Anneler Çocuklarını Bu Kadar İyi Nasıl Tanır?
Annelerin çocuklarını “çok iyi tanıması”, çoğu zaman sezgisel gibi görünse de, arkasında güçlü bir nörobilimsel ve evrimsel altyapı bulunmaktadır. Özellikle doğum sonrası dönemde beyinde gerçekleşen değişiklikler, annenin çocuğunun duygularına hassasiyetle yanıt vermesini sağlar. Bu yazıda, annelik davranışlarının nörobilimsel ve psikolojik altyapısına değinip, ardından bu aya özel olarak annemle kurduğum bağdan ilhamla kaleme aldığım kısa bir şiire yer vereceğim.
1. Beyinde Annelik Temsili: Empati ve Zihinsel Durum Tanıma
Annelik davranışı, doğumdan sonra beynin bazı bölgelerinde gerçekleşen yapısal ve işlevsel değişimlerle yakından ilişkilidir. Özellikle orta singulat korteks ve medial prefrontal korteks, annelerin çocuklarının duygusal durumlarını tanımasında kritik bir rol oynar. Bu bölgeler, empatik yanıtların düzenlenmesinde ve başkasının zihinsel durumunu anlamada görev alır.
Yunjin Bak ve arkadaşlarının (2021) yürüttüğü uzunlamasına bir çalışmada, annelerin bebeklerinin yüz ifadelerine verdikleri nörolojik tepkiler incelenmiştir. Bulgular, postpartum dönemde beynin empati ile ilişkili bölgelerinde artmış aktivasyon olduğunu göstermektedir. Yani bir annenin, çocuğunun yalnızca sözlerinden değil, yüz ifadesinden, ses tonundan ya da duruşundan bile onun içsel durumunu sezmesi, bilimsel olarak açıklanabilir bir durumdur.
Gündelik yaşamda da birçok örnek vardır. Örneğin “ben mutlu değilim, ama dışarıya mutluyum hissi veriyorum, kimse anlamasın diye…” diyenlerimiz olsa da bu kişilerin anneleri, evlatlarının ne kadar üzgün olduklarını çevrelerindeki insanlara nazaran daha çabuk fark eder. Kimi anneler bunu daha yakından irdelerken, kimi anneler bunu pek yansıtmasa da içten içe aynı acıyı hissetmeye devam eder.
2. Duygusal Rezonans: Annenin Sinir Sistemi ile Çocuğun Duygusu Arasında Senkron
Yaklaşık olarak 1 senedir rezonans alanlarına çok fazla ilgim ve araştırmalarım oldu. Bunu ilişkiler dışında, anne ve çocuk ilişkisinde daha temel ve güçlü bir enerjinin morfik alanı olduğunu fark ettim. Özellikle “duygusal rezonans”, annenin çocuğunun yaşadığı duyguyu neredeyse birebir deneyimlemesi anlamına gelir.
Çocuk üzüldüğünde annenin de içsel olarak üzülmesi ya da çocuk heyecanlandığında annenin bedeninde de benzer fizyolojik tepkilerin oluşması, bu rezonansın bir sonucudur. Bu etkileşim, bilinçli bir karar sonucu oluşmaz; limbik sistem ve otonom sinir sistemi bu süreçte aktif şekilde rol oynar. Anne ve çocuk arasında sinirsel düzeyde bir “duygusal senkronizasyon” gelişir.
Dolayısıyla akademik hayatımızda problem yaşadığımızda, işten istifa ettiğimizde, sevgilimizden ayrıldığımızda veya tam tersi üniversite sınavını kazandığımızda, ilk bebeğimizin olacağını öğrendiğimizde, evlilik teklifi aldığımızda yaşadığımız bu tüm duyguları gizlesek bile annemiz bunu biz söylemeden hisseder.
3. Ayna Nöron Sistemi: İzlemekle Yetinmeyen Bir Deneyim
Ayna nöronlar, başkasının davranışını izlerken beyinde aynı davranışı yapıyormuş gibi aktive olan nöronlardır. Bu sistem, annenin çocuğunu izlerken sadece gözlem yapmadığını; onun duygu ve eylemlerini kendi bedeninde de deneyimlediğini ortaya koyar.
Yani çocuk ağladığında, anne sadece bunu görmez; kendi bedeninde de aynı ağlama ihtiyacının fizyolojik karşılıklarını hisseder. Dolayısıyla biz acı çektiğimizde annelerimizin de aynı acıyı çektiğini bilimsel olarak ispatlamışlardır.
4. Psikolojik Bağlam: Çözüm Odaklı Sezgi ve Duygusal Refleks
Anneler, çocukları henüz konuşamıyorken dahi ihtiyaçlarını çözümlemeye yönelik doğal refleksler geliştirir. Emzirme, alt değiştirme gibi fiziksel ihtiyaçlar dışında, çocuk büyüdükçe sosyal ve duygusal sorunlara da çözümler üretirler. Bu süreç, annenin frontal korteks aktivitesinin artmasıyla desteklenir.
Düşünme, plan yapma ve problem çözme işlevlerinin merkezi olan prefrontal korteks, annelikle birlikte daha fazla çalışır. Bu nedenle birçok anne, çocuğunun derdi olduğunda gece uykusuz kalır; çünkü zihinsel süreçleri uykuya rağmen çalışmaya devam eder. Çocuk kaç yaşına gelirse gelsin, her döneminde yaşadığı problemler çeşitlense bile anne, o problemleri kendisine bir sorumluluk yüklenmiş gibi hisseder ve çözümü kendi elinde olmasa bile çocuğu için farklı alternatifler üretmeye devam eder.
Ben Rüzgârın Her Haliyim – Anneme
Ben rüzgârın her haliyim…
Kimi zaman Poyraz gibi serin, duru ve düşündürücü.
Kimi zaman Samyeli gibi yakıcı, içimde fırtınalarla yürürüm.
Bazen içimi tutamam, dağılır kelimelerim.
Ama annem, beni en çok Meltem iken sever.
Sessizce esen, bir yaz akşamı gibi tenine dokunan, ferahlatan, içini açan halimi.
Ben de en çok o zaman seviyorum kendimi.
Çünkü o an… Kalbine en çok yaklaştığım andır annemin.
Anneler, yalnızca ilk adımımızda elimizden tutmakla kalmaz; yaşam boyu iç dünyamıza en yakın duran rehberlerimiz olurlar. Annelik, sadece bir içgüdü değil; nörobiyolojik, psikolojik ve evrimsel olarak kökleri olan bir bağ kurma sanatıdır. Bu bağın temelinde sevgi, şefkat ve anlayış kadar bilimsel işleyişler, bağlanma kuramı, duygusal zeka ve gelişmiş ebeveynlik becerileri de yer alır.
Kaynakça:
• Bak, Y., Nah, Y., Han, S., Lee, S.-K., Kim, J., & Shin, N.-Y. (2021). Neural correlates of empathy for babies in postpartum women: A longitudinal study. Human Brain Mapping, 42(12), 3697–3711. https://doi.org/10.1002/hbm.25435
• Rilling, J. K., & Young, L. J. (2014). The biology of mammalian parenting and its effect on offspring social development. Science, 345(6198), 771–776. https://doi.org/10.1126/science.1252723
• Feldman, R. (2015). The adaptive human parental brain: implications for children’s social development. Trends in Neurosciences, 38(6), 387–399. https://doi.org/10.1016/j.tins.2015.04.004