Perşembe, Mayıs 22, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Tekrarlayan İlişkisel Örüntüler: Neden Hep Aynı İnsanlar Beni Buluyor?

İlişkisel yaşamda birçok birey, farklı kişilerle kurduğu ilişkilerde benzer duygusal sonuçlarla karşılaştığını gözlemler. Süreçte partnerler değişse de yaşanan hisler benzer kalır: değersizlik, reddedilme korkusu, duygusal mesafe ya da sürekli onay arayışı. Bu tekrarlar genellikle rastlantı gibi görünse de bu tekrarlayan ilişkisel örüntülerin bireyin gelişimsel geçmişi, bağlanma stilleri ve içselleştirdiği ilişkisel şemalarla yakından ilişkisi olabilir.

Bu yazıda, bu tekrarlayan ilişkisel örüntülerin psikolojik temellerini inceleyeceğiz ve bu döngülerin nasıl oluştuğuna daha yakından bakacağız.

Bağlanma Stilleri ve İlişkisel Yönelimler

Bağlanma kuramı, bireyin yaşamının erken dönemlerinde bakım verenle kurduğu ilişkisel deneyimlerin, ileriki yaşamda kuracağı bağların temelini oluşturduğunu öne sürer (Mikulincer & Shaver, 2007). Güvenli bağlanma stilleri geliştiren bireyler, yakın ilişkilerde hem kendilerine hem de partnerlerine güven duyar; duygusal ihtiyaçlarını açıkça ifade edebilir ve karşı tarafın ihtiyaçlarına duyarlılık gösterebilir.  

Buna karşılık, kaygılı ya da kaçıngan bağlanma stilleri geliştiren bireyler, ilişkilerinde daha çalkantılı örüntüler sergileyebilir. Kaygılı bağlanan kişiler, terk edilme korkusuyla yoğun teyit arayışına girerken; kaçıngan bağlanan bireyler yakınlaşmaktan kaçınarak ilişkide duygusal mesafe yaratabilir. Bu bağlanma stilleri, bireyin ilişkisel yönelimlerini ve partner tercihlerini büyük ölçüde etkiler.  

Bağlanma stilleri yalnızca davranışsal tepkileri değil, aynı zamanda bireyin ilişkiden ne beklediğini ve neyi tolere edebildiğini de belirler. Sağlıksız ilişki örüntüleri tanıdık hale geldiğinde, birey bunları sorgulamadan yeniden kurabilir. Böylece bağlanma stilleri, bireyin ilişkilerdeki tekrarlayan ilişkisel örüntülerin temel belirleyicilerinden biri haline gelir.

Şema Terapi ve İçselleştirilmiş İlişkisel İnançlar

Şema terapi kuramı, bireylerin erken yaşantılar yoluyla kendilerine, başkalarına ve dünyaya dair temel inanç kalıpları geliştirdiğini savunur (Young et al., 2003). Bu inanç sistemleri şemalar kişinin hem kendilik algısını hem de başkalarıyla kurduğu ilişkilerin doğasını şekillendirir.  

Örneğin, “terk edileceğim”, “değerli değilim” ya da “ihtiyaçlarım karşılanmaz” gibi şemalar, bireyin sağlıksız dinamiklerin bulunduğu ilişkileri normalleştirmesine ve bu ilişkiler içinde kendini konumlandırmasına neden olabilir. Zihinsel düzeyde tanıdık olanı seçmek, kontrol duygusu sağlayabilir. Bu nedenle kişi, geçmişte öğrendiği değersizlik ya da reddedilme gibi duyguları tekrar yaşasa da, bu yapıyı yeniden kurmaktan kaçınmaz. Bu şemalar genellikle otomatik biçimde işler; kişi neden belirli ilişki kalıplarına çekildiğini sorgulasa da, altında yatan bilişsel ve duygusal motivasyonların çoğu bilinç dışıdır. Şema terapi, yalnızca geçmişin tekrarı değil, bireyin bugünü nasıl yorumladığını da etkiler.

Tanıdıklık ve Duygusal Koşullanma

Tanıdık olanın güven vermesi, yalnızca fiziksel çevreye değil, duygusal deneyimlere de yansır. Erken dönemde gelişen ilişki kalıpları, bireyin yakınlık, sevgi ve bağ kurma anlayışını şekillendirir. Bu deneyimler genellikle bilinç dışında kodlanır.  

Örneğin, eleştirel ya da duygusal olarak ulaşılmaz bir bakım veren figürle büyüyen bir çocuk, yetişkinlikte benzer nitelikteki ilişki dinamiklerini “normal” olarak algılayabilir. Bu tür bir ilişki biçimi, kişide “aşk” ya da “yoğun bağlılık” gibi duygularla karıştırılabilir.  

Yetişkinlikte bu dinamiğin yeniden kurulması, bireyde kontrol ve öngörülebilirlik duygusu yaratabilir. Ancak bu güven hissi, sağlıklı bağ kurmadan değil, geçmişten kalan baş etme yollarının tekrarından kaynaklanır. Bu koşullanma, bireyin geçmişte tanıdığı ilişki biçim madrugada eğilimini güçlendirir. Kişi farkında olmadan, aynı duygusal atmosferi taşıyan partnerleri çekici bulabilir. Böylece ilişkide rolü, işlevi ya da konumu değişmese bile kişi, geçmişle benzer şekilde davranmaya devam edebilir.

Bilişsel Çarpıtmalar ve İlişkide Yoğunluk Arayışı

Bazı bireyler için duygusal açıdan dengeli ve güvenli ilişkiler “eksik”, “yüzeysel” ya da “heyecansız” gibi algılanabilir. Bu yanlış algı, bireyin geçmişte yüksek stres içeren ya da duygusal iniş çıkışlarla dolu ilişki deneyimlerine alışmış olmasından kaynaklanabilir.  

Zihinsel olarak “yoğunluk = aşk” gibi bir denklem kurulduğunda, birey istikrarlı bir ilişkiyi yeterince anlamlı bulmayabilir. Bu durum bilişsel çarpıtmaların bir sonucudur. Örneğin, kıskançlık, kontrol ya da mesafe, birey tarafından “ilgi” ya da “tutku” olarak yorumlanabilir.  

Bu çarpıtılmış algı, bireyin güvenli bir ilişkiyi değersizleştirmesine neden olurken, dengesiz ve hatta yıpratıcı ilişkilerin cazibesini artırabilir. Bu noktada birey, ilişkisel gerçeklikten çok geçmişten gelen duygusal referanslarla hareket eder. Dolayısıyla kişi, bir ilişkinin sağlıklı olup olmadığını değerlendirmektense geçmişte aşina olduğu duygusal yoğunluğu tekrar deneyimlemeye çalışır. Bu da döngüsel şekilde aynı tür ilişkilerin tercih edilmesine yol açar.

Sonuç

  • Farklı kişilerle aynı ilişkisel duyguları tekrar tekrar yaşamak, bireyin psikolojik örüntülerinin farkında olmadan tekrar ettiğini gösterir. Bu tekrarların kökeninde erken dönem ilişkisel deneyimler, gelişen bağlanma stilleri, içselleştirilmiş inançlar ve tanıdık olanı seçme eğilimi yer alır. Tekrarlayan ilişkisel örüntüler, yalnızca partner seçimleriyle değil, bireyin kendilik algısı, duygu düzenleme becerileri ve bilişsel şemalarıyla doğrudan bağlantılıdır.  
  • Bu örüntülerin fark edilmesi ve sorgulanması, bireyin ilişki tercihlerini daha sağlıklı hale getirebilmesi açısından kritik önem taşır. Birey, geçmişiyle kurduğu ilişkiyi değiştirmedikçe, bugünkü ilişkilerinde de benzer dinamiklerin tekrar etmesi muhtemeldir. Bu nedenle yalnızca partner değil, “neden hep bu tarz ilişkilerdeyim” sorusuna verilen yanıt, dönüşümün başlangıç noktası olabilir.

Kaynakça

  • Mikulincer, M., & Shaver, P. R. (2007). Attachment in adulthood: Structure, dynamics, and change (1st ed.). Guilford Press.  
  • Young, J. E., Klosko, J. S., & Weishaar, M. E. (2003). Schema therapy: A practitioner’s guide. Guilford Press.
Dila Gürer
Dila Gürer
Dila Gürer, psikoloji alanında akademik ve mesleki çalışmalar yürüten bir psikolog ve araştırmacıdır. Koç Üniversitesi Psikoloji ve Sosyoloji bölümlerinden onur dereceleri ile mezun olmuştur. Lisans hayatı boyunca çeşitli hastane ve özel kurumlarda yaptığı stajlarla klinik psikoloji alanına olan ilgisini ve deneyimini pekiştirmiştir. İçinde bulunduğu gönüllü projelerde farklı yaş gruplarıyla çalışma imkanı bulmuş, pozitif gelişim üzerine eğitimler vermiştir. Akademik yolculuğunda çeşitli projelerde araştırmacı olarak rol almış; çevresel faktörler, farklı psikoterapi yaklaşımları ve psikolojik süreçler arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Çocuk, ergen ve yetişkinlerle çalışan Dila; Çocuk Merkezli Oyun Terapisi ve Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi eğitimlerini tamamlamıştır. Aktif olarak Bilişsel Davranışçı Terapi eğitimi devam etmektedir. Şu anda çocuklarla dikkat eksikliği odaklı seanslar gerçekleştirmekte ve Koç Üniversitesi bünyesinde bağımsız araştırmacı olarak rol almaktadır. Hedefi, bireylerin ruh sağlığına dair farkındalıklarını artırmak, teori ve pratiği birleştirerek psikolojiyi günlük yaşamla ilişkilendirebilir hale getirmektir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar