Perşembe, Nisan 24, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Yas: Kaybın Ardındaki Derin İnsan Deneyimi

Yas, yalnızca bir kayıpın ardından yaşanan geçici bir süreç değil, insan olmanın en derin deneyimlerinden biridir. Kaybettiğimiz her şey—bir insan, bir hayal, bir yer, bir kimlik—bizi yalnızca yokluğuyla değil, aynı zamanda varlığıyla da sarar. Çünkü yas, yalnızca eksilmek değil, aynı zamanda görünmeyen şeylerin de varlığından emin olmaya başlamaktır.  

Kaybın ardından, içimizde bir boşluk açılır. Bu boşluk, yalnızca kaybettiğimiz kişiye ya da şeye ait değildir; aynı zamanda onunla birlikte olduğumuz halimize de aittir. Psikolog Elisabeth Kübler-Ross’un (1969) öne sürdüğü yas süreci modeli, inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabul gibi beş aşamadan bahseder. Ancak modern psikoloji, yasın bu kadar düzenli ve çizgisel bir süreç olmadığını vurgular. Gerçekte yas, iniş çıkışlarla dolu, zaman zaman geriye dönen, bazen de hiç beklenmedik anlarda kendini hatırlatan bir yolculuktur (Bonanno, 2009).  

Toplumsal olarak yas, çoğu zaman bastırılması gereken bir duygu olarak görülür. “Hayat devam ediyor” cümlesi, bir tür iyileşme reçetesi gibi sunulur. Oysa yas, bir hastalık değil, insanın kayıpla baş etme biçimidir. Ama toplumsal olarak sürekli bu durumun geçmesi gereken bir şeymiş gibi yansıtılır ve bunun için birçok şey yapılmaya başlanır. Psikolog Robert Neimeyer (2016), kaybı anlamlandırmanın yas sürecindeki en önemli adımlardan biri olduğunu söyler. Yani önemli olan kaybı geride bırakmak değil, onunla birlikte nasıl yaşayacağımızı öğrenmektir.

Peki, Yas Nasıl İşlenir?

Öncelikle, herkes dış görünüş olarak bile bu kadar farklıyken yas konusunda aynı olmamız beklenemez. Yasa dokunmaktan korkmamak gerekir. Acıyı bastırmak, onu yok etmez; sadece derinlere iter, ta ki bir gün beklenmedik bir anda, bir şarkının içinde, bir rüzgarın kokusunda su yüzüne çıkana kadar. Yas, paylaşıldığında hafifler, çünkü acı kelimelere döküldükçe insanın içinde daha yaşanabilir bir hale gelir. Konuşmak, yazmak, anıları diri tutmak—bütün bunlar kaybın içimizde kök salmasına, ama bizi tüketmeden var olmasına izin verir. Ve belki de en önemli adım, kaybın bıraktığı izleri fark etmektir. Çünkü yas, unutmak değil; kaybettiklerimizi, onlarla yeniden şekillenen benliğimizde taşımayı öğrenmektir.

Yasın Kişisel ve Evrensel Yönleri

Yas yaşama kılavuzu olsa bile insanların bu durumlarda kalma yaşama biçimleri farklılık göstermektedir. Nasıl ki edebiyatta bile anlatımları farklılık gösteriyorsa bu serüvende bizim için çok özel aslında. Yasın evrensel tanımı yoktur, herkes kendi kaybının içinde farklı bir yankı bulur.  

Modern dünyada yas, giderek daha görünmez hale gelmektedir. Kaybın ve acının paylaşıldığı eski ritüeller, yerini sosyal medyada hızla tüketilen başsağlığı mesajlarına bırakmıştır. Yas, içimize sığdırmamız gereken bir şeymiş gibi öğretilir. Ancak yas, sessiz kalmaktan değil, ona alan açmaktan beslenir. Kendimize yas tutmak için izin vermediğimizde, kaybımız da bizden izin almadan içimizde farklı şekillerde var olmaya devam eder.

Yasın Anlamı ve Dönüşüm

Belki de asıl mesele, yasın bir bitiş olmadığını kabul etmektir. Çünkü yas, bir şeyi tamamen kaybetmek değil, onun hayatımızdaki yerini yeniden tanımlamaktır. O yüzden kaybettiklerimiz bazen bir kokuya, bazen bir şarkıya, bazen de bir rüyaya dönüşerek bizimle kalır. Ve biz, zamanla eksilmek yerine dönüşmeyi öğreniriz. Çünkü yas, yalnızca bir şeyleri kaybetmek değil, aynı zamanda görünmeyen şeylerin de varlığından emin olmaya başlamaktır.

Kaynakça

  • Bonanno, G. A. (2009). The Other Side of Sadness: What the New Science of Bereavement Tells Us About Life After Loss. Basic Books.  
  • Kübler-Ross, E. (1969). On Death and Dying. Macmillan.
  • Neimeyer, R. A. (2016). Techniques of Grief Therapy: Assessment and Intervention. Routledge.
Selcen Ozan
Selcen Ozan
Selcen Ozan, psikolojik danışmanlık ve akademik alanda geniş bir deneyime sahip uzman bir psikolog ve yazardır. Psikoloji lisans eğitimi sonrası, profesyonel kariyerinde özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi, Çocuk-Ergen Terapisi ve Aile-Çift Terapisi gibi önemli terapi alanlarında kapsamlı çalışmalar gerçekleştirmiştir. Kariyerinde, bireylerin ve ailelerin yaşadığı zorluklara etkili çözümler sunmayı hedefleyen Ozan, hem kişisel gelişim hem de psikolojik iyileşme konularında derinlemesine bir bilgiye sahiptir. Ulusal ve uluslararası akademik platformlarda yer alan çeşitli çalışmaları vardır.  Hem terapist hem de yazar olarak, Selcen Ozan, insanlara daha bilinçli ve dengeli bir yaşam sürmeleri için rehberlik etmektedir.

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar