Hayat, yaşayacağımız olayları çoğu zaman bizlere altın tepside sunmaz. Bu olaylar beraberinde farklı duygular getirir; kimi zaman sevinç ve huzur, kimi zaman da kaygı, üzüntü ya da öfke. Tıpkı gökyüzünde güneşli günler kadar bulutlu ve yağmurlu günlerin olması gibi, olumlu duygular kadar olumsuz duygular da hayatımızın bir parçasıdır. Olumsuz duyguların yaşanabilirliği domine ettiği zamanlar zor ve acı verici olarak nitelendirilebilir. Olumsuz duyguları yaşamaya olan açıklığımız, duygulara verilen yanıtın yordayıcısı niteliğindedir. Acıyı kabul edici tutum sergilemek zor gibi görünse kaçmak daha çok ıstırabı beraberinde getirecektir (Germer, 2009). Bu acı anılardan kurtulmaya çalışmak için kullanılan muhtelif stratejiler faydasızdır çünkü kişi acı anılardan kaçmaya çalıştıkça bu anıların birer esiri haline gelmektedir (Selvili, 2019). Peki, acıyla karşılaştığımızda kendimize nasıl davranıyoruz? İşte tam bu noktada öz şefkat devreye giriyor.
Öz Şefkat Nedir?
Öz şefkat, kişinin yaşadığı zor zamanlarda ihtiyacı olan destek ve sevecenliği kendisine gösterebilme kabiliyetidir (Neff, 2003; Neff ve Germer, 2013). Kişinin kendine yüksek yarar ilkesi dahilinde yaklaşmasını sağlar (Bayar, 2019). İyileştirme ve onarma motivasyonuyla kişinin kendi zorluğuna, kederine empati duymasıdır. Kişinin çevresinden beklediği ilgi ve sevgi, gündelik yaşamın konuşma konularından biri haline gelmiştir. Fromm’a (2022) göre insanlar sürekli olarak farklı kaynaklardan sevilmenin arayışındadır. İhtiyacını dışarda arayan insanoğlunun en yakınına bakmak çoğu zaman aklına gelmez; her sabah aynada gördüğü kişiye, “Kendimi ne kadar seviyorum?” diye sormadan, “Ne kadar sevilmeliyim?”in arayıcısı olur insan. Hal böyle olunca da hep bir yarım kalmışlık kişiyi gölgesi gibi takip eder, tamamlanmak için farklı kaynak arayışlarına girmesine ön ayak olur. Bu noktada öz şefkat, kişinin arayışında olduğu bir kalp eğilimidir (Neff ve diğerleri, 2019).
Öz Şefkatin Bireysel ve Kültürel Boyutu
Öz şefkat kavramını duyduktan sonra bireysel olarak özümseme sürecinde; içinde bulunduğumuz kültürün rolü, ebeveynlerimizin rolü ve bireysel rolümüz etkili olmaktadır. Aile içerisinde gördüğü davranışı taklit eden çocuk aynı şekilde gördüğü sevgiyi de devam ettirir. Kök aile üyelerinin birbirine duygularını yansıtma şekli hem aile içi dinamiğinin hem de çocuğun yetişkin hayatında duygularına yaklaşımının ve gösterme şeklinin belirleyicisi niteliğindedir (Bilgin ve Küçükkaragöz, 2022). Sağlıklı ve açık iletişimin hakim olduğu, esnek yapıdaki bir aile ortamında büyüyen çocukla bunun tam tersi ortamda büyüyen çocuğun durumu aynı olmayacaktır. Temelleri ailede atılan sorun geçmişi bireyin özüne yaklaşımına da sirayet edecektir. Küçük yaşlardan beri kendisini yetiştiren kişiler tarafından duygularını yok saymayı öğrenen insanlar yetişkinlikte de bunu devam ettirir ve hoşuna gitmeyen hislerini bastırmaya, yok saymaya çalışmaktadır (Selvili, 2019).
Arıcan ve Yüksel’e (2023) göre çocukların atılganlık girişimlerinin engellenmesi, çocuğun suç/günah baskısıyla susturulması, kendi fikirlerine güvenmemenin temelini oluşturmaktadır ve kendisi olması ayıplanan, yasaklanan kişi ilk bulunduğu sistemde kabul görmediği mesajını alır ve gideceği diğer sistemlerde bu temel algısını yanında götürür. Kabul görmeyen bir kendilik algısı kişinin özünü sevmemesine ve başkaları tarafından sevilmeyeceğini düşünmesine de yol açabilmektedir çünkü bireyin kendisini sevmesi için nasıl sevileceğini bilmesi gerekmektedir.
Çocukluk ve Bağlanma Stilleri
İnsanoğlu çocukluğundan getirdiği kalıp yargıları devam ettirme eğiliminde olduğu gibi bağlanma stillerini de içsel ve dışsal olarak sürdürmektedir. Bireyin ailesiyle kurduğu iletişimde aldığı geri dönütler kendilik algısını derinden etkilemektedir (Bilgin ve Küçükkaragöz, 2022). Bu nedenle, yetişkinlikte önemli bir durumla karşılaştığımızda gösterdiğimiz tepkiler çoğu zaman çocuklukta öğrendiklerimizle şekillenir. Sizin için önemli bir durum esnasında hata yapınca utanır, kaygılanır ve belki en iyi bilinen şeylerden birini yapar, eleştiri oklarını kendinize çevirirsiniz. Ya da tamamen farklı bir yaklaşımla olumsuz duygu yaşamamızın sebebini görmezden geliriz. Ancak çok azımız yaşadığımız olumsuz duygulara yer açar ve onları anlamaya çalışırız. Kişinin hatalarına tahammülsüzlük seviyesinin yüksekliği beraberinde olumsuz duygulanımı da getirmektedir (Neff, 2022).
Öz Eleştiri ve Öz Şefkat
Yaşantıları sonucunda devreye giren içsel monolog herkeste oldukça farklıdır. Bu seslerden biri de yargılayıcı ses olan öz eleştiridir. Neff’e (2022) göre “Kendimizle ilgili daha iyi düşünme arzusundan daha kafa karıştırıcı olan, eşit güçteki öz eleştiri eğilimimizdir” (s.31). Öz eleştiri ve öz şefkat, bireyin kendine yönelik düşünsel, duygusal tutumlarını ifade eden kavramlardır ve aralarında karşılıklı bir ilişki bulunmaktadır. Araştırmalar, öz eleştiri ile öz şefkat arasında ters bir ilişki olduğunu göstermektedir (Neff, 2003; Neff ve diğerleri, 2007). Öz eleştiri değersizlik duygusunun fitilini yakar ve her yargılayıcı söz bu ateşi harlamaya devam eder (Gilbert, 2009). Öz şefkat ve öz eleştiri sıcak ve soğuk gibidir, zıt kutuplarda olsalar da doğru kullanımla işlevsel bir hal alacaktır. Buna binaen öz şefkat, öz eleştiriyi kişinin hayatından çıkarmayı önermez; yıkıcı öz eleştirinin dizginlerinin ele alınmasını sağlayarak yaşam doyumunu artırmayı amaçlar (Neff, 2022). Tüm olanları varoluşun doğal bir parçası olarak kabul etmek, hem içsel dengeyi sağlar hem de kişinin kendine acımasız davranmasının önüne geçerek öz şefkat geliştirmesine ve böylece psikolojik esnekliğini artırmasına katkı sağlar.
Öz Şefkatin Günlük Yaşamda Önemi
Şefkat hiç bilmediğimiz bir kavram değildir. Başkalarına, dostlarımıza göstermeye alışkın olduğumuz yanımızdır. Yani aslında şefkat alt yapısına sahibiz. Sadece muhtemelen onu en çok ihtiyacı olan kişiye yönlendirmedik: kendimize (Selvili, 2019). Öz şefkat pratiklerinde araçta ve amaçta aynıdır (Germer, 2009). Öz şefkat, tüm insanların ihtiyaç duyabileceği bir beceri niteliğindedir. Ve bu beceriyi geliştirmek için yapılabilecekler yapılandırılmış etkinlikler olduğu gibi, günlük hayatın bir parçasına adapte edebileceğiniz etkinlikler de bulunmaktadır.
Haydi şimdi gözlerini kapat ve elini kalbine koy. Elinin sıcaklığını göğüs kafesinde hisset. Derin bir nefes al ve kendine sor: Bugün günlük yaşamında neyi duymaya en çok ihtiyacın vardı?
Kaynakça
Bayar, Ö. (2019). Üniversite içselde Beden İmajı, Öz-Şefkat, Depresif Duygulanım ve Cinsiyet. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 46 (46), 175-190.
Aysun A., H. S., & Yüksel, B. C. (2023). Sesi Duyulmayan Takıntı Obsesif Kompulsif Bozukluk’a Psikanalitik ve Varoluşsal Kuramlarla Bakış. İstanbul: Heyamola Yayınları.
Germer, C. K. (2009). Öz Şefkatli Farkındalık Tahrip Edici Duygularla Başa Çıkabilmek. İstanbul: Diyojen Yayıncılık.
Fromm, E. (2022). Sevme Sanatı. İstanbul: Say Kitap Yayınları.
Selvili, Z. (2019). Pembe Fili Düşünme. İstanbul: İnkılap Kitap Yayınevi.
Neff, K. D. (2003). Development and validation of a scale to measure self-compassion. Self and Identity, 2, 223-250.
Neff, K. D. (2022). The differential effects fallacy in the study of self-compassion: Misunderstanding the nature of bipolar continuums. Mindfulness, 13, 572-576.
Neff, K. D., Kirkpatrick, K. & Rude, S. S. (2007). Self-compassion and its adaptive psychological functioning. Journal of Research in Personality, 41, 139-154.