Mobbing, iş yaşamında sıkça rastlanan, sistematik baskı, dışlama ve küçümseme davranışlarının bütünü olarak tanımlanabilir. Çoğu zaman yalnızca iş verimini etkilemekle kalmaz, ilgili kişi ya da kişilerin benlik bütünlüğünü de hedef alır. Maruz kalan kişi, bir süre sonra örneğin, “Gerçekten yetersiz miyim?” sorusuyla kendi iç dünyasında boğuşmaya başlayabilir.
Nesne ilişkileri perspektifinden bakıldığında, mobbing’in yalnızca dışsal değil, aynı zamanda içsel çatışmaları tetikleyeceğini göz önüne almamız gerekir. Ana hatlarıyla denebilir ki; iş yerinde kurduğumuz bağlar, çocuklukta içselleştirdiğimiz bakım veren temsillerini harekete geçirir.
İçsel Nesneler ve Güvenli Alanın Çöküşü
İnsan, geçmişinde deneyimlediği “iyi” ve “kötü” ilişkilerin izlerini taşır. İş yerindeki küçümseyici bir söz ya da yok sayılma, bu temsilleri uyandırır. Kimi zaman saldırgan yalnızca kötü nesne olarak algılanır, kimi zaman da iyi ve kötü temsillerin çarpışması yoğun suçluluk yaratır.
Sağlıklı bağlar için güvenli bir alan gerekir. Oysa mobbing sürecinde bu alan çöker; iş yeri bir tehdit sahnesine dönüşür. Çalışan, içinden geldiği gibi davranmak yerine maske takmaya mecbur hissedebilir. Bu sahte uyum, onu korur ama kendine ve/veya iş ortamına yabancılaştırır.
Yer Değiştirme ve Hiyerarşik Döngü
Mobbing’in en sık rastlanan kökenlerinden biri “yer değiştirme” savunma mekanizmasıdır. İnsan, doğrudan ifade edemediği kötü bellediği duygularını, karşılık almasının daha az olası gördüğü hedeflere yönlendirir.
Bu yer değiştirmeler çoğu zaman hiyerarşik bir döngü içinde işler. Güçlü konumda olan, kendi içindeki olumsuz duyguları zayıf gördüğüne; başka bir anlamda iş yeri hiyerarşisinde alt kademede olana aktarır:
-
Bir çalışan, daha nazik ve uyumlu arkadaşına iş yükler. İçindeki talepkâr nesneyle özdeşleşir, diğerini bir araç haline getirir.
-
Bir yönetici, kendi hayatındaki hayal kırıklıklarını astına yansıtır. Umursamaz ya da küçümseyici davranarak, içindeki değersizlik duygularını ona taşır.
Her iki durumda da kişi, bakım veren konuma geçtiğinde zalimleşir ve daha zayıf gördüğünü nesneleştirir. Aynı döngü, buna maruz kalanın duygularını astına, daha az tecrübeli olan ve zayıf gördüğü başka bir çalışana ya da iş dışı yaşamına taşımasıyla sonuçlanır. Böylece mobbing, hem iş yerinde hem toplumda tekrar tekrar sahnelenen bir içsel ilişkiler döngüsü haline gelir.
Çalışanın Metalaştırılması
Mobbing yalnızca bireysel çatışmaların ürünü değildir. Modern iş yaşamında emek çoğu zaman performans ölçütlerine indirgenir. Çalışan, bir özne değil, bir üretim aracı gibi görülür. Kişiliği ve duyguları geri plana itilir.
Bu düzende mobbing, emeğin metalaştırılmasının çıplak bir yansımasıdır. İçsel kötü nesnelerle dışsal baskılar birleşir; kişi hem geçmişin yaralarıyla hem de bugünün yabancılaştırıcı düzeniyle aynı anda savaşır.
Travmatik Tekrar ve Çıkış Yolları
Mobbing, çocuklukta yaşanan değersizleştirilme ya da görmezden gelinme deneyimlerini iş yerinde tekrar sahneye çıkarır. Bu tekrar yalnızca bireysel değil, sistemsel olarak da sürekli üretilir.
İyileşme için hem içsel hem dışsal boyutların farkına varmak gerekir:
-
Cezalandırıcı nesneleri tanımak,
-
İyi nesne işlevi gören ilişkilere destekleyici bir şekilde yaklaşmak ve güçlendirmek,
-
Maskeleri bırakıp otantik varoluşa alan açmak,
-
Sorunun bireysel olduğu kadar yapısal boyutunu da görmek.
Sonuç: Mobbing’in Psikodinamik Etkileri
Nihayetinde mobbing, yalnızca iş yerindeki küçük çatışmalar değildir. İçsel dünyadaki nesne ilişkilerini tetikler, yaygın olarak yer değiştirme, yansıtma ve yansıtmalı özdeşim savunmalarıyla hiyerarşide yeniden üretilir ve emeğin metalaştırıldığı bir düzende daha da derinleşir.
Her mobbing hikâyesi, hem kişinin kendi içsel yolculuğunun hem de iş yeri psikolojisi bağlamında sistemle mücadelesinin bir parçasıdır. Bu yolculuğu anlamak, bireysel iyileşmenin olduğu kadar daha insanca bir çalışma kültürünün de anahtarıdır.