Yas tutmak denilince aklımıza ilk olarak sevilen birinin kaybı gelir. Bu durum kuşkusuz bir insanın deneyimleyebileceği en büyük acılardan biridir. Fakat sevilen birinden ayrılma da ölüm sebebiyle yaşanan kayıp gibi sarsıcı olabilmektedir. Duygusal bağ kurduğumuz bir nesnenin kaybı, yaşamak isteyip yaşayamadıklarımız ve geri getiremeyeceklerimiz, kayıp olmasa da kayıp tehdidi yaşadığımız; özetle, kayıp olarak işlemlediğimiz her deneyim için yas sürecini normal karşılayabiliriz.
Kayıp başlığını genel bir tanım olarak ele alacak olursak; kayıp sonrası yas sürecine genellikle insanlar, her kültürde ve her coğrafyada yüzyıllardır benzer tepkiler vermektedir. Kaybın türü, kaybedilen kişiyle bağ-yakınlık derecesi gibi etkenler süreci etkilese de yasın aşamaları herkes için benzerdir.
Kayıplar, zorlayıcı yaşam olaylarıdır. Evlilik, doğum gibi kontrolün elimizde olduğu durumlar kadar; ölümler, felaketler gibi kontrolün bizde olmadığı durumlar da vardır. Hayatın bu gerçeklerine karşı savunmasız yakalanmak kişiyi alt üst edebilir. Bu anormal durumlarda anormal hissetmemiz de yas süreci içinde oldukça normaldir.
Yas Sürecinin Aşamaları
Yas sürecinin ilk aşamasında kişi bu durumun gerçekliğini algılama ve kabullenmede zorluk yaşayabilir. Başına gelen bu durumu inkâr edebilir. Zamanla kayıpı kabullendikçe öfke duyabilir. Bu süreçte yine öfke gibi yoğun duygular olan suçluluk, pişmanlık, kızgınlık gibi duygular da görülebilir.
Yoğun duygular zamanla yerini derin bir mutsuzluka, umutsuzluka bırakabilir. Kişi artık kayıpın farkında, geri gelmeyecek ve değiştirilemeyecek gerçeklerin bilincindedir. Yasın depresyon evresi de süreçte normal karşıladığımız zor bir aşamadır. Fakat bu ruhsal çöküşün ardından yeniden yapılanma dediğimiz kayıpın kabulü ve hayata dair yeniden umutlanma evresini bekleriz.
Ne yazık ki kültürümüzde çok yaygın olan ve yas tutan kişiye iyi hissettirme, güçlendirme adına yapılan -çoğu zaman iyi niyetli olsa da- süreci sekteye uğratan hatalı davranışların yas evrelerini sekteye uğrattığını görüyoruz. Yaşanmamış yaslar zamanla daha büyük sıkıntılara neden olabiliyor. Bir kayıp sonrası yas tutmak elzem ve sağlıklı bir durumdur ama ne yazık ki acı çeken birine destek olma amacıyla bazen farkında olmadan suçlu hissettirmeye yol açabiliyoruz.
Yas Sürecinde Duyguların Normalliği
Süreç içerisinde ölüm sebebiyle kaybedilmiş kişiye yoğun öfke duymak genellikle bastırılan bir duygudur. Ölen kişiye olumsuz duygu beslemek, kişileri kendileriyle ilgili dehşete düşürebilir. Fakat hayattayken bu kişilerle olan ilişkilerimiz karmaşık ise kayıpla daha çok karmaşıklaşması normaldir. Yas süreci, duygusal anlamda kaotik bir süreçtir ve en zor kısımlarından biri budur. Bu süreçte bu duyguların normal olduğunu ve kendimize zaman vermemizin önemini bilmek elzemdir.
Yas sürecini kişi olması gerektiği şekilde yaşıyorsa; bu süreçte ilaç kullanımı ile duyguları baskılamak kötü bir fikir olabilir. Süreç içerisinde en önemlisi kişinin yaşadığı duygu ve düşünceleri paylaşabileceği bir ortamın sağlanmasıdır. Şok ve inkâr sürecinde dahi kişiler duygu ve düşüncelerini paylaştıklarında, kabullenme süreçlerinin hızlandığı bilinmektedir. Yas yaşayan kişiye en büyük faydayı saygı ve sosyal destek göstererek sağlayabiliriz.
Yas Sürecinde Anormallik Belirtileri
Peki hangi durumda anormallikten söz edebiliriz?
- Yas tepkisi gecikiyorsa,
- Kişi kayıp yaşanmamış gibi hayatına devam ediyor, hatta aşırı aktivite halindeyse,
- Yakınlarına düşmanca duygular besliyor ya da bu duyguları saklamak için aşırı resmi bir tutum içindeyse,
- Ekonomik ve sosyal hayatını tehlikeye sokuyorsa,
- Tutulan yas iyileşme ile sona ermiyor, sonuca ulaşmıyor, çok uzun süre devam ediyorsa (kronik yas),
- Normal yasta beklenen duygu, düşünce ve davranışlar çok aşırı ve abartılı halde yaşanıyorsa,
yas süreci sağlıklı ilerlemiyor diyebiliriz. Bu durumlar söz konusu olduğunda uzman desteği oldukça önemlidir.