Yarım kalmış, söylenemeyen cümleler… İfade edilmemiş, kursağında düğümlenen hisler… Kalbe ağır gelen, bir türlü boşaltılamayan duyguların birikmesi… Yaşanmadan biten onlarca olasılık ve bütün bunların omuzlarımızda yarattığı o tarifi zor ağırlık hissi.
Çoğu insan bu yükün içinden çıkamıyor. Karşı taraf “bitti” deyip çekip gidiyor, sense her şey bir muamma olarak kalıyor ve o muammayla yaşamaya devam etmek zorunda kalıyorsun.
Peki, bu kursakta kalan hisler, bir yere varamamışlık duygusu, tamamlanmamışlıklar… Acaba tahmin ettiğimizden çok daha fazla yük bindiriyor olabilir mi omuzlarımıza?
Yarım kalan bir aşkı unutamamak, o son sözü hiç söyleyememek, dibiyle sonuyla yaşayamadan biten her şey… işte Zeigarnik etkisi.
Zeigarnik Etkisi
Ortaya çıkışı Sovyet psikolog ve psikiyatr Bluma Zeigarnik sayesinde olmuştur. Zeigarnik, 1920’lerin ortalarında psikolog arkadaşlarıyla birlikte bir restorana gittiklerinde garson dikkatlerini çekmiştir. Garson siparişleri hiç not almadan hepsini aklında tutmuş ve zamanı geldiğinde herkesin yemeğini doğruca masaya servis etmiştir.
Zeigarnik ve arkadaşları bu durumu garsonla paylaşmış, “Nasıl unutmadan veya not almadan getirdin?” diye sormuşlardır. Garson “Tamamlanmamış olanları kafama yazıyorum, siparişler tamamlanınca da beynimden siliyorum” cevabını vermiştir.
Bu olaydan yola çıkan Zeigarnik, hocası Kurt Lewin ile birlikte bir sürü deney yapmaya başlamıştır.
Deneylerden biri şöyledir:
İki gruba ayrılmış insanlara ortak basit görevler verilmiş, bir gruba görevleri tamamlamaları için yeterli süre tanınırken diğer gruba yeterli süre verilmemiş ve görevler yarıda bırakılmıştır.
Aradan belli bir süre geçince deneklere görevlerinin ne olduğu sorulmuş; görevi tamamlayamayan gruptakiler görevlerini çok daha rahat hatırlarken, tamamlayan grup o kadar iyi hatırlamamıştır.
Tüm bunların ışığında Zeigarnik etkisi, tamamlanmamış şeyleri tamamlananlara göre daha kolay hatırlandığını ifade eder. Bu yüzden tamamlanamayan şeyler sürekli insanın belleğinde yer tutar ve sıklıkla hatırlatılır. Böylece uzun süreli belleğe geçmesi de çok daha kolay olur.
Zeigarnik Etkisi Örnekleri
“Aşk” zaten bazılarımız için başlı başına yaralı bir kelimedir. Hele bir de tamamlanmadan, kapanış yapılmadan biterse…
Genellikle terk edilen tarafta çok daha şiddetli yaşanır bu etki. Çünkü terk eden için ilişki çoktan bitmiştir; o defteri kapatıp yoluna devam eder. Ama geride kalan insanın aklında bitmeyen soru işaretleri, “neden”ler, “keşke”ler kalır. İnsan durmadan bir kapanış, bir anlam, bir neden arar; bazen kendini suçlar, bazen karşı tarafı…
Bulduğu hiçbir cevap onu tam anlamıyla tatmin etmez. Çünkü o kişi, bütün o yarım kalmışlıklarıyla birlikte yaşamaya mahkûmdur.
Elbette unutmayı zorlaştıran tek şey Zeigarnik etkisi değildir. Bağlanma stilleri, çocuklukta ebeveynle kurulan ilişki biçimi, özgüven, benlik algısı gibi pek çok faktör de devrededir.
Aşk tek örnek de değildir elbette.
Bitiremediğin bir ödev,
Yarım bıraktığın bir proje,
İçinde ukde kalan istifa ettiğin iş,
Doya doya yaşayamadan ayrılmak zorunda kaldığın bir şehir, bir ev, bir dostluk…
Hepsi zihnimizde “tamamlanmamış dosya” olarak açık kalır ve bize sürekli kendini hatırlatır.
İşte bu yüzden bazen “Neden hâlâ aklımda?” diye şaşırdığımız şeyler, aslında beynimizin “Bitirilmemiş iş!” diye çığlık attığı dosyalardır.
Sonuç
Yarım kalmışların neden bir türlü aklımızdan çıkmadığını, o hislerin neden bu kadar yoğun yaşandığını artık biliyoruz: Zeigarnik etkisi.
Peki ne yapılabilir?
Aslında illaki o defteri kapatmak için karşı tarafa ihtiyacımız yok. Kendimiz de o deftere nokta koyabilir, “Bitti” diyebiliriz.
Kabullenmek, son bir kez kendine içinden ya da yüksek sesle o hikâyeyi anlatmak…
Bir kâğıda döküp yazmak, sonra o kâğıdı yakmak ve yanan kâğıtla birlikte o defteri de kapatmak… Bir noktada gerçekten gerekli oluyor.
Kapatmakta zorlandığın defterler varsa çevrenden, arkadaşlarından sosyal destek isteyebilirsin. Ama en önemlisi, bir uzman psikoloğa danışmak… Eminim o kapanmayan defterler bir terapist gözüyle bakıldığında senin gözünde bambaşka bir yere evrilecek, yükü hafifleyecek.
Eninde sonunda her hikâyenin bir sonu vardır. O son cümleyi, o kapanışı başkası değil, sen yazarsın.
Kendi son cümleni kendin yaratıp, kendi yoluna bakmayı unutma.
Kaynakça
Zeigarnik, B. (1927). Das Behalten erledigter und unerledigter Handlungen.
Alptekin, K. (2020). Zeigarnik etkisi ve günlük yaşamdaki yansımaları. Psikoloji Çalışmaları Dergisi, 40(2), 123–140.
Keskin, K. (2018). Zeigarnik Etkisi Ve Tanpınar’ın Hikâyeleri. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 3(2), 313-325.
GürdİN, B. (2020). Zeigarnik ve Diderot etkilerinin yeni ürün alımında tüketiciler üzerindeki etkisi. Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 11(1), 151-173.


