“Zıt kutuplar birbirini çeker” sözü, yüzyıllardır dilden dile dolaşan en popüler inanışlardan biri.
Bu ifade aslında fizikten alınmış bir metafor olsa da, zamanla edebiyatın, sinemanın ve günlük sohbetlerin vazgeçilmez parçası haline geldi. Bir yanda karşıt özelliklerin heyecan uyandıran cazibesi, diğer yanda benzerliklerin sunduğu güven ve istikrar…
Peki hangisi ilişkiler için daha belirleyici? Araştırmalar uzun vadeli mutlulukta benzerlik’in kritik olduğunu söylerken, karşıtlıkların da özellikle ilk aşamalarda bir çekim yarattığını gösteriyor. Bu nedenle, hem benzerliklerin hem de zıtlıkların farkında olmak, onların ilişkiler üzerindeki etkilerini anlamak ve uzun vadeli bağların nasıl şekillendiğini görmek bize değerli bir farkındalık kazandırır.
İlişkilerde Benzerliğin Gücü
Sosyal psikoloji alanında uzun süredir bilinen bir olgu vardır: benzerlik çekimi artırır.
“Similarity-attraction effect” olarak adlandırılan bu etki, insanların benzer değerler, tutumlar ve yaşam tarzları paylaştıklarında birbirlerine daha güçlü şekilde çekildiğini gösterir (Byrne, 1971).
Bunun nedeni, benzerliğin güven ve tanıdıklık hissi yaratması, onaylanma ihtiyacını karşılaması ve iletişimi kolaylaştırmasıdır. Montoya ve Horton’un (2013) kapsamlı meta-analizi, hem arkadaşlık hem de romantik ilişkilerde benzerliğin çekim için en güçlü faktör olduğunu ortaya koymuştur.
Benzer şekilde Luo ve Klohnen’in (2005) yeni evli çiftlerle yaptığı araştırma, kişilik özelliklerindeki benzerliğin evlilik doyumunu güçlü biçimde öngördüğünü göstermiştir. Çiftler dışadönüklük, sorumluluk ve duygusal istikrar gibi temel özelliklerde birbirlerine yakın olduklarında, evlilikleri daha tatmin edici ve uzun ömürlü olmuştur.
Kısacası, benzerlik sadece ilişkiyi başlatan değil, onun derinleşmesini ve kalıcılığını belirleyen temel bir unsurdur.
Kültürel Perspektiften İlişkiler ve Benzerlik
Bu bulguların izlerini kültürel söylemlerimizde de görebiliriz. Türkçede yaygın kullanılan “davul bile dengi dengine” sözü, aslında ilişkilerde uyumun sağlanabilmesi için tarafların benzer sosyal, kültürel ve ekonomik koşullara sahip olması gerektiğini vurgular.
Geleneksel toplumlarda eş seçiminin aile yapısı, eğitim ve ekonomik güç gibi faktörlerle şekillendiğini düşünürsek, bu sözün kökeni daha da anlaşılır hale gelir. Modern araştırmalar da değerler ve yaşam hedefleri gibi alanlarda ortaklıkların uzun vadeli mutluluk için kritik olduğunu göstermektedir.
İlişkilerde Karşıtlıkların Çekimi
Yine de şu soruyu sormak gerekir: madem benzerlikler uzun vadede daha belirleyici, o halde karşıt özelliklerin çekiciliği nereden geliyor?
Psikolojide tamamlayıcılık hipotezi, bazı karşıt yönlerin başlangıçta cazip olabileceğini öne sürer. Örneğin baskın bir kişiliğe sahip biri daha uyumlu birini dengeleyici bulabilir. Ya da içine kapanık bir kişi, dışa dönük birinin enerjisine hayran olabilir. İlk tanışmalarda bu “beni tamamlıyor” algısı güçlü bir çekim yaratabilir.
Karşıtlıkların sunduğu merak ve yenilik hissi de çekimin kaynağıdır. İnsan zihni, kendisine benzemeyen kişilere karşı doğal bir ilgi duyabilir. Bu nedenle birbirinden uzak yaşam tarzları veya düşünme biçimleri ilişki başlangıcında heyecan ve dinamizm yaratabilir.
Ayrıca kültürel anlatıların gücü de göz ardı edilemez. Edebiyat ve sinema, karşıt kutuplardan gelen insanların aşkını yüceltmiştir. Asi çocuk ile kuralcı kız hikâyeleri ya da toplumsal engellere rağmen kavuşan âşıkların öyküleri, farklılıkların büyüsünü kolektif hafızamızda canlı tutar.
Kişisel Deneyim ve İlişkilerde Farklılık
Kendi deneyimlerimden bir örnek vererek devam etmek istiyorum. Ben, duygusal yönü güçlü, olayları derinlemesine düşünen, sorumluluk bilinci yüksek ve karşımdakine fazlasıyla verici bir karaktere sahibim.
Bu özellikler bana empati ve güvenilirlik kazandırsa da kimi zaman kendime fazla yüklenmeme neden oldu. Karşımdaki kişi ise bunun tam tersiydi. Yaşamı daha hafife alan, sorunları kolayca şakaya vurabilen ve sorumluluk almaktan kaçan biriydi.
Bu ayrım aile yapılarımız, yetiştiğimiz koşullar ve yaş farkımız gibi etmenlerden kaynaklanıyordu. Ortak değerlerimiz sınırlıydı ve uzun vadede uyumlu olmamız neredeyse imkânsızdı.
Ancak onunla vakit geçirmek ve küçük anlar paylaşmak bana kendi karakterimde kolay kolay deneyimleyemediğim bir yanımı hissettirdi. Onun yanında olduğumda hayatı daha hafif ve kaygısız yaşayabilen bir tarafımı keşfedebiliyordum.
Sahip olmadığım ama kimi zaman ihtiyacını duyduğum bir yönü kısa süreliğine deneyimleyebilmek bana ilgi çekici gelmişti. Bu durum karşıtlıkların uzun vadede sürdürülebilir olmasa da kısa vadeli cazibeyi besleyebildiğini gösteriyordu.
Benzerlik ve Karşıtlık Arasında Denge
Literatür çoğunlukla karşıtlıkları cazibe üzerinden ele alır. Gerçekten de bu tür karşıt yönler ilişkinin ilk aşamalarında güçlü bir rol oynayabilir. Ancak burada kastedilen özellikler genellikle yapıcı olmayan, uzun vadede sürdürülebilirlik taşımayan ve daha çok merak uyandıran karşıtlıklardır.
Oysa bir ilişkide sadece benzerlikler değil, aynı zamanda sağlıklı ve verimli olan farklılıklar da önemlidir. Bu farklılıklar bireylerin birbirinden öğrenmesini sağlayan, kişisel gelişimi destekleyen ve ilişkiye özgünlük katan niteliklerdir.
İnsanları benzersiz yapan bu orijinal farklılıklar ilişkiyi tekdüzelikten uzak tutar ve bağa canlılık katar. İki insan tamamen aynı olduğunda benzerlik güven yaratsa da monotonluk riski doğabilir.
Oysa farklı perspektifler ve deneyimler ilişkiye zenginlik katar ve bireylerin birbirine yeni ufuklar açmasını sağlar.
Sonuç: İlişkilerde Benzerlik mi Karşıtlık mı?
Burada kilit nokta dengedir. Temel değerler, yaşam hedefleri ve sosyoekonomik uyum gibi alanlarda benzerlikler uzun vadeli mutluluk için vazgeçilmezdir. Bununla birlikte sağlıklı farklılıklar ilişkiye dinamizm ve canlılık katar.
Dolayısıyla benzerlikler ve farklılıklar birbirinden bağımsız iki kutup değil, doğru şekilde harmanlandığında ilişkiyi besleyen tamamlayıcı unsurlardır.
“Zıt kutuplar birbirini çeker” ifadesi kulağa romantik gelebilir, fakat bilim bize uzun vadeli ilişkilerde benzerliğin çok daha önemli olduğunu söylüyor.
Karşıtlıklar ilk kıvılcımı yakabilir, ama ateşi uzun süre canlı tutan şey ortak değerler ve paylaşılan yaşam hedefleridir. Bu nedenle en sağlıklı yaklaşım, kısa vadeli cazibenin ötesine geçmek, farklılıkların ilişkiye katabileceği olgun değerleri fark etmek ve kalıcı bağların benzerlikler üzerine kurulduğunu unutmamaktır.
Kaynakça
Byrne, D. (1971). The Attraction Paradigm. Academic Press.
Luo, S., & Klohnen, E. C. (2005). Assortative mating and marital quality in newlyweds: A couple-centered approach. Journal of Personality and Social Psychology, 88(2), 304–326.
https://doi.org/10.1037/0022-3514.88.2.304
Montoya, R. M., & Horton, R. S. (2013). A meta‐analytic investigation of the processes underlying the similarity‐attraction effect. Journal of Social and Personal Relationships, 30(1), 64–94.
https://doi.org/10.1177/0265407512452989


