Suç Kavramının Kökeni ve İnsan Doğası
Suç kavramı, adalet ve hukuk kavramıyla aynı yaştadır. Çünkü biz, insanlık olarak suç kavramını bu kavramlarla beraber ortaya çıkardık. Doğada suç yoktur, yalnız olağan akış ve döngüler vardır. Suç, adalet, iyi, kötü, ahlak, eşitlik gibi kavramlara sahip olan tek hayvan türü biziz. Bunun sonucu olarak da “suçluluk psikolojisi” dediğimiz duygu-durumunu da dünya üzerinde bir tek biz yaşıyoruz.
Suçluluk Psikolojisinin Temeli
Temelde doğada var olmayan ancak yüzyıllar içerisinde yaşanan acıların, çöküşlerin ve tahribatların sonucu olarak ortaya çıkan suç niteliğindeki davranışlar, toplumun temelleşmiş ahlaki normlarından üretilmiştir. Büyüdüğü toplumda insanların ve adalet sisteminin cezalandırdığı suçları görerek büyüyen bir insanın, neyin suç olduğunu bilmesi için baştan ceza kanunlarını ezberlemesine gerek yoktur, zaten hepsini içselleştirmiştir. Bu sebeple suç işleyen birey, adaletin cezası bir yana, kendi içerisinde de büyük bir ahlaki hesaplaşma da yaşamaktadır. Bireyin işlediği ve suç olarak algıladığı eylemlerini içselleştirmesi, verdiği zararların bilincine varması ve sonucunda vicdani olarak rahatsız bir duygu durumunun içine düşmesine suçluluk psikolojisi diyoruz. Bu psikoloji, bireyde korkutucu derecede fizyolojik ve psikolojik etkilere sebebiyet verebilir: sürekli gerginlik, uykusuzluk, titreme nöbetleri, kendine zarar verme, kaçınma davranışları, onay ihtiyacı, özgüvensizlik, intihar. Suç ve Ceza’da Raskolnikov karakteri suçluluk psikolojisine sahip bir adamın en klasik anlatımıdır. Raskolnikov’da sıkça gördüğümüz uykusuzluk, gerginlik, içe kapanma, titreme ve ateş nöbetleri gibi suçluluk psikolojisinin klasik belirtileri kitabın sonunda kendisini cezalandırma isteğiyle son bulur ve işlediği cinayeti itiraf ederek kendisini polis karakoluna teslim eder.
İnsanın Kefaret Arayışı
İçgüdüsel bir eğilim olarak insan cezalandırılıp günahlarının kefaretini ödemek ister, bu şekilde eski temiz, saf hayatına dönebileceği yanılgısına kapılır. Oysa insan her yaşadığıyla değişir, dönüşür ve şekillenir. Suçun yarattığı vicdan azabından kurtulmak mümkün olsa da yaşanan ve yaşatılan her olay insanda bir iz bırakır ve o izden tamamen kurtulmak gerçekdışı bir beklentidir.
Neden Suç İşlenir?
Peki insan vicdani, ahlaki, sosyal ve hukuki olarak korkunç sonuçlara sebebiyet verebileceğini bilmesine rağmen neden suç işlemeyi tercih eder? Suç hala neden bu kadar yaygındır? Bazı çalışmalar bize suça eğilimliliğin genetik yatkınlığı olduğunu gösterse de, tek başına yeterli olamayacağı kanısı da artık neredeyse herkes tarafından benimsenmiştir. Tek bir gen yerleşimi bireyi suçlu konumuna düşürmeye yetmez. Suçluların suç işlemesi her ne kadar onların suça olan genetiksel eğilimiyle ilişkili olsa da, ortada bunu kanıtlayacak kadar delil yoktur ve en nihayetinde bu seçim insanın kendi iradesine aittir. Bu sebeple, mahkemelerde genetik sebepler hafifletici sebepler arasına da alınmaz. Kişi kendi eğilimliliğini kontrol altına almaktan da yine kendisi sorumludur.
Ruh Bilimsel Yaklaşım ve Çevresel Etkiler
Suçun neden gerçekleştiği konusunda ruh bilimsel yaklaşım çalışmalarla da desteklenerek daha fazla kabul gören bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım her davranış gibi suçun da öğrenilmiş bir davranış olduğunu savunur. Bireyin içinde yetiştiği ortam onun kişiliğini oluşturur ve suça karşı bakış açısını belirler. Toplumsal normlara göre suç olarak görülen bir davranış, çocuğun büyüdüğü ortamda gayet doğal bir davranış olarak görülebilir, bu da bir suçlu yaratmak için fazlasıyla yeterlidir. Birçok ghetto diyebileceğimiz kenar mahallede cinayet gibi suçların kültürün içinde çok daha normalize edilmiş olduğunu biliyoruz. Bu tarz çevrede büyüyen bir kişinin cinayete bakış açısı çok daha farklı olmaya eğilimli olabilir.
Toplumsal Eşitsizlik ve Suç
Bazı yaklaşımlar, Suç ve Ceza romanının da temasında görüldüğü üzere, sınıfsal farkların ve toplum eşitsizliğinin insanları suç işlemeye yönlendirdiğini iddia eder. Elbette bu motivasyonla işlenen çok fazla suç her gün dünyanın her bir yerinde işlenmektedir. Birçok durum özelinde bu yaklaşım geçerli ve doğrudur. Ancak dünyaya geniş bir perspektiften baktığımızda toplumsal eşitsizliğin suç oranını etkilemediğini görürüz. Suçun niteliği değişse bile, insanların suç işleme oranları sınıfsal farkların en aza indirgenmiş olduğu yerlerde ve bu farkların en uçurumlaşmış olduğu yerlerde neredeyse aynı kalmaktadır. Yani, yine toplumsal normlardan ayrılan ve suç işleyen insanların oranı aynı, ancak bu suçların ne olduğu toplumun farklı parametrelerine göre değişmektedir.
Suçun Doğası ve Psikodinamik Yaklaşım
Elimizdeki verilere göre suçun insanın doğasından silemeyeceğimiz bir olgu olduğunu mu anlıyoruz? Suç mutlaka var olmaya devam etmeli midir? Varlığının gerekliliğini ve geçerliliğini şu an bilemeyecek olsak da, insanın toplum tarafından tabu görülen ve şiddetle yasaklanan olguları daha fazla arzulamaya başladığını psikodinamik yaklaşımdan biliyoruz. Toplum çöküşüne, tahribatına ve yok oluşuna sebep verme ihtimali yüksek durumları suç olarak niteler ancak bireyin bilinçaltında en çok yapmak istediği şey toplumun yasak dediği o kuralı yıkmaktır. Çünkü suç yapaydır ve doğada bir karşılığa sahip değildir. Örnek vermek gerekirse, doğada cinayet kavramı yoktur çünkü bir türün diğerini öldürmesi akışa dahil, önlenemez bir olaydır ve gerçekleşmesinde hiçbir sakınca yoktur. Kendini ahlak, ceza, suç, hukuk, devlet, toplum gibi doğada yeri olmayan kavramlarla var etmiş insan, içten içe doğasına ve ilkel yaşam şekline dönmeyi arzular, bu da bir toplum ne kadar ilerlemiş olursa olsun suçun ve suçlunun ortadan kalkmamasına sebep olur.
Hukuk ve Ceza Sistemine Dair
Bütün bu koşulları ve yaklaşımları düşündüğümüzde, hukuk ve ceza sisteminin çok ince bir dengesi olması gerektiğini ve hala bu dengeden oldukça uzak olduğunu söyleyebiliriz. Bir insan suç için cezalandırılırken her türlü yaklaşımdan yararlanılmalı ve bu durum titizlikle incelenmeli, psikolojik bir vaka olarak yaklaşılmalı ve ona göre muamele edilmelidir.
Pelincim annen olarak seni tebrik ediyorum ve başarılarının devamını diliyorum.Bir psikolog olarak farklı alanlarda yazarlık,resim ve tiyatro gibi sanat alanları ile gönüllülük projelerinde yer alman beni ayrıca onure ediyor. Hayat yolunda başarılar diliyorum