Perşembe, Mayıs 22, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Türkiye’de Modern Psikolojinin Doğuşu

Psikoloji Biliminin Dünya’daki Durumu

Psikoloji disiplini, oldukça genç sayılabilecek bir disiplindir. Sosyal bilimler dairesine ait olan psikoloji, bazı yönleriyle fen bilimleriyle de etkileşim içerisindedir. Fizyoloji ve felsefenin ahenkli bir buluşmasıyla oluşan bu disiplinin incelediği alanlar, uzun yıllar felsefe ve tıbbın konularıydı. Felsefi olarak Sokrates ve Platon gibi filozoflar, insanın doğası üzerine düşünceler üretmişlerdi. Ayrıca Hipokrat ve Galen gibi hekimler, insanın fizyolojik psikolojisi üzerine fikir yürütmüşlerdi. Sadece Batı değil, Hint ve Çin uygarlıkları da psikoloji üzerine çalışsa da, bilim kavramının Batı’nın bakış açısıyla oluştuğunu unutmamak gerekir. 19.yüzyıl dünyasında, çeşitli filozoflar ve yaşam bilimleri uzmanları, bu iki disiplinin insan davranışları konusunda ortaklaşa çalışması gerektiğini ortaya attı. Bu ideali ilk kez uygulamalı olarak hayata geçiren kişi, günümüz Almanya’sında yaşayan Wilhelm Wundt oldu. Kendisi, ilk psikoloji laboratuvarını kurarak bir serüveni başlattı. Psikoterapi alanında ise ilk gelişmeleri Sigmund Freud ortaya koydu. Uzun süre İngilizce konuşulan ülkelerde kabul görmesi zor olsa da, II. Dünya Savaşı ve sonrasında psikoloji, diğer sosyal bilimler gibi ağırlığını ABD’de hissettirdi.

Türk Düşüncesinde Psikoloji Öncesi Psikoloji

Başlık biraz garip olsa da, burada kast edilen, bilimsel disiplin olan psikoloji öncesi proto-psikoloji fikirlerini ifade etmektir. Erken Türk tarihinde psikolojik fikirler, şamanistik ve Tengrizm kökenli düşüncelerle bağdaşıktı. Bu dönemde erken psikoloji uzmanları diyebileceğimiz kişiler, şamanlar veya kamlardı. Bu kişiler, sadece psikoloji alanında değil, pek çok alanda otoriteydi.  

İslamiyet’in kabulüyle Türk düşüncesi, Arap-Fars fikir dünyasıyla etkileşime geçti. Osmanlı dönemi fikir hayatında, özellikle İbni Sina ve İbni Arabi gibi figürlerin önemli etkisi oldu. Bu iki düşünürün psikoloji üzerine fikirleri, büyük oranda Yeni-Platonculuk akımına dayanıyordu. Benzer şekilde, Aristoteles’in psikolojisi de etkiliydi. Bu düşünceler, temelde Tanrı ile ruhun ayrı olmadığını, ancak aynı da olmadığını savunuyordu. Bunu, insan ile gölgesi ya da projektör ile yansıttığı görüntü gibi düşünebilirsiniz. Sadece tek gerçeklik kaynak vardır ve varlık, kaynaktan taşarak oluşur. Ayrıca varlıklar arasında çeşitli seviyeler bulunur. Mutezile ekolü, kelam ilmi ve tasavvuf düşüncesi, Osmanlı psikoloji düşüncesinde önemliydi.  

Psikolojik hastalıkları tedavi etmek için çeşitli şifahaneler mevcuttu. Ayrıca, müzikle psikolojik hastalıkları tedavi etme girişimleri de bulunuyordu.

Türk Batılılaşması ve Bilimin Değişen Çehresi

Türkler ve Batılı ülkeler, uzun yıllar boyunca ilişki içerisindeydi. Osmanlı, askeri ilerlemeleriyle Viyana kapılarına kadar dayanmıştı. I. Süleyman döneminden itibaren İngiltere ve Fransa gibi ülkelerle stratejik ittifaklar kurulmuştu. 18. yüzyıldan itibaren Osmanlı, Batı’yı örnek alarak çeşitli reformlara girişti. Bu süreçte en büyük model ülke Fransa oldu.  

Batı uygarlığı, Ortaçağ’ın karanlık dehlizlerinden Rönesans, Reform ve Aydınlanma Düşüncesi ile kurtulmuştu. Batı, bu süreçte İbni Heysem’in geliştirdiği bilimsel metodolojiyi, Gilbert ve Bacon üzerinden etkilenerek benimsemişti. Bilimsel düşünce, kendi kendini düzelterek Batı’ya bir ivme kazandırdı. Önce astronomi, fizik ve kimya bağımsız bilimler haline gelirken, bunu iktisat, sosyoloji ve psikoloji gibi sosyal bilimler takip etti.  

Batı’daki teknik ve bilimsel gelişmeler, Osmanlı topraklarında bilinse de büyük bir dönüşüm yaratmamıştı. Örneğin, Batı’da yaşanan Güneş merkezli kâinat modeli çalışması biliniyordu, ancak bu durum Batı’daki kadar yankı uyandırmadı. Osmanlı, toprak kayıplarına başladığında aksaklıkların farkına vardı ve Fransa’yı model alarak modernleşme programı izledi. Başta Fransa olmak üzere Almanya ve Birleşik Krallık’tan uzmanlar getirilirken, öğrenciler de bu ülkelere gönderildi. İlk reformlar ordu için yapıldı. Modern bir Türk ordusu kurmak için mühendislik alanında yeniliklere gidildi. Mühendislik yenilikleri, fizik, kimya ve matematik alanlarında da yenilikleri zorunlu kıldı.  

Batı düşüncesi, sadece fen bilimlerinde değil, sosyal bilimler ve felsefe alanında da etkisini hissettirdi. Sosyal bilimler ve felsefi akımlar, başlangıçta azınlıkları etkilerken, ilerleyen süreçte Türk aydınlarını da etkiledi. Temelde Fransız düşünürleri baz alan bu yeni Türk aydın sınıfı, Tanzimat süreciyle ortaya çıktı. Batılı edebi ve felsefi ekoller girerken, Türk aydınları sosyoloji, iktisat ve psikoloji gibi bilimlerle tanıştı. Batı’nın deneyciliği, Türk düşünürleri etkilerken, bu durum Darülfünun gibi bir kurumun kuruluşuyla daha ileri taşındı.

Modern Psikolojinin Türkiye’ye Geliş Hikâyesi

Psikoloji bilimi, 19. yüzyılda Batı’da ortaya çıkmıştı. Türkiye, psikolojinin bağımsız bir disiplin haline geldiği dönemde, yüzünü Batı’ya dönmüştü. Modern psikolojinin Türkiye’ye ne zaman geldiğine dair farklı görüşler vardır. Bazı tarihçiler, 19. yüzyılda ilk psikoloji eserlerinin çevrilmesini başlangıç sayarken, diğerleri 1915’te Darülfünun’da psikoloji kürsüsünün kurulmasını işaret eder. Erken dönem psikoloji literatüründe, psikoloji “ilmi ruh”, “ilmi nefis”, “ilmi ahvali ruh” gibi isimlerle anılıyordu. 1910’lu yıllara kadar psikoloji eğitimleri, Doğu ve Batı medeniyetlerinin kesişimiyle verildi.  

Erken dönem eserlerinde felsefeden izler görülür. Psikolojinin fizyolojik kısımları kabul edilse de, ahlak ve mantık gibi felsefi disiplinlerle bir tutulduğu, hatta ruh gibi metafiziksel kavramlara başvurulduğu dikkat çeker.  

Türkiye’de psikolojinin öncüsü Hoca Tahsin’dir. Fransız düşünür Emile Boirac’ın felsefe içinde ele aldığı ve Türkçeye Felsefe Yahut Hikmet-i Nazariye Birinci Kitap: İlm-i Ahval-i Ruh adıyla çevrilen eseri, bu alanda önemli bir adımdır. Ancak ilk eser, Yusuf Kemal Bey’in Gâyetü’l-Beyân fî Hakîkati’l-İnsân adlı kitabıdır. Ali İrfan Ağribozi, Ahmet Naci, Mehmed Erim Erişigil gibi isimler, erken dönem psikoloji çalışmaları yaptı.  

Darülfünun’da ilk kez psikolojiye karşılık gelen “ilmül nefis” dersleri, 1869’da okutulmaya başlandı. Aziz Efendi’nin verdiği “Emzac ü Ekalim” başlıklı seminer, Türkiye’de ilk psikoloji konulu ders olarak kabul edilir. Daha sonra Ramazan dönemlerinde Darülfünun’da psikoloji konferansları düzenlendi. İlk başlarda psikoloji eğitimi, felsefe grubu altında veriliyordu. Psikoloji bölümü ise 1915’te, edebiyat fakültesi altında George Anshütz tarafından kuruldu. Böylece Türkiye’de deneysel psikoloji doğdu. Cumhuriyet’in kurulmasıyla Ankara Üniversitesi bu süreci ilerletti.

Sonuç

Türkiye’de psikoloji bilimi, uzun ve çetrefilli bir yolculukla günümüzdeki halini aldı. Bu genç bilimin, güzel ülkemize geliş hikâyesini kalemim yettiğince aktardım. Modern psikoloji, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte, Batı’nın bilimsel gelişmeleriyle şekillenirken, Türk düşüncesinin özgün mirasıyla harmanlandı.

Kaynakça

  • Yusuf Kemal Bey. Gâyetü’l-Beyân fî Hakîkati’l-İnsân.  
  • Felsefe Yahut Hikmet-i Nazariye Birinci Kitap: İlm-i Ahval-i Ruh.  
  • Ali İrfan Ağribozi. İlm-i ahvâl-i ruh.  
  • Belen, F. Z. Osmanlı’da Psikolojik Sağlık Uygulamaları ve Osmanlıca Psikoloji Literatürü Üzerine Bir Değerlendirme.  
  • Kılıç, R. Türkiye’de Modern Psikolojinin Tarihi: ‘İlm-i Ahvâl-i Ruh’, ‘İlmü’n-Nefs/Ruhiyyat’.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar