Pazartesi, Kasım 17, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Sözcüklerin Sihri: Zihnin, Kalbin ve Mevlana’nın Işığında

Daha önce bilmediğiniz bir yere gitmeniz gerektiğinde kaygılandınız mı? Bir işe başlamadan evvel “Ya yapamazsam?” diye düşündünüz mü? Kendinize hayat arkadaşı olarak seçtiğiniz ve büyük bir sadakat ve güvenle bağlı olduğunuz insan hakkında eveleneceğiniz gün, zihniniz “Acaba doğru mu yapıyorum?” sorusuyla meşgul oldu mu? Fark ettiyseniz tam da hayatınızda değişiklik yaptığınız ve konfor alanınızın dışına çıkmaya çalıştığınız vakit, bu olumsuz düşünceler zihninizi bulandırır. Halbuki hayatınızı yenileyecek olan bu değişimler gerçekleşsin diye çok emek verdiniz, hayaller kurdunuz ama gerçekleştiği zaman “Acaba..” yanılgısına düştünüz. Neden? Belki de sizi geliştirecek ve gerçekleştiği zaman “İyi ki yapmışım!” diyeceğiniz bir yolculuğa çıkacaksınız fakat heyecanınızın ve mutluğunuzun yerini belirsizliğin getirdiği tedirginlik alıyor. Bu yazının amacı, hayatımızdaki yeniliklere alışma sürecinde neden olumsuz düşüncelere kapıldığımızı; beynin fizyolojik yapısı, bilişsel davranışçı terapi ve Mevlana’nın manevi bakış açısı ışığında incelemektir.

Beyin Belirsizliği Sevmez

Beyin belirsizliği bir tehlike olarak algılama eğilimdedir. Bundan ötürü belirsizlik taşıyan durumlar karşısında, ihtimal dahilinde olan bütün sonuçları listeleyerek, zihindeki boşlukları tamamlar. Bu sonuçların birçoğu ise olumsuz senaryolardan oluşmaktadır. Nöropsikolojik araştırmalar bunun nedenini şu şekilde açıklar: İnsan beyni hayatta kalma içgüdüsüyle “olumsuz önyargı” (negativity bias) taşır; kısacası olumsuz ihtimallere odaklanma eğilimi yüksektir (Baumeister et al., 2001). Bu süreçte, başrolü oynayan beyin bölgesi “limbik sistem”; yani duygularımızı yöneten beyin bölgesidir. Limbik sistemde yer alan amigdala, tehlike içeren olaylara karşı tetiktedir. Bir tehlike anında bizi korumak için bedenimizi “savaş ya da kaç” tepkisine hazırlar. Günümüzde ise bedenimize yönelik bir saldırıya karşı değil daha çok gelecek kaygılarına karşı bizi gereksiz bir stres döngüsüne sokmaktadır (Le Doux, 1996).

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)

Bilişsel davranışçı terapi (BDT), bireyin negatif ve işlevsel olmayan düşüncelerini, kabul edilebilir ve daha gerçekçi bir biçime evrilmesini amaçlayan bir terapi yöntemidir. BDT’ye göre düşünceler duyguları, duygular da davranışları oluşturur (Beck, 1976). Bu tanım şu şekilde örneklendirilebilir:

Tanıdığınız ve bir dönem hemhal olduğunuz bir kişiyi yolda gördünüz, o da sizi gördü ancak size selam vermeden geçti:

İhtimal 1) Bu kişi oldukça dalgın olmalı ki göz göze geldiğimiz halde bana selam vermedi, onu zor durumda bırakan bir derdi olmalı (Düşünce). Konuşkan, neşeli biriydi halbuki… Onu düşündüren durum ne acaba? (Duygu: hüzün ve merak). Onu arayıp bir halini hatrını sorayım; belki benim desteğime ihtiyaç duyuyordur (Davranış).

İhtimal 2) Göz göze gelmemize rağmen beni görmezden geldi, insanlar böyle nankör işte. (Düşünce). Birçok kişi gibi o da beni görmezden geliyor, demek ki selam verilmeye layık biri değilim. (Duygu: değersizlik). Onun numarasını her yerden silip, engelleyeyim. (Davranış).

Yukarıdaki örnekte de görüldüğü üzere başımızdan geçen bir olayın kendisi değil, o olayı nasıl yorumladığımız duygularımızı belirler. Duygularımız da davranışlarımızı şekillendirir. Yıllardır çalıştığınız bir iş yerinden daha iyi bir teklif aldığınız için ayrılmaya niyetlendiniz ancak “Ya başarısız olursam?” şeklindeki bir düşünce sizi kaygılandırır ve davranışlarınızı kısıtlar. Lakin bu düşünceyi “Seçtiğim bu yol bana hayallerimdekinden çok daha güzel bir kapıyı açabilir.” şeklinde yeniden biçimlendirdiğiniz zaman beynin ödül sistemi (reward system) aktive olur; serotonin ve dopamin salgısı artar ve önümüzdeki belirsizliğin yerini sizi motive eden heyecan alır (Davidson & Irwin, 1999).

Mevlana’nın Işığında

“Zulmün peşindeysen zalimsin,
Aşkı arıyorsan aşıksın,
Gönlün neye kapılmışsa O’sun sen..”
— Hz. Mevlana

Mevlana’nın sözleri bilimle derin bir harmoni içindedir. “Ağzından çıkan her söz duadır.” diyerek kullandığımız sözcüklerin önemini vurgular. Ağzımızdan çıkan her söz, aklımızın ve kalbimizin bir uzantısıdır aslında. Sözlerimiz, zihnimizin ve kalbimizin yansımasıdır. Mevlana’ya göre her söz gönülden doğar, gönül kötüyse sözler de kötüdür; gönül berraksa, sözler de berraktır. Dolayısıyla her söz bir niyettir, ettiğimiz her söz bilinçaltımızdan getirdiğimiz bir dua gibidir. Bilim, beynin düşünceleri hakikatmiş gibi algıladığını ifade ederken (Siegel, 2012), Mevlana, “İyi şeylerden başka bir şey düşünme. Çünkü düşünce, suret okumasının ipliğidir.” diyerek bunu bizlere asırlar öncesinden haber etmiştir.

Kaynakça

Baumeister, R. F., et al. (2001). Bad is stronger than good. Review of General Psychology.
Beck, A. T. (1976). Cognitive Therapy and the Emotional Disorder.
Davidson, R. J., & Irwin, W. (1999). The functional neuroanatomy of emotion and affective style.
LeDoux, J. (1996). The Emotional Brain: The Mysterious Underpinnings of Emotional Life.
Rumi, C. (2014). Mesnevi-i Şerif. İstanbul: Şefik Can Yayınları.
Siegel, D. (2012). The Developing Mind: How Relationships and the Brain Interact to Shape Who We Are.

Aslı Çınar
Aslı Çınar
Üniversitede İngilizce psikoloji okudu. Eğitimi sırasında Erasmus programına katılarak İngiltere’ye gitti ve bu deneyim ona uluslararası platformlarda mesleğini icra etme yetkinliği kazandırdı. Lisans eğitimini tamamladıktan sonra klinik psikoloji alanında yüksek lisans derecesi aldı. Eğitimi boyunca Genç Psikologlar Derneği’nin e-dergisinde psikolojinin çeşitli alanlarında hem İngilizce hem de Türkçe makaleler yazdı. Halen okullarda çocuklarla çalışarak kariyerine devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar