Çarşamba, Mayıs 14, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kaotik Kişiliğime Rağmen “Ben” Olabilir miyim?

Bir kişiyizdir yaşamın içinde bazen fakat çokluklar yaşatırız içimizde. Farklı durumlar karşısında verdiğimiz davranışsal tepkilerimiz bizi ötekine tanıtır. Fakat bazen de kendimizi tanırız, belki benzer olaylar içinde farklı farklı tepkilerimiz görür, kendimizle yeniden tanışırız. Bu tanışmalar zaman zaman çok tanıdık gelebilir bize. Ama öyle anlar gelir ki yaşamda kişiliğimizi sorgular oluruz. Değer kalıplarımız bugünün yaşam olayları ile çelişir, bazense hiç çelişmezken biz çeliştiğini zannederek davranırız. Bu kişiliği yaratan kişi sadece biz miyizdir? Yoksa kişiliğimiz bizden de derinde belki anımsayamadığımız anılarımız, çevremiz, bizim bile haberimiz olmayan genetik yapımızdan da kaynaklanır mı? Her şeyin başına dönelim, çocukluk dönemimize. Asıl girdaplarımızın başladığı, kişilik gelişiminin temellerinin atıldığı ve belki de yaşam boyu geliştirmek isteyeceğimiz yanlarımızın oluştuğu o döneme.

Kişilik kavramı her bir bireyin doğuştan gelen özellikleri ile yaşam içerisinde sonradan kazandıklarının bütünü olmakla beraber kişiyi diğerlerinden ayıran bir terim olarak tanımlanabilir (Taymur ve Türkçapar, 2012). Her bireyin kişiliği onun süreklilik gösteren sosyal, duygusal, zihinsel, fiziksel yönlerini içine alır. Benzer şekilde kişilerin çevresel ortam ve genetik özelliklerinin herkesin kendi kişilik gelişimini benzersiz (özgün) yaptığından söz edilebilir (Özdemir, vd., 2012). Tıpkı parmak izimiz gibi genetik yapımızın, yatkınlıklarımızın da birbirimizden epeyce farklı olduğundan bahsetmek bu noktada uygun olur. Bireyin kişilik gelişimi devamlı olmakla beraber kişilik gelişiminin amacı dengeli ve olgun benlik geliştirmektir (Kuzgun, 1972). Birçok kuram kişilik gelişimini açıklamaya çalışmış, bu kuramların benzerlikleri ve farklılıkları olmuştur; fakat birçok kuramın ortak olarak ele aldığı durum ise yaşamın ilk beş ve altı yılının bireyin kişiliğine olan etkisinin büyüklüğü üzerinedir (Özdemir vd., 2012). Bireyin gelişiminde genetik ve çevrenin büyük önemi vardır. Genetik ile doğuştan getirdiklerimiz; zeka düzeyi, becerileri, kişilik özellikleri olarak örneklendirilebilirken, çevresel özellikler; çocuğun duyu organları ile sağladığı deneyimlerin niteliği, beslenme, anne ve baba, içinde doğulan aile olarak örneklenebilir (Türker, 2012).

Kişilik gelişiminde büyük önem taşıyan bir konu ebeveynlerdir. Ebeveynin bilgili olması büyük önem taşımaktadır çünkü sosyo-ekonomik yönden avantajlı olan ailelerin, çocuğun eğitimi ve gelişimi açısından yeterince bilgili olmadıkları takdirde var olan sosyo-ekonomik avantajı çocuğun gelişimini desteklemek için kullanamadıklarından bahsedilebilir (Arslan, 2022). Ebeveynlerin çocuğa sosyalleşme imkânı tanıması ile çocuk problem çözme ve çevreye karşı geliştirecekleri tepkiler ile ilgili olarak deneyim elde edecek ve bu sayede geleceklerinde içinde yaşayacakları dünyanın bir prototipini yaşayarak hazırlanmış olmalarına olanak sağlayacaktır (Türker, 2012).

Adler’in kuramından yola çıkarak çocukluk döneminde kişilik gelişimini etkileyen faktörlerden biri Adler’in kuramında yer alan ‘şımartılmış yaşam tarzı’ ve ‘ihmal edilmiş yaşam tarzı’dır. Şımartılmış yaşam tarzı (Pampered Style of Life) çocuğun kişiliğini olumsuz yönde bazı etkileri vardır. Ebeveyn çocuk için çok fazla şey yapar bu sayede çocuk şımartılmış hissettiği için şımartılmış bir yaşam tarzı geliştirebilir. Çocuk ebeveynden ayrıldığı zaman korku duygusu yaşar. Çocuk yaşadığı bir sorunu tek başına çözmek zorunda kaldığı zaman kendini kötü muamele görmüş, dışlanmış ve ihmal edilmiş hissedebilir ve bu da çocuğun aşağılık duygusunu beslemesine sebep olur (Feist vd., 2018). İhmal edilmiş yaşam tarzı (Neglected Style of Life) ise çocuk kötü bir muamele ile karşı karşıya kaldığında veya istismara uğradığında az sosyal ilgi geliştirir ve bu sayede yaşamda karşısına çıkan sorunları çok daha büyük sorunlarmış gibi görme eğiliminde olur. Öte yandan kendine olan güveni azalır. Benzer şekilde bu çocuklar diğerlerine de güvenmez, dahası diğerlerinin başarısına karşı yoğun bir kıskançlık duygusu geliştirebilirler (Feist vd., 2018).

O yaş dönemini atlatmış kişiler olarak biliyoruz ki maruz kaldığımız durumların çoğunda birer izleyiciyiz. Önümüzdeki sinema perdesine bakıyoruz, fakat kumanda bizim elimizde değil. Zaman içinde, yaş aldıkça kumanda bizim elimize de geçse, hâlâ bizde olmadığını zannediyoruz. İşte bu noktada öğrenilmiş çaresizliklerimiz bizi tutuyor. Tam da bu sebeple terapiler oldukça önem kazanıyor. Farkındalığımız arttıkça kumandanın bizde olduğunu anlarız. Ama bu her zaman rahatlatıcı değildir. Çünkü artık izlediğimiz filmden biz sorumluyuzdur. Burada %100 sorumluluktan bahsetmek gerçekçi olmaz. Çünkü birçok kuramın bize söylediği gibi, aile yapımız zaten belirli bir düşünce, davranış ve inanç kalıbı oluşturmuştur. Öte yandan genetik yapımız bizi bazı psikopatolojilere veya en basit haliyle depresif olmaya daha yatkın yapabilir. Yaşadığımız deneyimler inançlarımızı oluşturabilir. Örneğin erken dönem ebeveyn kaybı yaşamak temel inanç seviyesinde yaşamın bizden sevdiğimiz kişileri alabileceğini bize düşündürmüş olabilir. Erken dönem arkadaşlık ilişkilerimiz kötü gitmiş, arkadaşlıkların kaygı dolu olduğunu öğrenmiş olabiliriz. Peki bunca edilgenliğin içinde bugün nasıl ben oluruz? Edilgen olduğumuz noktalar kesin, fakat tüm noktalara ekleyebileceğimiz sihirli bir kelime var “rağmen”. Yaşamın kendisi derin bir kaotik düzenin içinde bizi savurmuş, kişiliğimize derin izler bırakmış olabilir. Buna “rağmen” bugün kendimizi anladıkça, kişilik yönlerimizin kaynaklarına ışık tuttukça kolay olmasa da proaktif şekilde düşünerek düşüncelerimizi rasyonelize ederek duygularımızın değişmesine yol açabilir ve bu sayede davranış değişikliklerimize yön verebiliriz. Belirtildiği gibi kişilik süreklilik içeren yönlerimizden oluşur, sürekliliklerimizi değiştirebiliriz. Kolay olmak zorunda değil. İnsan canlısı olarak yaşadığımız karada biliyoruz ki dünyamızın içinde büyüleyici bir kaotik düzen var, fakat doğrusal bir düzen değildir bu. Kaotik düzenin iç içeliğin ve belirsizliğin yarattığı bir düzendir. Öyleyse ya kaotik düzenin dalgalarında boğulup gideceğiz, henüz hiç fark etmeden kişiliğimizin sınırlarını zorlayabileceğimizi, potansiyellerimizi ve varoluşumuzu; ya da o dalgalarla sörf yapacağız, bazen korka korka yüzeceğiz, dünya avcumuzdan kayan kum taneleri gibi kaygılandıracak bizi bazen, çocukluktan bu yana yaratılmış olan inançlarımızı kendimize bakarken kırdığımız bir ayna gibi hissedeceğiz bazen de. Ya cam kırıkları bana zarar verirse diye düşünmek kaçınılmaz olacak belki. Ama kendimize “rağmen” yapacağız, dünyaya “rağmen” ve kaosa “rağmen”. İşte o gün gelince aşkınlıklarımız yeniden adlandıracak bizi, kişiliğimizin keşfetmediğimiz yönleri ile tanışacağız ve bu öyle bir tanışma olacak ki kaotik düzenin tüm dalgalarına rağmen elimizden tutacak.

Kaynakça

Arslan, A. (2022). Erken Çocukluk Döneminde Çocuğun Gelişiminin Desteklenmesinde Aile. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 11(4), 1676-1684.

Feist, J., Feist, G. J., & Roberts, T. A. (2018). Theories of Personality (9. baskı). McGraw-Hill Education.

Kuzgun, Y. (1972). Kendini gerçekleştirme. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü Dergisi, 10, 162.

Özdemir, O., Özdemir, P. G., Kadak, M. T., & Nasiroğlu, S. (2012). Kişilik gelişimi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 4(4), 566-589.

Taymur, İ., & Türkçapar, M. H. (2012). Kişilik: Tanımı, sınıflaması ve değerlendirmesi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 4(2), 154-177.

Türker, A. (2012). Anne babanın çocuğun kişilik gelişimine etkisi. http://www.bilted.com/icsayfa.asp?an=5&id=23 (7 Mart 2012’de ulaşıldı).

Zeynep Balcıoğlu Çökmez
Zeynep Balcıoğlu Çökmez
Zeynep Balcıoğlu Çökmez, psikolog ve yüksek lisans tez aşamasında bir araştırmacıdır. Bilişsel Davranışçı Terapi ve Pozitif Psikoterapi ekollerinde uzmanlaşmış, özellikle önleyici müdahaleler üzerine çalışmaktadır. Psikolojik danışmanlık alanında tecrübeli olan Zeynep, edebiyat ve psikolojiyi harmanlamaktan büyük keyif alır. Yaratıcı yazarlık tutkusu, insan hikâyelerine olan derin ilgisiyle birleşir. Psikoloji bilgisiyle sanatı buluşturarak, hem bireylerin hem toplumun iyilik hâline katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar