Pazar, Nisan 27, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Tükenmişlik Sendromu: Kendini Tüketmeden Başarıyı Yakalamak

Başarı hikâyeleri anlatılırken çoğu zaman gözden kaçırılan bir ayrıntı vardır: O hikâyeyi yazan kişinin ne kadar yorulduğu. Başarının sahne arkasında, alkışlardan çok uykusuz geceler, bitmek bilmeyen sorumluluklar ve hiç dinmeyen bir yetersizlik hissi gizlidir. Ve bir gün gelir, beden de zihin de “artık yeter” der. İşte bu sessiz isyanın adı: Tükenmişlik Sendromu.

Tükenmişlik sendromu sadece çok çalışmakla olmaz; bazen en çok yorulanlar, ne için çalıştığını unutmuş kişilerdir. İlk olarak 1970’lerde psikolog Herbert Freudenberger tarafından tanımlandığında yalnızca sağlık çalışanları ve sosyal hizmet uzmanları için geçerliydi. Ancak bugün, tükenmişlik sendromu hayatın her alanına yayıldı: yaratıcı işlerle uğraşan sanatçılardan, sürekli performans baskısı altında yaşayan sporculara kadar genişledi.

Her Zaman Görünmeyen Belirtiler

Tükenmişlik sendromu sadece basit bir yorgunluk hissi değildir. Yorgunluktan çok daha sessiz, derin ve içten içe gelen bir duygudur. Sabahları alarm çaldığında yataktan çıkamamak değil, yatağın kenarında oturup neden kalkacağını unutmak gibidir. Başarılarının ortasında duran, ancak onların hiçbir anlam ifade etmediğini düşünen bir sanatçı gibidir.

Örneğin, her sabah erkenden uyanıp tüm ailesi için kahvaltı hazırlayan, çocukları okula gönderen, evin temizliği ve düzeniyle uğraşan bir ev hanımını düşünün. Gün boyunca yaptıkları kimsenin gözüne görünmese de, tüm bu emeklerin karşılığında bazen hiçbir takdir görmediğini hissediyor ve içinde giderek artan bir boşluk hissiyle karşılaşıyor. Çünkü kendine ait bir zaman yaratamamış, ne kendisine ne de çevresine karşı hissettiği sorumluluğun ağırlığı altında eziliyor.

Ya da sürekli sınavlara hazırlanan, yüksek notlar almasına rağmen geleceğe dair belirsizlik yaşayan bir öğrenciyi düşünün. Çalıştığı her saat sanki onu hedeflerinden biraz daha uzaklaştırıyormuş gibi hissediyor. Başarılarının tadını çıkaramıyor, sürekli endişe ve kaygı içinde, yaptığı her şeyin anlamını sorguluyor.

Başarıya Ulaşırken Kendini Kaybetmemek

Başarı acısız olmaz” efsanesi, kendimizi zorladığımızda anlam bulur sanıyoruz. Ancak gerçek şu ki; kalıcı ve anlamlı başarılar, sağlıklı sınırlar ve dengeli bir yaşamla gelir. Başarıyı, sürdürülebilir kılan şey, kişinin sadece hedefine ulaşmak değil, hedefe ulaşırken kim olduğunu unutmamasıdır. Kendinizi sadece işinizle, unvanınızla veya elde ettiklerinizle tanımlamaya başladığınızda, benliğinizden uzaklaşırsınız. Başarılı olmak için her şeyinizi vermeniz gerektiğine inanmak, sizi tüketecek bir yanılsamadan ibarettir.

Başarı Tanımınızı Yeniden Yapılandırın

Toplumun ve başkalarının başarı tanımları yerine kendi tanımınızı oluşturun. Başarınızı; uykusuzluk, tükenmişlik sendromu ve kaybolmuş bir anlam duygusu yerine, sağlıklı ilişkiler, zihinsel huzur ve yaptığınız işten aldığınız gerçek tatmine göre tanımlayın.

Tükenmiş Miyim? 6 Soruda Derin Bir Kendine Bakış

Bu soruları cevaplarken hızlıca geçmeyin. Her soruda bir an durup içinizi dinleyin.  

  • Günün sonunda fiziksel yorgunluktan çok, içimde açıklayamadığım bir boşluk hissi taşıyor muyum?  
  • Başarıya ulaştığım anlarda bile, içimde “bu da yetmedi” diyen bir ses var mı?  
  • Son zamanlarda yaptığım şeylerin beni tanımlamadığını veya bana ait olmadığını hissettiğim oluyor mu?  
  • Kendim için değil, başkalarının beklentileri için yaşadığımı düşündüğüm anlar çoğaldı mı?  
  • Bir zamanlar tutkuyla yaptığım şeyler, bugün sadece birer görev gibi mi hissettiriyor?  
  • Durup düşündüğümde, hayatımda gerçekten ne istediğimi net bir şekilde tanımlamakta zorlanıyor muyum?

Eğer bu soruların çoğunda ‘Evet’ derken kendinizi bulduysanız: Bu, sadece bir yorgunluk değil; ruhunuzun size “Bir şeyleri değiştirmeliyiz” diye fısıldadığı bir çağrıdır. Bu sesi susturmak yerine, ona kulak verin. Bazen en güçlü adım, bir an durup kendi iç sesimizi duymaya cesaret etmek olur.

Peki, Bundan Sonra Ne Yapabilirsiniz?

Belki de ilk adımınız hayatınızdaki öncelikleri sorgulamak olabilir. Günlük koşturmanın içinde hangi sorumlulukların gerçekten size ait olduğunu düşünün. Başkalarının hayatınızda size yüklediği roller yerine, hangi sorumlulukları severek üstleniyorsunuz?

İhtiyaç duyduğunuzda destek istemek zayıflık değil, aksine büyük bir cesarettir. Unutmayın, bazen kendimizi tüketen döngüden çıkmak için yeni bir şey yapmamıza gerek yoktur. Bazen sadece bizi tüketen alışkanlıkları fark etmek ve onları nazikçe bırakmak yeterlidir. Kendinize karşı nazik olun ve hayatınıza anlam katmanın küçük ama derin yollarını bulun.

Deniz İlaslan
Deniz İlaslan
1996, Türkiye doğumlu. Eğitim hayatı ile beraber kendini yazarak ifade etmeye olan yeteneği dikkat çekmeye başladı. Kısa sürede içinde çeşitli kompozisyon ve deneme konularında başarılar elde etti. 2020 yılında Doğu Akdeniz Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunu olmasının ardından Türkiye’ye dönen başarılı psikolog, Prof. Dr. M. Hakan Türkçapar önderliğinde bilişsel davranışçı terapi eğitimi aldı. İlaslan, Mindfullness hakkında yazmaya başlamadan önce, Dr. Malchiodi’den Dışavurumcu Sanat Terapisi eğitimi ve sonrasında Mindfullnes Temelli Bilişsel Davranışçı Terapisi eğitimini aldı. Bu ilgi alanlarını bilim ile desteklemek adına Nöropsikoloji ve Anormal psikoloji alanlarında kendini geliştirdi. 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremi sonrasında Türk Psikologlar Derneği ile birlikte Psikososyal Dayanışma Ağında gönüllü psikolog olarak görev aldı. Yazar aktif olarak psikolojik danışmanlık merkezinde görev alırken, yazıları ile okurlarının kendilerini keşfetme serüvenlerinde deniz feneri olarak eşlik etmeyi amaçlıyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar