Salı, Mayıs 13, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Yalnızlık mı, Toksik İlişki mi? Bilim Ne Diyor, Kalp Ne Hissediyor?

Hayat bazen bizi öyle iki seçenek arasında bırakır ki, hangisinin daha çok can yaktığını kestirmek zor olur: Yalnızlık mı, yoksa içinde gün geçtikçe kendini unuttuğun bir toksik ilişki mi? Bu ikilem öyle sessizce yerleşir ki içimize, çoğu zaman adını bile koyamayız. Bir yanımız “yalnızlık istemiyorum” derken, diğer yanımız fısıltıyla “bu ilişki bana iyi gelmiyor” diye uyarır. İşte tam bu noktada başlar içsel çatışma… Çünkü sevgiye duyulan ihtiyaçla, ruhun hayatta kalma arzusu çarpışmaya başlar.

Yalnızlık bazen geceleri sessizleştirir ama insanın kendini duyabilmesi için o sessizliğe ihtiyacı vardır. Oysa toksik bir ilişkide, sessizlik bile gerginlik taşır. Orada ne gerçek huzur vardır, ne de kendin olabileceğin bir alan. Sürekli tetikte olursun, söylenecek sözleri tartarsın, susmayı öğrenirsin… Ve bir süre sonra fark edersin ki, yalnızlık değil seni tüketen… Asıl yorgunluk, yanında birinin olup da kendin olamamak.

Peki kalmalı mı, gitmeli mi? Yalnızlık mı daha ağır, yoksa sevilmediğin halde toksik bir ilişki içinde olmak mı? Bilim de kalp de bu soruya farklı açılardan yaklaşıyor. Ama belki de en önemlisi şu: İnsanın kendine ne yaptığına dair farkındalığı… Çünkü bir toksik ilişkide en çok zarar veren şey, karşı tarafın ne yaptığı değil;حال senin kendinden neleri feda ettiğin.

Yalnızlık: Sessizliğin İçindeki Ses

Yalnızlık ilk bakışta ürkütücü olabilir. Evet, gece uzun gelir, bazen kendinle kalmak ağır bir yük gibi görünür. Ama bir şeyi unutmamak gerekir: Yalnızlıkta ruhun hayatta kalmak için savaşmak zorunda değildir. Toksik bir ilişkide sürekli tetikte olan sinir sistemin, yalnızlıkta ilk kez rahat bir nefes alır.

John Cacioppo’nun ifadesiyle, “Sosyal izolasyon sağlığı tehdit edebilir, ancak kalp kırıklığıyla dolu bir birliktelik çok daha derin yaralar açar.”

Toksik İlişkiler: Sevgi Maskesi Altında Zarar

Toksik ilişkiler dışarıdan ‘normal’ görünebilir. Hatta sevgi adı altında sürdürülebilir. Ama içeride olan şey bambaşkadır. Sürekli kendini kanıtlamaya çalışırsın, hep açıklama yapmak zorundasındır, kendin gibi olamazsın. Ve bir noktadan sonra aşk sandığın şey, sadece hayatta kalma mücadelesidir.

Toksik ilişkiler psikolojik sorunlara, anksiyete, depresyon ve düşük benlik saygısına neden olur. Ama daha da önemlisi şu: Toksik bir ilişkide insan, kendine yabancılaşır. Kendi sesi bile fısıltıya dönüşür. Bazen ‘ben ne istiyorum?’ sorusu bile unutulur.

Mental Health Foundation’a göre, “Sürekli anlaşmazlık ve güvensizlik içeren toksik ilişkiler, yalnızlıktan çok daha zararlıdır.”

“Travma Bağı” Gerçekten Var

Toksik ilişkilerden kopamamak bir zayıflık değil, çoğu zaman psikolojik bir bağlanma tuzağıdır. “Travma bonding” yani travmatik bağ, kişinin zarar gördüğü toksik ilişkide bile duygusal bir bağ hissetmesine neden olur. Bu bağı koparmak, tıpkı yara yerinden dikiş sökmek gibidir; acıtır ama iyileştirir.

Verywell Health’ten Amy Morin, “Travma bağında kişi, zarar gördüğü halde bu bağı sevgiyle karıştırır ve ayrılmayı ihanet gibi algılar” diyor.

Bilimin Söylediği: Yalnızlık Daha Az Tahrip Edici

Araştırmalar gösteriyor ki, mutsuz ve zarar verici toksik ilişkilerde kalanlar, yalnızlık yaşayan bireylere göre daha fazla psikolojik sorun yaşıyor. Yalnızlık, içsel gelişime fırsat tanıyabilirken, toksik ilişkiler öz saygıyı yerle bir edebiliyor.

Psikolog Jennifer Delgado’ya göre, “Kötü bir toksik ilişkide kalmak, insanın ruhsal bağışıklık sistemini çökertebilir.”

Sonuç: Yaralı Bir İlişki mi, Şefkatli Bir Sessizlik mi?

Yalnızlık, zaman zaman zorlayıcı olabilir. Ama insan yalnızlıkta kendine düşman olmaz. Oysa toksik bir ilişkide, en güvendiğin kişiden gelen zarar, seni en derinden yaralar. Ve bu yara sadece toksik ilişkiden değil, ‘sevgide bile mutlu olamıyorum’ düşüncesinden beslenir.

Unutma: Kendine dönüş bazen yalnızlıkla başlar, ama asla yalnızlıkla bitmez. Yaralı toksik ilişkiler yerine, kendinle sağlıklı bir bağ kurmak; en güçlü şifa yoludur.

Kaynakça

Büşra Ankaralı
Büşra Ankaralı
Ben Büşra Ankaralı. 28 Kasım 1995’te Samsun’da doğdum. Beykent Üniversitesi Psikoloji bölümünden 2018 yılında mezun oldum. Mezuniyetimden bu yana aktif olarak psikolog olarak çalışıyorum. Çocuk, ergen ve yetişkinlerle hem yüz yüze hem de online terapi yapıyorum. Çocuklarla çalışırken oyun terapisini aktif olarak kullanıyorum ve haftanın üç günü bu seanslara ayırıyorum. Yetişkin danışanlarımla ise ağırlıklı olarak bilişsel davranışçı terapi ekolüyle ilerliyorum. Yazarlığa ilgim çocukluk yıllarımda başladı. Yazmak, kendimi ifade etmenin ve içimi dökmenin en iyi yolu oldu benim için. Okul ve üniversite hayatım boyunca profesyonel olarak ilgilenmesem de yazmayı hiç bırakmadım. Özellikle insan psikolojisi, insan ilişkileri ve gündeme dair konular üzerine yazmayı seviyorum. Hem mesleğimde hem de yazılarımda insanı anlamaya, hissettiklerini görünür kılmaya ve kelimelerle iyileştirmeye inanıyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar