Birçoğumuz hayatta en önemli olan şeyin IQ olduğunu düşünürüz. Genel olarak hem toplumun hem de ailelerin bakış açısı bu yöndedir. Örneğin, çocukta bir davranış problemi olduğunda ailelerin çoğu önce zeka testlerine yönelmektedir. Hâlbuki son zamanlarda yapılan araştırmalar hayat başarısında entelektüel akılcı zekadan (IQ) çok duygusal zekanın (EQ) etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Duygusal zekayı açıklamadan önce duygu kavramını açıklamak yerinde olacaktır. Duygu, belli bir uyaran karşısında ortaya çıkan; his, davranış, itici kuvvet, fizyolojik değişiklikler ve kontrol etme gibi ögelerden oluşur. Beynimizde limbik sistem adı verilen duygusal ve davranışsal cevaplarla ilgili bir kısım bulunmaktadır. Limbik sistemde bulunan ve duygulardan sorumlu olan amigdaladır. Düşünme sürecini yöneten kısım ise neokortekstir ve bunlar arasında sıkı bir bağlantı olduğu bulunmuştur. Göz ve kulaktan gelen uyaranların önce duyguların merkezi olan talamusa ve sonrasında beynimizde duygulardan sorumlu olan merkez amigdalaya ulaştığı bilinmektedir. Bunun sonucunda duygusal zihnin akılcı zihinden önce devreye girdiği bulgusuna ulaşılmıştır. Yani dışarıdan gelen bilgiler önce beynimizin duygusal kısmına gelir ve burada değerlendirilir. Bu değerlendirmeden sonra ise akılcı zihnin görevli olduğu alana aktarılır. Bu nedenle duygularımız kararlarımızda ve davranışlarımızda çok önemli bir yer taşımaktadırlar.
Akılcı zeka olan IQ ve duygusal zekayı temsil eden EQ, birbiriyle uyum içinde çalışan ve birbirini tamamlayan iki farklı zihin türüdür. Duygu akılcı zihni etkilerken, akılcı zihin ise duyguları şekillendirir. Akılcı zihni, duygulara bağlama ise duygusal zekanın görevidir. IQ bireyin zihinsel fonksiyonlarını değerlendirirken EQ ise bireyin duygusal sentez, tespit ve fonksiyonlarını değerlendirmektedir.
Duygusal Zeka Nedir?
Duygusal zeka kavramı, bireyin kendisinin ve diğerlerinin duygularını anlayabilme, takip edebilme, bunları birbirinden ayırt etme, duyguları değerlendirme ve sorun çözümünde davranışlarına referans alma yeteneği olarak tanımlanır. Duygusal zekanın özünü duyguları yönetebilme becerisi oluşturur. Aynı zamanda bu kavram sabır, zorluklara karşı devam edebilme, azim, umut besleme, içsel motivasyon oluşturma yani kendini harekete geçirebilme gibi özellikleri de içinde barındıran bir yaşam becerisi olarak tanımlanabilir. Duygusal zeka kavramını alt boyutlarıyla kısaca açıklamak yerinde olacaktır. Kendisi hakkında farkındalığı olan kişi ilgi ve yetenekleri hakkında bilgi sahibidir. Bu bilgiye sahip kişi hayatıyla ilgili daha gerçekçi kararlar alır. Kendisinin ve diğerlerinin duygularının farkında olan ve empati yapabilen kişi daha kolay ilişki kurabilir ve bu ilişkileri sürdürebilir. Duygusal zekanın özünü oluşturan stres yönetimi sayesinde kişiler, bir sorun karşısında kendini yatıştırıp o sorunu çözebilirler. Bu sayede kişiler stresin neden olduğu sorunlardan ve problemlerden daha az etkilenir ve süreçlerine odaklanabilirler.
Duyguların kişilerin zekasını zenginleştirdiği ve duygulardan bağımsız düşünülen zekanın eksik kaldığı sonucu zekayla ilgili araştırmaların yeniden başlamasına neden olmuştur. Hayat başarısını ve performansı temsil ettiği düşünülen IQ’nun, son zamanlarda yapılan araştırmalara göre kişinin sosyal hayatta başarılı olması ve yeni bir ortama uyum sağlaması için yeterli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca yapılan çalışmalarda duyguların rasyonel zekaya doğrudan etki ettiği ve duygusal zeka olmadan IQ’nun kişinin hayat başarısına sadece %4’lük bir etkisi olduğu bulunmuştur. Ayrıca kişinin hayatını idame ettirebilmesi için kuru mantığın yetersiz kaldığı ve duyguların gerekli olduğu sonucuna da ulaşılmıştır. Psikolog Daniel Goleman, özdisiplin, kararlılık ve empati gibi yetkinliklerin hayat başarısını IQ’dan daha çok belirlediğini savunmuştur. Başarısızlık nedenlerimizin sadece IQ ile ilgili olmayabileceği ve duyguların sürece etkisi olduğu unutulmamalıdır. Yaşamın içerisinde dengeli davranışlar sergileyebilmek için akıl ve duygu dengesinin olması gerekir.
Bilişsel zeka 17-20 yaşlarında yükselir, yetişkinlikle sabit kalır ve yaşla azalır. Duygusal zeka ise sabit değildir ve her yaşta geliştirilebilir.
Sonuç
Sadece akademik başarının hayat başarısında yeterli olamayacağı bir gerçektir. Duygusal zeka hayat başarısı için olmazsa olmazdır. Duygusal zekası yüksek kişilerin yaşam tatmini yüksek, ruhsal hastalıklara yakalanma ihtimali daha az, problem çözme becerisi yüksek, stres yönetimi becerisi gelişmiş, hayata daha olumlu bakabilen, kendini ortaya koyabilen bireyler olduğu söylenebilir. Ayrıca bu bireyler diğerleriyle olan ilişkilerinde uyumu yakalayabilen ve dengeli ilişkiler kurabilen kişiler olarak değerlendirilebilirler.
Öneriler
- Kişisel farkındalığınızı artırmak için önce duygularınızın farkında olmanız gerekir. Duyguları tanımak ve onların farkında olmak duygusal zekayı geliştirmenin ilk adımı olabilir.
- Duyguları tanımak kişiler arasındaki ilişkileri de güçlendirir. Kendi duygularınızı tanımak kadar karşınızdaki kişinin duygularının farkına varmak da önemlidir.
- Duygusal olarak dengeyi sağlayabilmek için stresle baş etme becerileri geliştirilmelidir.
- Okullarda duygusal zekanın gelişiminin desteklenmesi için gerekli ortam sağlanmalı ve eğitimler verilmelidir.
Kaynakça
Goleman, D. (2018). Duygusal zeka. İstanbul: Varlık Yayınları.
Riemer, M. J. (2001). IQ versus EQ: Emotional intelligence and the graduate engineer. 5th Baltic Region Seminar on Engineering Education, UICEE Gdynia, Poland, 17-19 September.