‘’Zihin sustuğunda duyarız; sadece dış dünyayı değil, kendi içimizdeki fısıltıyı da.’’ Bu cümle belki de en çok ihtiyacımız olan şeyi hatırlatıyor: durmak, yavaşlamak ve farkında olmak.
Dünyanın her zamankinden daha hızlı aktığı, yapılacaklar listelerimizin tükenmediği, sessizliğin rahatsız edici bulunup kulaklıklarla bastırıldığı bir çağda yaşıyoruz. Hızla yaşadığımız her gün, bir öncekinin tekrarı gibi akıp giderken, fark etmeden yaşamın kendisini kaçırıyoruz.
Bazen sabah yatağımızdan kalkarken, zihnimiz çoktan geçmişe dönmüş oluyor. Dünkü tartışma, yıllar öncenin pişmanlığı, yapılmamış bir konuşma… Ya da tam tersi: yarının yükü omuzlarımıza çöküyor: “Ya yetişemezsem?”, “Ya yine aynı şey olursa?”, “Ya bu kaygı geçmezse?”.
Dikkatimiz şu anda olanlara değil; olanı kontrol etme, değerlendirme ya da kaçınma çabasındadır. Ve belki de bu yüzden, danışanlarımın çoğu aynı şeyi farklı cümlelerle söyler:
“Hiçbir şey yapmadığım hâlde sürekli yorgunum.”
“Bir şey izlerken bile başka şeyler düşünüyorum.”
‘’O an oradayım ama zihnim sanki başka bir yerde.’’
“Sürekli bir şey yapmam gerekiyormuş gibi hissediyorum.”
Yavaşlamak: Bedenden Zihne Bir Davet
Beyninizde aynı anda açık olan 30 sekme olduğunu hayal edin. Bir yandan yemek yaparken telefondan gelen bir bildirimi görüyorsunuz, o sırada içeriden biri size sesleniyor, şunu da yapacaktım dediğiniz iş aklınıza geliyor. Gün içinde bu sekmelerin çoğu aynı anda aktif kalıyor; siz farkında olmadan zihinsel belleğiniz tükeniyor, dikkatiniz parçalanıyor, huzursuzluk sıradanlaşıyor.
Bazı sekmeleri kapatmak mümkün değil, hayat akıyor. Ama hangi sekmeye odaklanacağımızı seçmek bizim elimizde. Zihninize bir mola vermek, kısa bir duraksama anı yaratmak bile fark yaratabilir. Tıpkı bilgisayarda birden fazla uygulama açıkken sistemi zorlayan sekmeleri kapatmak gibi…
Anda kalmak, tüm sekmeleri kapatmak değil; aralarındaki geçişi fark ederek yavaşlamayı ve bilinçli seçim yapmayı öğrenmektir. Hangi düşünceye tutunacağını, hangisini arka planda bırakacağını bilmek… Bu da zamanla gelişen, emek isteyen ama güçlendirici bir beceridir.
Yavaşladığında duyarsın. Duygularını, ihtiyaçlarını, seni yoran şeyleri… Belki de o gün ilk kez kendine “Gerçekten iyi miyim?” diye sorma fırsatın olur. Çünkü sessizlikte bastırılmış düşünceler su yüzüne çıkar, bastırılan hisler dile gelir. Bu yüzden yavaşlamak çoğu zaman sadece fiziksel değil, zihinsel bir eylemdir de.
Zihnin Oyalanma Hali: Geçmiş ve Gelecek Arasında Sıkışmak
Anda kalmak, çoğumuza huzurlu bir deneyim gibi gelir. Oysa günlük yaşamda uygulamaya çalıştığımızda, en sıradan anlarda bile içinde bulunduğumuz anı fark etmekte zorlanırız. Zihnin şimdiye direnmesi doğaldır. Ama bu direnç, fark edildiği anda yumuşamaya başlar. Tıpkı bir kas gibi; zihin de eğitilebilir.
Zihnimiz doğası gereği geçmişi sorgular, geleceği planlar, pişmanlıkları deşer, olasılıkları didikler. Biz geçmişte yaşadıklarımız ve gelecek kaygılarımız arasında sıkışırken, şimdinin sesini, kokusunu, renklerini kaçırırız. Böylece yaşamak yerine “düşünmekle” geçer zamanımız. Ve o anda, aslında olan bitenle değil, onunla ilgili düşüncelerimizle meşgulüzdür.
Anda kalmak, yüzeyde basit bir farkındalık hali gibi görünse de, aslında zihnin alışkanlıklarına karşı durmayı gerektirir. Psikolojide bu kavram bilinçli farkındalık (mindfulness) kavramı altında ele alınır. Jon Kabat-Zinn’in tanımıyla “şu anda olup bitene, yargılamadan, kasıtlı bir dikkatle odaklanma”dır.
Bu tanım kulağa soyut gelebilir. Sabah kahveni içerken kokusunu içine çekmek, yolda yürürken ayağının yere temasını fark etmek, yaslandığın yastığın yumuşaklığını fark etmeye çalışmak, biriyle konuşurken sadece ona odaklanmaktır. Kısacası, ne yapıyorsan sadece onu yapabilmek. Kulağa kolay geliyor, değil mi? Bunlar basit gibi görünse de, hızla yaşamaya şartlanmış bir zihin için radikal eylemlerdir. Zihnimiz öyle programlanmış ki, her zaman bir adım ötesini düşünmek istiyor. “Şu an iyi, ama ya sonra?” diyor. Ya da “Bu güzel, ama bunu hak etmiyorum” diyerek geçmişte bir yerde takılı kalıyor. Bu zihinsel kaçışlar bir tür psikolojik otomatik pilottur ve çoğu zaman farkında olmadan devreye girer.
Klinik gözlemlerim gösteriyor ki, anda kalamamak yalnızca dikkat dağınıklığı değil; aynı zamanda duygusal kaçınma biçimidir. Kimi kişi geçmişteki acıya yeniden temas etmemek için zihinsel olarak geleceğe kaçar. Kimisi ise yarının getireceklerinden korktuğu için şimdiyle bağ kuramaz.
Ancak anda kalmak, tüm bu içsel gürültüye rağmen “olanı olduğu gibi kabul edebilme cesareti”dir. Zihni susturmaya çalışmak değil, düşünceleri fark etmek ve onlara tutunmadan geçmelerine izin verebilmektir.
Peki Ama Nasıl? Anda Kalmak İçin Pratik Öneriler
Anda kalmak öğrenilebilir bir beceridir. Küçük egzersizlerle başlanabilir ve zamanla hayatın geneline yayılabilir. İşte günlük yaşamda uygulayabileceğiniz bazı öneriler:
-
Farkındalıkla Nefes Al:
Gözlerini kapat, sadece burnundan nefes alıp ver. Amaç nefesi düzenlemek değil, sadece fark etmek. Nefesin göğsündeki ve karnındaki etkisini hisset. Zihnini dağıtan düşünceler geldiğinde, sadece fark et ve nefese geri dön. -
Beş Duyu Egzersizi:
Bulunduğun ortamda 5 şeyi gör, 4 şeye dokun, 3 şey işit, 2 şey kokla, 1 şeyin tadına bak. Bu egzersizi yürürken, toplu taşımada hatta sınav esnasında bile yapabilirsin. -
Bilinçli Farkındalık Yürüyüşü:
Kısa bir yürüyüşte bile ayaklarının yere değmesini, rüzgarın tenine temasını, çevrendeki sesleri fark etmeye çalış. Hiçbirini değerlendirme, sadece fark et. -
Tek İş Uygulaması:
Aynı anda birçok şey yapmaya alışığız. Bu da zihinsel dağınıklığımızı besliyor. Günde en az bir işi bilinçli bir şekilde, sadece ona odaklanarak yapmayı dene. Mesela sadece su şişesini doldururken başka bir işle uğraşma, yemeğini yerken telefonla ilgilenme, ellerini yıkarken sadece suyu hisset. -
Etiketleme Yöntemi:
Bir düşünce geldiğinde ona “Bu sadece bir düşünce” demeyi dene. Yargılamadan izlemek, onun etkisini azaltır. -
“Şu An Ne Hissediyorum?” Sorusu:
Gün içinde birkaç kez dur ve bu soruyu kendine yönelt. Duyguyu bastırmadan sadece fark et.
Bu pratikler zamanla zihinsel kaçışları azaltır, dikkati berraklaştırır ve ruhsal dayanıklılığı güçlendirir.
Özetle: Koşmadan Yaşamak da Bir Seçimdir
Hayat biz hızlandıkça anlam kazanmaz; aksine, çoğu zaman yavaşladığımızda gerçekten duymaya başlarız. Anda kalmak, geçmişin yükünü ya da geleceğin belirsizliğini inkâr etmek değil; ikisinin arasında kalan o kıymetli boşluğu fark edebilmektir.
Çünkü bazen, en çok ihtiyaç duyduğumuz şey; hiçbir yere yetişmeye çalışmadan, sadece olduğumuz yerde kalabilmektir.