Çarşamba, Ekim 15, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kalabalık Yalnızlık ve İç Dünyamızın Hayatta Kalması

Modern çağımızda insanlarla tanışmak ve iletişime geçmek kolaylaşsa, dünya küçülse bile gün geçtikçe yalnızlaşıyoruz.
Hatta geçen sene TDK buna yeni bir isim bile buldu: “kalabalık yalnızlık”.
Bu yazıda bireylerin neden yalnız hissettiklerinin sebeplerinden önemli gördüğüm üçünü anlatacağım.

1) Bireysel Beklentilerin Artışı ve Takibinde Ruminasyon, Öz Şefkat Yoksunluğu

Toplumumuzun teknolojinin ve sosyal medyanın nimetlerini edinmesiyle rekabet ve başkalarının yaşadığı hayatlar daha öncelikli hâle geldi.
Bireyselliğimiz, bu son bir düzine yıl içerisinde bir pazarlama unsuru oldu.

Bu pazarlama alanında insanlar kendilerini hiç bitmeyen bir kişisel gelişim alanında bulmakta ve kendine dönmekte zorlanmaktadır.
Modern toplum, narsistik bir kültüre kendisini bıraktı ve oluşturduğu tüketim toplumu özellikle empati yitimi ve “hak görme” kavramlarında yeni bir boyuta ulaştı (Twenge & Campbell, 2009).

Zamanla bilinmenin veya beğenilmenin—daha doğrusu dikkat odağında olmanın—keyif verdiği bir alan içinde kendimizi var etmeye çabalıyoruz.
Dikkatimizi ve enerjimizi bizi biz yapan yegâne özelliklere değil, bizi “ideal kendimiz” yapacak bir imaja yatırıyoruz.

Hakiki olanı ideal kendimiz olarak görüyor ve ancak ideal olan kendimize ulaşırsak bu hayatın meyvesini yiyebileceğimize inanıyoruz: “Daha zengin, daha estetik, daha yeterli…”

Bu eksiklikleri kapatmaya çalışmak çözüm gibi görünse de aslında çözümü olmayan ve bitmeyen bir döngüye hapseder; olumsuz düşünceler zinciri dediğimiz ruminasyona yol açar (Watkins, 2008).

Ruminasyon, zaman içinde kendimize bakış açımızı bilişsel olarak çarpıtır ve kendimizi olduğumuzdan farklı, daha olumsuz algılarız.
Bu bakış açısından bakıldığında, ötekiler sadece kendimize hizmet eden ve kendiliğimizi geliştirecek bir unsur olarak görülür.
Hem kendimizi hem de ötekileri “tüketmek” zorunda hissederiz ve yalnızlaşırız.

2) Dile Getirilemeyen Duygusal Dünyamız ve Takibinde Eksiklik, Anlamsızlık Duygusu

Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’un döneminde histeri adı verilen bir rahatsızlık, kadınların önemli bir kısmını etkilemişti.
Zamanın önde gelen nörobilim uzmanı Jean-Martin Charcot’un önderliğinde hipnoz tekniğiyle bu kadınlar geçici olarak rahatlatılabiliyordu, ancak sorunun fizyolojik sebepleri bulunamıyordu.

Joseph Breuer, bu sorunun kadınların bedenlerinde değil, iç dünyalarında—yani ruhlarında—kaynaklandığını öne sürdü.
Freud, hocasının bu düşüncelerini genişletti ve histeri krizine sebep olanın, kadınların cinselliklerini bastırmaları olduğunu belirtti (Breuer & Freud, 1957).

Freud’un bu sonuca varmasında yalnızca klinik gözlemler değil, Goethe gibi yazarların romantik etkisi de rol oynamıştı.
Goethe’nin eserlerinde bastırılmış duyguların dile gelmesi, kadınlarda “eksikliğin adını koyabilme” etkisi yaratıyordu.

Günümüzde de benzer bir durum geçerlidir.
Duygusal zekâ, dile getirilemeyen duyguları ifade edebilme ve bu duygulara uygun empatik davranış sergileyebilme becerisidir.
Narsistik kültürün bizden götürdüğü şey de tam olarak budur (Dağtekin, 2022).

Geleneksel toplum yapısından modern toplum modeline geçerken, aileler çocuklarının duygularını hor görebilmişlerdir.
Ebeveynler, kendi eksik yönlerini çocuklarına yansıtarak bu yansıtmayı çocukların gerçek deneyimi hâline getirmiştir.

Bu dinamik, çocuğun içsel deneyimlerini bastırmasına ve gerçek sevgi ile koşullu sevgi arasındaki farkı ayırt edememesine yol açar (Goldberg, 2002).

Yaş ilerledikçe bireyin zihni anlam üretmekte zorlanır çünkü anlam, bize dışarıdan atfedilen değil, özümüzden gelen duygulardan doğar.
Ebeveynlerle kurulan bağlanma biçimleri bu duyguların dile gelmesini engellemiştir.

Bu nedenle ilişkilerimizde özümüze ait olmayan doyumlar ve hayallerin peşinde koşarız.
Bu da “ideal kendilik” arayışıyla birleşince ilişkilerimizi imkânsız bir boyuta taşır ve bizi kalabalık yalnızlık içine iter.

3) Başkalarının Hayatlarıyla Kıyaslama ve Kaybedilen Güven Duygusu

Sosyolog ve psikolog Leon Festinger (1954), “Sosyal Karşılaştırma Kuramı”nı öne sürmüştür.
İnsanların becerilerini, yeteneklerini ve yeterlilik düzeylerini değerlendirme eğilimi vardır; bunu da kendine benzeyen kişilerle kıyaslayarak yapar.

Bu kıyaslama, benlik değerini yüceltme ve geliştirme amacı taşır.
Örneğin bir atlet, kendisinden daha iyi bir koşucuyla kendini kıyaslayarak performansını artırmak isteyebilir veya başkasının hatalarından ders çıkarabilir.

Aynı zamanda başkalarının başına gelen olumlu olaylara sevinmek ve güvenli bağ kurmak da bu mekanizmanın parçasıdır.

Ancak günümüzde bu kıyaslama—özellikle sosyal medya aracılığıyla—zararlı bir hâl almıştır.
İnsanlar artık olumlu geribildirim almak yerine, kendilerini olumsuz değerlendirmektedir (Asıcı, 2022).

Kalabalık Yalnızlıktan Çıkış: Öz Şefkatin Rolü

Bu bilgilerin ışığında, bireysel beklentilerin yarattığı kısır döngüden, dile getirilemeyen duyguların oluşturduğu boşluktan ve kıyaslamanın zedelediği güven duygusundan çıkış yolu; öz şefkat geliştirmek, duygularımızı ifade edebilmek ve başkalarıyla kıyaslamayı bir rekabet değil, öğrenme zemini olarak görebilmektir.

Ancak bu şekilde hem kendimizi hem de ötekileri anlamlı bir bağ içinde konumlandırabilir ve kalabalık yalnızlık içinde gerçek bir birlik duygusunu yeniden inşa edebiliriz.

Referanslar

Breuer, J., & Freud, S. (1957). Studies on Hysteria. Basic Books.
Dağtekin, A. (2022). Tüketim toplumu-narsisizm ilişkisine sosyolojik bir bakış. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Asıcı, E. (2022). Instagram’da Yapılan Sosyal Karşılaştırmaların Ruh Sağlığı Üzerindeki Yordayıcı Rolleri. Muallim Rıfat Eğitim Fakültesi Dergisi, 4(2), 106–126.
Goldberg, A. I. (1999). Being of Two Minds: The Vertical Split in Psychoanalysis and Psychotherapy. Routledge.
Twenge, J. M., & Campbell, W. K. (2009). The Narcissism Epidemic: Living in the Age of Entitlement. Free Press.
Watkins, E. R. (2008). Constructive and Unconstructive Repetitive Thought. Psychological Bulletin, 134(2), 163–206.

Cihan İleri
Cihan İleri
Maltepe Anadolu Lisesinden mezun olduktan sonra Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesini kazandım. 4. sınıfın başında bu bölümü okumaktan vazgeçtim ve daha önce de meraklısı olduğum psikoloji bölümüne iç yatay geçiş yaptım. Okumaya, öğrenmeye, soru sorup cevabını bulmaya karşı güçlü bir merakım vardı. Psikoloji bölümünü okumaya başladıktan kısa bir süre sonra %50 başarı bursu elde ettim. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde bir ay staj yaptım. Ebru Şalcıoğlu’ndan BDT (Bilişsel Davranışçı Terapi) eğitimi ve lisansını aldım. Onlinepsikolog.com’da psikolog olarak işe başladım ve yaklaşık dört yıldır orada çalışıyorum. Doğan Şahin’den borderline vakalar için aktarım odaklı terapi eğitimi aldım. Şu anda Psikoterapi Enstitüsü’nden bütüncül terapi eğitimi almakta ve akran süpervizyonu altında danışan görmeye devam etmekteyim.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar