Pazartesi, Mayıs 5, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Aileden Topluma Sürekli Gözetim ve Kontrolün Psikolojik Etkileri

İnsanların gelişim süreci boyunca ayrışma, mahremiyet, kontrol duygusu çok önemli bir yer tutar. Özellikle iki yaşından itibaren çocuklar mahremiyet ve otonomi duygularını ele almak ve özellikle kendi bedenleri üzerinde kontrol sağlamak isterler. Anal dönemden itibaren çocuklar, anneden ayrışarak dünyayı daha özgür keşfetmeye devam etmek isterler. Bu noktada çocuğun yeterlik algısı psikolojik sağlığı için dikkat edilmesi gereken bir durumdur. İnsanlar henüz çocukluklarında kendi duygularını ve davranışlarını baskısız ve kontrolsüz bir şekilde yaşayabilmelidirler ve bu şekilde hayatta karşılaştıkları zorluklara başa çıkabilir, duygularını yaşayabilirler. Bu da hem çocuklukta hem de yetişkinlik dönemlerinde sağlıklı bir mentale olanak sağlar.

Mahremiyetin Ergenlikteki Rolü

Bu dönemden sonrasında da sağlıklı psikolojik gelişim için mahremiyet önemli bir yer tutmaya devam eder. Ergenlik döneminden itibaren insanlar ailelerinden ayrışıp, kendi kimliklerini, kendi düşüncelerini oluşturmaya çalışırlar. Özellikle ergenlik döneminde, ailelerin çocuklarının mahremiyetine ve karar verme süreçlerine ve duygularına saygı duymalı, davranışlarını kontrol etmeyi dikkatli bir şekilde gerçekleştirmelidirler. Bu yüzden sağlıklı bir gelişim için insanların özel hayatlarını, içsel süreçlerini, hayatlarıyla alakalı karar alma davranışlarını özgürce yaşayabilmeleri çok önemlidir. Fakat hem aile hem de toplum yapısında özel hayata müdahale, bilinçli duygu ve davranışların gözetimi insanlarda başta anksiyete olmak üzere birçok psikolojik ve kişilerarası soruna yol açabilmektedir.

Aşırı Kontrolün Psikolojik Etkileri

Aile içinde ebeveynlerin çocuk üzerinde aşırı kontrolcü tutumları çocukları başta stres olmak üzere anksiyete gibi farklı psikolojik hastalıklara sürükleyebilir. Aşırı kontrol, ebeveynin çocuğun davranışlarını gözetip onu doğruya yönlendirmesinden farklı olarak, ebeveynin çocuğun duygularının ve düşüncelerini açıkça değiştirmeyi hedeflemesidir (Borelli et al., 2015). Aşırı kontrol, çocuğun her hareketine fazla dikkat gösterme, çocuğun günlük rutinlerini kendisinin düzenlemesine izin vermek yerine ebeveynin müdahale etmesi, çocuğun karar verme sürecine müdahale, tek başına sorunları çözmesine izin verilmemesi gibi ebeveyn davranışları olarak karşımıza çıkabilir.

Her ne kadar çocuğun davranışları engellenmeye ve değiştirilmeye çalışılsa da ebeveynin asıl hedefi çocuğun duygularını ve bilişsel süreçlerini değiştirmektir. Bunu açıkça veya gizli girişimlerle yapabilir. Bu kontrol etme girişimleri çocuğun davranışını, içsel süreçlerini önleyici olabileceği gibi tepkisel amaçla da olabilmektedir. Örneğin, ebeveynler, çocukları toplum içerisinde onlara göre sorun çıkardığında veya onların tasvip etmediği bir davranışta bulunduklarında sevgi ve desteklerini ondan çekerek cezalandırırlar ve çocuğun bu davranışını tekrarlamamasını sağlamaya çalışırlar. Hâlbuki, çocukla açık iletişim kurmak ve davranışı üstünde konuşabilmek hem çocuğa her koşulda kabul edildiği ve sevildiği mesajını verecek hem de onu psikolojik rahatsızlıklardan koruyacaktır.

Aşırı Kontrolün Uzun Vadeli Sonuçları

Aşırı kontrol küçük yaşlardan itibaren çocuğa dünyanın tehlikeli bir yer olduğu mesajını verir. Bu durum çocukta hem insanlara olan güvenini azaltarak kaçıngan veya kaygılı bağlanmaya sebebiyet verebilir hem de kişilerarası ilişkileri etkileyerek ciddi psikolojik rahatsızlıklara yol açabilir. Ek olarak bireye kendi sorunlarını çözme kapasitesinin yani yeterlik algısının azaltır ve anksiyeteyi artırır. Özellikle ergenliğe geçiş çağında otonomi ihtiyacı çocukluk döneminden çok daha fazla olur. Hâlihazırda birey fazlasıyla stres ile başa çıkmaya çalışırken ebeveynlerin aşırı kontrolcü davranışları anksiyete şikâyetlerinin fazlalaşmasına sebep olur.

İnsanlar özellikle bu dönemde otonomi elde ederek ailelerinden ayrışmak ve kendi duygu, düşünce dünyalarını yaratmak isterler fakat eğer sürekli kontrol altında olduklarını hissederlerse zaten dürtülerinin yoğunlaştığı bu dönemde daha da sıkışarak kendi benliklerine göre değil ailelerinin isteklerine göre hareket etmeye çalışacaklardır. Hata yaptıklarında sevgi görmeyecekleri düşüncesi onları fazlasıyla endişeye sürükleyecektir. Bu yüzden de bireylerin yetişkinliğe adım attığı bu dönemde otonomilerine, mahremiyetlerine, karar verme süreçlerine doğru ve orantılı bir kontrol ile saygı gösterilmesi onların daha sağlıklı bireyler olması açısından önemlidir.

Toplumda Aşırı Kontrol ve Kitlesel Gözetim

Günümüzde aşırı kontrol ve gözetim sadece aile içi dinamikleriyle sınırlı kalmıyor. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte bu aşırı kontrol ve gözetimle aile dışındaki yapılarda da sıklıkla karşılaşmaya başladık. İnsanlar iş yerlerinde, sosyal medyada ve hatta kamusal alanda sürekli bir gözetim hâlindeler. Buna kitlesel gözetim adı veriliyor. Sosyal medyada insanlarla ilgili birçok bilgi kayıt altına alınıyor. Otoriteler kapalı devre televizyonları ile sokakta dahi davranışlarımızı takip ediyor, kimlik bilgilerimizle bilgilerimize ulaşabiliyor. Bu uygulamaların güvenlik amacıyla yapılması insanları biraz da olsa rahatlatsa da bilgilerimizin sürekli gözetim altında olması da psikolojik etkilere yol açabiliyor.

Otoriteler tarafından hareketlerinizin, ifadelerinizin, aramalarınızın sürekli gözlenmesi bu konudaki anksiyete duygularımızı normalleştiriyor. İnsanlar kaygılarının gerçek mi yoksa gerçek dışı mı olduğuyla alakalı bir belirsizliğe sürükleniyor ve kaygılı insanlar gittikçe çoğalıyor (Friedman, 2020). İnsan ilişkileri de bu durumdan kötü etkilenmekte. İnsanlar, diğerlerinin doğru bulacağı şekilde davranmaya ve görünmeye çalışıyorlar. Bu da gerçek benliklerini yaşamayı engelliyor ve insanları daha mutsuz hâle getiriyor. İnsan ilişkileri yapaylaşmaya başlıyor.

Mahremiyet ve Kontrol Duygusunun Önemi

Bireylerin kendi hayatlarının kontrolünü eline alması mental sağlık için önemlidir. Nasıl ki aile içinde kendi hayatımızla ilgili kararları özgürce almak istiyorsak kamusal alanda da kontrol duygumuz olmalı ki anksiyete bozukluğu gibi hastalıklar azalsın. Fakat, sürekli gözetim altında yaşamak insanların özgür iradeyle hareket etmelerini ve karar süreçlerini kötü etkiliyor. Bu da mahremiyet duygusunu azaltıyor. Mahremiyet duygusunun azalması ise anksiyeteyi arttırmaktadır (Villines, 2013).

Sonuç: Özgürlük ve Psikolojik Sağlık

Sonuç olarak, toplumun her aşamasında bireylerin kendi başlarına hareket etme özgürlüğü, duygularının ve davranışlarının ketlenmeye çalışılmaması hem toplum hem aile hem de birey sağlığı açısından çok önemlidir. Gelişim aşamalarında çocuğun, toplum içinde bireylerin mahremiyet, kontrol ve yeterlik duygularının azalması anksiyetenin artmasına neden olacaktır.

Kaynakça

Selin Türkay
Selin Türkay
Selin Türkay, 2024 yılında psikoloji lisans eğitimini tamamlamış olup, hâlen ağırlıklı olarak psikodinamik terapi yönelimli klinik psikoloji yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. Kriz ve yas danışmanlığı sertifikasına sahiptir. Lisans eğitiminin bir dönemini Almanya'da, Bielefeld Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Lisans eğitimi süresince, çocuk terapisi ağırlıklı çalışan özel bir klinikte staj yapmıştır. Genellikle travma, çocuk ruhsallığı, bağlanma, ruh sağlığı, psikopatoloji, bilinçdışı ve psikanaliz gibi konular üzerine yazılar yazmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar