Pazar, Nisan 27, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Psikolojinin Sosyal Medya Hali: Yeni Nesil Terapist Algısı

“Bağlantıdaki linke tıkla ve depresyon giderici yağlarımıza ulaş!”

“Bu testin sonucuna göre % kaç takıntılısın?”  

Bir gün sosyal medya programlarından birinde geziniyorsunuz ve bir videoda şöyle bir diyalog geçiyor:

Terapiye gerek yok, bu sesle meditasyon yap, hayatın değişecek.”  

Bir sonraki videoda biri elinde kartlar sallıyor: “Bu üç belirti sende de varsa, içindeki çocuk ağlıyor olabilir…”  

Ve işte karşınızda: sosyal medyanın psikolojisi…

Aynı Ben! : Kişisel Gelişimin Kimlik Krizi

Sosyal medyada dolanan kişisel gelişim furyası, modern çağın falları ve kaçış yolları olarak görülmeye başlandı. Her yerde aynı cümleler:

“Sen herkese yardım etmeye çalışan ama aslında kimse tarafından anlaşılmayan o özel insansın.”  

Hemen altında binlerce yorum: “İnanamıyorum, aynı ben!”  

İşin tehlikesi de burada başlıyor. Kişisel gelişim yaratmak bir yana, bu tür içerikler insanların kendilerine hatalı etiketler yapıştırmasına sebep olabiliyor. Özellikle genç kullanıcılar için bu, bir kimlik karmaşasına dönüşebiliyor. Hele hele algoritmalar sürekli benzer içerikleri gösterdikçe, kişi gerçekten depresyonda mı yoksa depresyon hakkında çok fazla video mu izledi, ayırt etmek zorlaşıyor.

Bu konu hakkında üzerinde durulması gereken bir diğer problem de danışan profilinin terapist ararken kriterleri ve tutumları olabilir. Bugün Instagram’da terapist ararken karşınıza çıkan profiller; estetik hikâyeler, pembe tonlarda motivasyon cümleleri ve pastel tonlarda ofis turlarıyla dolu. Bu da terapiyle beraber estetik bir kaygıyı da öncelemenin yolunu açmakta. İşte burada işler karışıyor. Danışanlar, terapist ararken uzmanlık alanından çok, profil estetiğine, takipçi sayısına ve içeriklerin tatlılığına göre karar verir hâle geliyor. İçeriği paylaşan kişinin klinik yeterliliği ikinci plana atılıyor.  

“Bu terapist çok tatlı yaa!”, “Ofisi çok güzel, kesin iyidir!” gibi yorumlarla başlayan süreçler, maalesef beklentiler karşılanmayınca “Terapi bana yaramadı” sitemine dönüşüyor.

Filtreli Terapi mi, Gerçek Terapi mi? : Sonuç Yerine Bir Soru

Tüm bu tabloya baktığımızda, aslında karşımıza çıkan şey bir tür “filtreli ruh sağlığı” manzarası oluyor. Estetikle parlatılmış, algoritmayla beslenmiş, viral olmaya programlanmış bir terapi algısı…  

Peki, bu kötü mü? Hayır, değil. Psikolojinin görünür hâle gelmesi, terapiye dair tabuların kırılması elbette ki umut verici. Ama işin “gerçekliği” bir adım geri çekilip düşünmeyi gerektiriyor.  

Gerçek terapi, story’lerde highlight’lanabilecek bir şey değil. Seans sonrası hislerin, araya sıkıştırılmış bir anket sonucu gibi net olmayabilir. Ve bazen ilerlemek, Instagram’da “kendine iyi davranmayı unutma” postu görmekle değil, aynaya bakıp kendine dürüst olmakla başlar.  

Eva Illouz’un da dediği gibi, terapi artık yalnızca iyileşmek için değil, modern ruhun bir ifadesi hâline geldi. Ruhsal deneyimlerimiz, tıpkı sosyal medya profillerimiz gibi kişisel markamızın bir parçası oldu (Illouz, 2008). Illouz burada, terapinin yalnızca bir tedavi aracı olmanın ötesine geçtiğini ve modern toplumda kimlik inşası ve toplumsal kabul için de bir araç hâline geldiğini anlatıyor. Psikolojik iyileşme, sosyal medyanın da etkisiyle, bazen bir “kişisel marka” oluşturma sürecine dönüşebiliyor.

Bu noktada, sosyal medya içeriği ile terapinin gerçek işlevi arasındaki fark giderek belirginleşiyor. Sosyal medyada paylaşılan psikolojik içerikler, genellikle estetik bir deneyimle birleşiyor ve insanların kendilerini sadece ruhsal iyileşme değil, aynı zamanda toplumsal kabul ve beğeni peşinde bulmalarına yol açıyor. Örneğin, terapiye dair yapılan paylaşımlar çoğu zaman içsel bir değişimi değil, bir görsel performans sergilemeyi amaçlıyor. Danışanlar, terapistlerinden daha çok, profillerinin estetiğini ve sosyal medyada ne kadar görünür olduklarını dikkate almaya başlıyorlar. Oysa terapi, yalnızca dışarıdan yapılan gözlemlerle şekillenen bir şey olmamalı; içsel bir yolculuk, ilişkisel bir süreç olmalı.

Psikolojinin sosyal medya hâli, dijital bir aynada kendimize baktığımızda kimi zaman neyi yansıttığını unuttuğumuz bir görsel illüzyona dönüşebiliyor. Terapistler takipçi yarışına, danışanlar filtreli hayatlardan medet ummaya başladığında; terapinin özü olan “ilişki” arada kayboluyor.

O yüzden belki de soruyu şöyle sormak gerek:

“Bu içerik bana iyi geldi mi, yoksa sadece beni iyi hissettirdi mi?”  

Çünkü ikisi arasındaki fark, bazen bir terapist ile bir influencer arasındaki fark kadar büyük olabilir.

Kaynakça

  • Illouz, E. (2008). Saving the modern soul: Therapy, emotions, and the culture of self-help. University of California Press.
Nazenin Fırat
Nazenin Fırat
Nazenin Fırat, Ankara’da psikoloji ve sosyoloji alanlarında çift anadal yaparak eğitimini tamamlamış bir psikolog ve sosyologdur. Stres yönetimi, bilişsel tedavi, yas ve travma terapileri üzerine uzmanlaşırken, toplumsal dinamikleri sosyolojik bir bakış açısıyla ele alır. Şu an Psikoloji Times UK&TR dergisinde ve kendi internet sitesinde psikoloji, sosyoloji ve kişisel gelişim üzerine yazılar paylaşmaktadır. Amacı, bireysel ve toplumsal farkındalığı artırarak insanlara kendilerini ve çevrelerini daha iyi anlama fırsatı sunmaktır. Bilimi herkes için erişilebilir kılmaya inanır ve bu doğrultuda üretmeye, paylaşmaya devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar