Perşembe, Ekim 9, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

GÜÇLÜ BİR KADIN OLMANIN PSİKOLOJİSİ

Güçlü bir kadın olmak ve bir kadın olmak sizce aynı şey mi yoksa farklı şeyler mi?
Günümüzde, “güçlü kadın” tanımı sadece dışarıdan güçlü görünmekten ibarettir. Kadınların sahip olduğu tüm kazanımlar, kendi alın terleri ile kazandıkları ve kendi iradeleri ile inşa ettikleri gerçek bir mücadele hikayesi ihmal edilmemelidir.

Kadınlara sürekli “güçlü ol” denir çünkü kadınlar “güçlü” olmazsa sadece kadın olarak görülür ve maalesef günümüz toplumunda bu yeterli değildir. Fakat bu bir süreden sonra duygusal dayanıklılıktan çok duygu bastırmaya dönüşür. Kadın ağlayamaz, “yoruldum” diyemez, destek isteyemez. Yoksa toplum gözünde güçlü görülmez.

Kadınlar, toplumda kendilerine yer bulmakta erkeklerden daha çok zorlanırlar. Kadınların iş hayatına katılmaları, ev işi sorumlulukları, sosyal normlar, ekonomik yapının dezavantajları gibi pek çok yapısal engelle karşı karşıya kalırken erkeklerin bu engellerle karşılaşma oranı oldukça düşüktür.

Ev Hayatında Kadın

“Unpaid care work” yani ücretsiz bakım işi, kadınların evde yaptığı işlere deniyor. “İş” adı altında geçen ev sorumlulukları toplumumuzda ve günümüzde hâlâ kadının sorumluluğu olarak geçiyor ve bu ücretsiz bakım işi Türkiye’de kadınların işgücüne katılımını belirgin şekilde sınırlandırıyor. Ev işleri ve çocuk bakımından sorumlu kadınların oranı çok yüksek. Özellikle 3 yaşından küçük çocuğu olan kadınlarla istihdam oranı %25,2 iken, çocuğu olmayanlarda bu oran %50,7’ye çıkıyor.

İş Hayatında Kadın

İş hayatında kadınların önünde engel oluşturan birçok unsur var. Bunların hepsi kadını ulaşabileceği yerden geri tutmakla kalmıyor, aynı zamanda psikolojik bir baskı oluşturuyor. Kadınların iş hayatında karşılaştığı mikroagresyonlar uzun vadede kadının benlik saygısını zedeler, kaygı ve tükenmişlik yaratır. Kadın, ulaşabileceği kademeye yapamadığı için değil, önüne çıkan engeller ve fırsatlarının ellerinden koparılmasından dolayı ulaşamaz.

2023 TÜİK verilerine göre, kadınların işgücüne katılım oranı yalnızca %35,8, erkeklerde ise bu oran %71,2 olarak kaydedilmiştir. Bu veriler kadınlar ve erkekler arasında toplumsal engellerin ne kadar ciddi olduğunu gösteriyor.

Kadınların iş hayatında karşılaştıkları görünmez engelleri anlatmak için “Cam Tavan” ve “Cam Asansör” teorilerini kullanabiliriz.

  • Cam Tavan (Glass Ceiling): Kadınların (ve diğer dezavantajlı grupların) kariyerlerinde belirli noktalara kadar yükselebilmesine rağmen, görünmeyen ve sistematik engeller nedeniyle üst düzey pozisyonlara ulaşamamasını ifade eder. Kadınlar işe alınır ve terfi eder, fakat üst düzey yönetim pozisyonlarına (CEO, genel müdür, kurul üyelikleri vb.) çok azı ulaşabilir. Bu engeller açıkça “kadın olamazsın” demez; örtük toplumsal normlar, ayrımcı değerlendirmeler ve yetersiz fırsat eşitliği yoluyla gerçekleşir. Bu durum kadınlarda mükemmeliyetçilik, kendilik değeri sorunları ve yetersizlik hissi oluşturur. Başarılı olsalar bile, bu başarılarını “şansa” bağlayan yetkinlik inancı düşüklüğü (imposter sendromu) artar.

TÜİK 2023 verilerine göre, Türkiye’de özel sektörde üst düzey yönetici pozisyonlarında bulunan kadın oranı yalnızca %16,3’tür. Aynı oran erkeklerde %83,7’dir.

  • Cam Asansör (Glass Escalator): Genellikle kadın-baskın mesleklerde çalışan erkeklerin, sistem tarafından daha hızlı ve kolay bir şekilde terfi ettirilmesini tanımlar. Hemşirelik, öğretmenlik gibi mesleklerde çalışan erkekler, kadınlara kıyasla daha kısa sürede yöneticiliğe yükselir. Erkekler, bu ortamlarda “yönetici potansiyeli” ile görülürken; kadınlar “duygusal destek sağlayıcı” olarak konumlanır. Kadınlar emek yoğun işlerde sabit kalırken, erkeklerin ödüllendirilmesi adaletsizlik hissi yaratır. Bu da kadınların motivasyonunu ve iş tatminini düşürebilir.

ABD merkezli araştırmalar (Williams, 1992; Budig, 2002), erkek hemşirelerin kadın meslektaşlarına göre %50 daha hızlı terfi ettiklerini ve maaşlarının ortalama %10 daha yüksek olduğunu göstermiştir. Benzer bulgular Türkiye’deki eğitim ve sağlık sektörlerinde de gözlenmiştir.

Sonuç Olarak:

Kadın olmak, biyolojik, toplumsal ve kimliksel bir gerçekliktir. Güçlü kadın olmak ise, özellikle son yıllarda toplumun kadına yüklediği bir rol haline gelmiştir. Her şeye yetişen, ağlamayan, sürekli üretken, başarılı, savaşçı olan kadın… Bu, gerçek bir içsel güçten çok, “güçlü görünmek zorunda bırakılan kadın” modeline dönüşebilir.

Peki psikolojik açıdan tehlike nerede? Toplumda “güçlü kadın” olmak, duygularını bastırmak, yardım istememek, zayıflığını göstermemek, hep bir şeyleri tek başına halletmek zorunda kalmak demektir. Bu zamanla duygusal tükenmişlik, yetersizlik duygusu, kendi kırılganlığını inkâr etme gibi psikolojik sorunlara yol açabilir.

Kadın olmak, insan olmaktır. Güçlü olmak ise bir seçenek, bir özellik olabilir; ama zorunluluk olmamalıdır. Her kadın güçlü olmak zorunda değildir. Güçlü kadın olmak, bazen zayıflığını kabul etmek, yardım istemek, ağlamak ve hala devam edebilmek demektir.

Ekin Kültür
Ekin Kültür
Ekin Kültür, İstanbul Nişantaşı Üniversitesi’nde Psikoloji (İngilizce) 3. sınıf öğrencisidir. Eğitim sürecinin son yılına yaklaşan Kültür, staj deneyimleri sayesinde psikoloji alanında uygulamalı birçok bilgi kazanmıştır. Gündemin bireyler üzerindeki etkileri ve adli psikoloji, özel ilgi alanları arasında yer almaktadır.Aynı zamanda çeşitli sosyal sorumluluk projelerine katkıda bulunmuş; birçok makale ve yazı kaleme almıştır. Hem akademik hem toplumsal gelişime önem veren Ekin, psikolojiyi birey ve toplum düzeyinde anlamaya yönelik çalışmalarına devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar