzücü şeyler oluyor ve o şeyler sadece “olumlu düşünerek” geçmiyor. Amerikalı psikolog Barbara Held, bu durumu “zorunlu iyimserlik” (obligatory optimism) olarak tanımlar ve bunun bireyde duygusal bütünlük zedeleyebileceğini savunur (Held, 2002). Gerçeklikten uzak bir iyimserlik, kişinin kendi duygularını fark etmesini zorlaştırabilir. Bu da duyguların bastırılmasına neden olabilir.
Duyguları Bastırmak, Onları Yok Etmez
Kötü hissettiğinde hemen ayağa kalk, dik dur, gülümse. Bize öğretilen bu oldu. Sanki üzülmek, zayıflıkmış gibi. Oysa bastırılan duygular, beden ve zihin üzerinde olumsuz etkiler bırakabilir. Gabor Maté’ye göre, bastırılan duygular, uzun vadede psikosomatik hastalıklara bile zemin hazırlayabilir (Maté, 2011).
Her Duygunun Anlamı Var
Sonuç olarak, mutsuz olmak bazen en sağlıklı tepkidir. Hayal kırıklığına uğradığımızda üzülmeliyiz. Kırıldığımızda içimize kapanmalıyız. Bunlar, insan olmanın birer parçası. Her duygunun bir amacı, bir mesajı vardır. Üzüntü durup düşünmemizi sağlar, öfke sınırlarımızı hatırlatır, korku bizi korur. Sadece mutluluk değil, tüm duygular değerlidir.
Bir gün biri size “Olumlu düşün” dediğinde, belki şöyle cevap vermek isteyebilirsiniz:
“Teşekkür ederim ama bugün biraz üzülmeye ihtiyacım var.”
“Çünkü gerçek iyilik hâli, ancak bütün duygulara yer açtığımızda mümkün olur.”
Duygularımızı Bastırırsak Ne Olur?
Duygusal uyarıcılar karşısında stres güçlü bir biyokimyasal yanıttır. Stres, organizmamızın işleyişini, bağışıklığımızı ve vücudumuzda çalışan birçok hormonun etkinliğini etkiler. Başka bir deyişle, duygular yoluyla maruz kaldığımız stres vücudumuz için adeta zehir gibidir. Anlamadığımız ya da bastırdığımız her duygu bize psikolojik ya da fiziksel bir hastalık olarak geri dönebilir. Eğer duygularımızı bastırırsak, duygularımız daha güçlü olarak farklı yollardan patlak verebilir. Gross (1989) tarafından yapılan bir deneyde katılımcılara korku filmi izletilmiş, bir gruba soğukkanlı diğer gruba da doğal davranılması istenmiştir. Duygularını bastıran grup kendilerini iyi hissetmemekle birlikte, fiziksel bir çaba gösterdikleri için de tansiyonlarında yükselme görülmüştür.
Duygularımızla Baş Edebilmek İçin Ne Yapabiliriz?
Psikolojik sağlamlık kazanmak ve duygularla sağlıklı bir ilişki kurmak için uyumlu bilişsel stratejiler kullanılabilir:
- Olumlu Yeniden Odaklanma: Yaşanılan olay hakkında düşünmek yerine daha keyifli konularla ilgili düşüncelerdir. (Örneğin; başıma kötü bir şey geldiğinde “Yaşadığım kötü olayla ilişkisi olmayan güzel şeyleri düşünürüm”.)
- Bakış Açısına Yerleştirme: Yaşanılan olayı başka olaylarla karşılaştırarak daha kötüsünün olduğuna ilişkin düşüncelerdir. Böylece yaşanılan durumun ciddiyetinin ya da öneminin azaltılması yoluna gidilir. (Örneğin; başıma kötü bir şey geldiğinde “Diğer şeylerle karşılaştırıldığında durumun o kadar da kötü olmadığını düşünürüm”.)
- Kabul Etme: Yaşanılan olayı kabul etme ve olan şeye kendini teslim etme ile ilgili düşüncelerdir. (Örneğin; başıma kötü bir şey geldiğinde “Durumu olduğu gibi kabul etmem gerektiğini düşünürüm”.)
- Plan Yapmaya Yeniden Odaklanma: Yaşanılan olay/olaylar karşısında hangi adımların atılabileceği ve nasıl üstesinden gelinebileceği ile ilgili düşüncelerdir. Durumla ilgili yeniden plan yapmaktır. (Örneğin; başıma kötü bir şey geldiğinde “Bu durumla en iyi nasıl başa çıkabileceğimi düşünürüm”.)
- Olumlu Yeniden Değerlendirme: Yaşanılan olayın olumlu taraflarını araştırma ve olumlu yönlerine odaklanmaya ilişkin düşüncelerdir. Yaşanan durumu kişinin gelişimini sağlayan bir fırsat olarak değerlendirmesi ya da pozitif bir anlam yüklemesidir.
Sonuç
Toksik pozitiflik, iyi niyetle başlayan ancak duygusal bütünlük ve psikolojik sağlamlık üzerinde baskı yaratan bir yaklaşımdır. Olumsuz duyguları bastırmak yerine, onlara yer açmak ve anlamlarını keşfetmek, daha sağlıklı bir zihinsel yaşamın temelidir. Her duygunun bir mesajı vardır ve bu mesajları dinlemek, bizi daha bütün bir birey yapar.
Kaynakça
- Goodman, W. (2022). Toxic Positivity: Keeping it real in a world obsessed with being happy. TarcherPerigee.
- Held, B. S. (2002). The tyranny of the positive attitude in America: Observation and speculation. Journal of Clinical Psychology, 58(9), 965–991.
- Maté, G. (2011). When the Body Says No: The Cost of Hidden Stress. Vintage Canada.
- Gross, J. (1989). Emotional expression in cancer onset and progression. Social Science & Medicine, 28, 1239-1248.