Perşembe, Nisan 24, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Stresten Kaygıya, Kaygıdan Strese: Nasıl Yönetebiliriz?

Stres iyi midir, kötü müdür? Bu sorunun yanıtı yıllardır tartışılmaktadır. Ancak yapılan araştırmalar, stresin tamamen bakış açımıza göre iyi ya da kötü olarak deneyimlendiğini göstermektedir. Gelin, bu durumu birlikte inceleyelim.

Stresin Rolü ve Öğrenme Sürecindeki Yeri

Bir yeni doğmuş bebek hayal edin. Ve bu bebeğin hayatında stresin hiçbir şekilde yer almadığını düşünün. Açlık hissini yaşamayan bir bebek, ne zaman yemek yemesi gerektiğini anlayabilir miydi? Ya da annesi, bebeğinin aç olup olmadığını nasıl fark edebilirdi? Stresin hiç olmadığı bir dünyada, bebekler öğrenmeye, keşfetmeye ya da gelişmeye nasıl hevesli olabilirlerdi?

Bebeklikten itibaren, pek çok stres faktörü ile karşılaşıyoruz. Kimileriyle başa çıkabiliyoruz, kimileriyle ise başa çıkmakta zorlanıyoruz. Ancak bebeklerin dünyasında dikkat çeken bir fark var: Onlar, karşılaştıkları zorluklarla başa çıkmak için tekrar tekrar denerler. Bir bebek yürümeye çalışırken defalarca düşer ama tekrar ayağa kalkar. Bir kelimeyi doğru söyleyene kadar pek çok kez kekeler, ancak vazgeçmez. Çünkü öğrenme sürecinin doğal bir parçası olarak stresle başa çıkmayı içgüdüsel olarak kabul ederler.

Peki ya biz yetişkinler? Bizler, daha az deneme cesaretine sahip, daha fazla olumsuz deneyime maruz kalmış bireyleriz. Bu yüzden baş edemediğimiz stres faktörleri, sıkıntı veren ve engeller gibi hissettirebilir. Kaygılarımız zamanla büyür ve gündemimize yerleşir. Kaygı, bazen stresin yan etkisi gibi görünse de aslında stres çoğu zaman motivasyon kaynağı olabilir.

Stresin Rolü: Bir Sinyal Sistemi

Stres, aslında bizim için bir sinyal sistemidir. Zorlayıcı durumlarla başa çıkmamıza yardımcı olan bir pusula gibi çalışabilir. Eğer doğru yönlendirilirse ve kaygılarımız baş edilebilir düzeye indirgenirse, bizi geliştiren, motive eden ve harekete geçiren bir güce dönüşebilir. Kaygı ile stres arasında bu dengeyi kurabilmek çok önemlidir.

Kaygıyı Küçük Dilimlere Bölmek

Kaygı, modern hayatın kaçınılmaz bir yol arkadaşıdır. Kimi zaman iş yerinde, kimi zaman günlük hayatın beklenmedik anlarında kendini gösterir. Ancak bazılarımız için kaygı, devasa ve aşılması güç bir engel gibi hissettirebilir. Peki, bu büyük kaygıyı nasıl yönetebiliriz?

Cevap: Onu küçük parçalara bölmekte yatıyor. Kaygı, genellikle “Ya başıma bir şey gelirse?” gibi bir düşünceyle başlar. Bu cümle ilk başta masum gibi görünse de zamanla zihnimizde büyür ve bizi felç eden bir korkuyadönüşebilir. Kaygının büyümesini engellemek için onu adım adım ele almak gerekir. Kaygıyı yönetmek için küçük adımlar atmak en etkili çözüm yollarından biridir.

Örneğin, topluluk önünde konuşma kaygınız varsa, önce aynanın karşısında kendi kendinize konuşmayı deneyebilirsiniz. Ardından, birkaç yakın arkadaşınızın ya da ailenizin önünde küçük bir sunum yapmayı deneyebilir ve bunu gerçekleştirebilirsiniz. Bu süreç, kaygınızla yüzleşmek ve büyük bir adım atmadan önce küçük adımlarla ilerlemek gibidir.

Düşünce Tarzınızı Değiştirin

Kaygıyı baş edilebilir seviyeye indirgemek için düşünce tarzımızı değiştirmek önemlidir. Gerçekçi düşünmek, kaygıyı azaltmanın en etkili yollarından biridir. Örneğin, “Bu iş görüşmesinde başarısız olacağım” gibi felaket senaryoları yerine, “Bu görüşme sadece bir deneyim ve her deneyim bana bir şey öğretir” şeklinde bakış açınızı değiştirebilirsiniz.

Fiziksel Hareket ve Kaygı ile Başa Çıkma

Fiziksel hareket, kaygıyı azaltmanın doğal bir yoludur. Yürüyüş yapmak ve nefes egzersizleri gibi aktiviteler, stres seviyenizi düşürür ve zihninizi rahatlatır. Ayrıca, mizahı kullanmak kaygı ile başa çıkmada en etkili yollardan biridir. Sosyalleşme konusunda bir kaygınız varsa, kaygıyı gözünüzde büyütmek yerine, ona farklı bir gözle bakmayı öğrenebilirsiniz. Bu, hem sizin rahatlamanızı sağlar hem de çevrenizdekilerle daha samimi bir bağ kurmanıza yardımcı olur.

Kendinize Şefkat Gösterin

Kendinize şefkat göstermek, kaygıyı azaltmanın önemli adımlarından biridir. “Neden böyle hissediyorum?” diye kendinizi suçlamak yerine, “Bu duyguyu yaşayan tek kişi ben değilim, zorlanmam normal” diyerek kendinize karşı nazik olabilirsiniz. Unutmayın, kaygıyı yönetmek, onu bir anda yok etmek değil, adım adım üstesinden gelmektir. Kaygı hiçbir zaman yok olmaz, ancak başa çıkılabilir seviyeye indirgenebilir.

Sonuç: Stres ve Kaygıyı Küçük Parçalara Ayırmak

Sonuç olarak, kaygı ve stres hayatımızın kaçınılmaz parçalarıdır. Ancak onları bir engel olarak görmek yerine, aşılması gereken küçük basamaklar olarak değerlendirdiğimizde, bizi güçlendiren ve geliştiren deneyimlere dönüşebilirler. Stres ve kaygıyı yönetmek, bir Baton pastayı bir oturuşta yemek yerine, onu küçük dilimlere bölerek tadını çıkarmaya benzer. Her büyük problem, doğru yöntemle küçük parçalara ayrılarak aşılabilir.

Unutmayın, siz hareketsiz bir bebekten bugünlere gelmeyi başardınız. İçinizde bir yerlerde hâlâ o güçlü bebek var. Ancak yine de çok zorlanırsanız, bir terapistten destek almayı unutmayın.

Burak Aygör
Burak Aygör
Burak Aygör, psikolojik danışman olup Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) yönelimli çalışmaktadır. Beck Enstitüsü ve Stanford Üniversitesi gibi prestijli kurumlardan eğitim almış; depresyon, anksiyete ve psikolojik ilk yardım gibi alanlarda yoğun çalışmalar yürütmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı bünyesinde 10 yılı aşkın süredir çocuklar, gençler, yetişkinler ve ailelerle çalışmış, AFAD iş birliğiyle gönüllü kriz müdahaleleri gerçekleştirmiştir. Amerikan Danışmanlar Derneği (ACA) ve Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği üyesi olup, BDT’nin Türkiye’de yaygınlaşmasına katkı sunarak Beck Enstitüsü’nün hasta broşürlerini Türkçeye çevirmiştir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar