Perşembe, Eylül 25, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Doğanın İyileştirici Gücü: Ekoterapi

Yaratılışımızın ilk dönemlerinden bu yana atalarımız beslenmek ve üretmek için doğayla iç içe yaşamışlardır. Yıllar geçtikçe modernleşme ve kentleşme ile birlikte insanın doğaya olan bağı azalmıştır. Şimdiki yıllarda ise modern insanın doğayla bağı epeyce azalmış, kalabalık şehirlerde ise neredeyse tamamen bitmiştir. Toplumun doğayla bağının bu denli kopması Paul Shepard’ın da vurguladığı gibi bir tür delilik ve ruhsal yabancılaşma göstergesidir. Fakat gerçek şudur ki insanın psişesi modern yaşamın sınırladığı şehir hayatından daha fazlasıdır.

Theodore Roszak, The Voice of the Earth adlı eserinde ekolojinin psikolojiye, psikolojinin de ekolojiye ihtiyaç duyduğunu anlatmıştır. “Ekolojik bilinçdışı” olarak adlandırdığı bu kavram, insanın modern toplumun baskılarından kurtularak doğayla kurduğu kadim bağlantıyı sürdürmesiyle, özgürleşip akıl sağlığını koruyabileceğini vurgular.

İnsan-Doğa İlişkisi ve Biyofili

Tam olarak bu noktada içimizde doğaya karşı doğuştan gelen bir sevgi ve bağlanma eğilimi olduğundan bahsetmek çok yerinde olacaktır. Kimliğimiz ve kişisel tatminimiz doğayla olan ilişkimize bağlıdır ve bu etkileşim ile rahatlarız, huzurlu ve mutlu hissederiz. Biyofili olarak adlandırılan bu eğilim, doğanın iyileştirici gücünü vurgulayarak bu güçten nasıl faydalandığımızı açıklar.

Günümüzde ise maalesef genetik ihtiyaç ve eğilimlerimizi yok sayarak, doğayla ilişkimizi sınırlandırıyor ve önemsiz olarak algılıyoruz. Louv’un (2005) “doğa yoksunluğu” fikrini yansıtan durağan ve alışıldık sınırlar içinde hayatımızı yaşama fikri bize daha güvenli geliyor; hatta bazı ebeveynler çocukları için doğal yaşamı zaman zaman korku kaynağı olarak bile görebiliyor. Çocuklarımızı bu sınırlar içerisinde büyütmek insan doğasına aykırıdır.

Nitekim Capanna’nın (2006) aktardığı üzere, bir çocuğa tavuk çizmesi istendiğinde kümesteki hayvan olan tavuğu değil, tabağına koyulan kızarmış tavuğu çizmesi, doğayla olan bağlantının ne denli zayıf olduğunu çarpıcı bir şekilde göstermektedir. Bu noktada doğanın tehlikeli olmasının aksine iyileştirici etkilerinden bahsetmek sağlıklı bir başlangıç olacaktır.

Ekoterapi Uygulamaları ve Ruhsal Faydaları

Bu görüşün ruhuyla, Londra’da Mind Meanwhile Wildlife Garden adında bir ekoterapi projesi yapılmıştır (Burls & Nenato, 2025; Burls, 2007). Katılımcılar doğal materyaller kullanarak “insan yuvası” inşa etmişlerdir. Buradaki yuva metaforu, katılımcılara kendi evlerinin doğa olduğunu hatırlatmayı ve “bir yere ait olma” duygusunu yaşatmayı amaçlamaktadır.

Nitekim yapılan niteliksel değerlendirmeler sonucunda, katılımcıların doğayla uyumun verdiği huzur ile fiziksel ve ruhsal rahatlama yaşadıkları görülmüştür. Ayrıca doğayla bağ kurmanın kendine güven, aidiyet, gurur ve özsaygı gibi duygusal kazanımları olduğu gözlemlenmiştir. Bir diğer çarpıcı sonuç ise, katılımcıların doğa olaylarının sunduğu metaforları kendi hayatlarına uyarlayarak sorunlarıyla uzlaştıklarıdır.

Sonuç olarak, insanların doğayla etkileşimi yalnızca hayatta kalmak için değil, aynı zamanda yaşam kalitesini artırmak için de önemlidir.

İnsan-Doğa Bağının Önemi

Healing with Nature in Mind kitabında Linda Buzzell, insan-doğa ilişkisinin önemini anlamlı bir metaforla tanımlamıştır. Buzzell’a göre, insan sağlıklı ve mutlu olmak için kendi topluluğuna, hayvanlara, bitkilere ve yaşadığı yere derinlemesine bağlanmalıdır. Bu bağ olmadan hayatta kalmak mümkün olsa da, beraberinde içimizde bir boşluk oluşur ve bu boşluğu sağlıksız yollarla doldurmaya çalışırız.

Tıpkı hayvanat bahçesindeki kafeste bulunan hayvanlar gibi, yapay ve sınırlandırılmış alanlarda kaygılı ve depresif hale geliriz. Bu yıkıcı düşünce ve davranış paternlerini azaltmak adına modern dünyanın teşvik ettiği yapay izolasyondan kurtulmamız gereklidir.

Doğayla güçlü bir bağ kuran kişide, sağlıklı ve dengeli hissetme, stres ve anksiyete seviyesinde azalma görülürken; iyimserlik, özsaygı ve canlılık düzeyi artar. Araştırmalara göre doğayla yeniden bağ kurarak doğal varlık olduğumuzu fark ettiğimizde, gerçek iyileşme gerçekleşir.

Ekoterapinin Modern Psikoterapi ile Entegrasyonu

Son yıllarda, insan-doğa ilişkisini artırarak fiziksel ve psikolojik sağlığı desteklemeyi amaçlayan birçok yaklaşım ortaya çıkmıştır. Ekoterapi, doğanın iyileştirici gücü ile insan ve gezegen sağlığını birbirine bağlayarak sürdürülebilirliği artırmayı hedefler. Bahçecilik terapisi, hayvan destekli terapi, ekolojik rüya çalışmaları, içsel vahşi doğayla bağ kurmayı hedefleyen bedensel terapiler ve ekospiritualite bunlardan bazılarıdır.

Tekniği ne olursa olsun, tüm yaklaşımlar iki temel soruya odaklanmaktadır: Doğayla uyum içinde yaşayıp yaşamadığın ve mevcut kariyerin ile yaşam tarzının doğal ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamadığı. Kısacası ekoterapi temelli tüm yaklaşımlar, doğanın sunduğu huzur, sakinlik ve iyileştirici güç ile bireylerin yaşam kalitesini artırmayı destekler.

Doğanın Bilişsel ve Psikolojik Faydaları

Doğada yapılan terapiler, dikkat, bellek, problem çözme ve yaratıcı düşünme gibi bilişsel süreçleri olumlu yönde etkiler. Klinik ve klinik dışı gruplarla yapılan çalışmalar, ekoterapinin travma sonrası stres, kronik ağrı, anksiyete, depresyon, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu dahil olmak üzere çeşitli fiziksel ve ruhsal sağlığa faydalı etkilerinin bulunduğunu belgelemiştir.

Hatta bir araştırmada, ekoterapinin kişideki depresif semptomları azaltmada Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) kadar etkili olduğu bulunmuştur.

Ekoterapinin Toplum İçin Uygulanabilirliği

Doğanın faydalarının psikoterapi bağlamının dışında da etkili olduğu gösterilmiştir. Doğal manzaralar ve sessiz ortamlar bireylerin zihinsel olarak rahatlamasını sağlar. Örneğin, bir alışveriş merkezinde yürümenin stres düzeyini artırdığı ve özsaygıyı düşürdüğü söylenirken; “yeşil egzersiz” yapmanın antidepresan kullanımı kadar etkili olduğu görülmüştür.

Yaşadığınız şehirde gökdelenlerin arasında doğal manzaraları seyretmek ya da ormanlarda yürüyüş yapmak her zaman mümkün olmasa da, doğayı iç mekana taşımak bile somut faydalar sağlar. Örneğin, ofise ya da evin salonuna bitki yerleştirmek iş verimliliğini, yenilikçiliği ve yaratıcı problem çözmeyi artırır.

Doğanın sunduğu iyileştirici etkilerin bu denli faydalı olması dikkat çekicidir; bu temelden hareketle doğa-insan ilişkisi baz alınarak geliştirilen tekniklerin hızla yayıldığını bilmek geleceğimiz için umut vericidir. Dolayısıyla ekoterapi, bireylerin ruh sağlığını desteklemek adına modern psikoterapinin değerli bir parçası olarak kabul edilmelidir.

Yasemin Çok
Yasemin Çok
Yasemin Çok, klinik psikoloji alanında yüksek lisans eğitimine Bournemouth Üniversitesi’nde devam eden bir psikolog ve yazardır. Lisans eğitimini onur öğrencisi olarak tamamlamış; rehabilitasyon merkezleri, hastaneler ve kliniklerde edindiği deneyimlerle sahaya güçlü bir şekilde entegre olmuştur. Özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi, Sanat Terapisi ve ergen gelişimi üzerine çalışmalar yürütmektedir. Ulusal ve uluslararası platformlarda akademik çalışmaları bulunan Yasemin Çok, çeşitli dijital mecralarda düzenli olarak psikoloji ve kişisel gelişim üzerine yazılar kaleme almaktadır. Yazılarında psikolojiyi herkes için erişilebilir kılmayı hedefleyen Çok, bilimsel bilgileri toplumla buluşturarak ruh sağlığına katkı sunmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar