Pazartesi, Kasım 3, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Sosyal Medyanın Şeffaflığı mı, Mahremiyetin Yok Oluşu mu?

Eskiden mahremiyetimiz sınırlarımızdı, şimdi ise çoğunlukla paylaşamadıklarımızdan ya da paylaşmaya fırsat bulamadıklarımızdan ibaret. Artık kiminle ne yediğimizi, nereye gittiğimizi ve ne hissettiğimizi herkes biliyor. Sanki yaşamlarımız açık bir ekran ve bu ekranda ne yazık ki artık bir filtre yok. Çünkü sosyal medya bize görünür olmanın sevilmekle, beğenilmekle eşdeğer olduğunu öğretti. Her bildirim, her beğeni küçük bir dopamin paketi gibi ödüllendirip; kısa süreli tatmin ve geçici bir onay hissi yaratıyor.

Peki neden bu kadar paylaşma ihtiyacı hissediyoruz, birlikte inceleyelim.

Sosyal Medya ve Benlik Sunumu

Benlik, insanın hem kendisiyle hem de başkalarıyla kurduğu sınırları belirleyen bir merkez gibidir. Eğer benlik tam olarak şekillenmezse, kişi kendiliğini oluşturamaz ve kendini çevresindeki insanlardan ayırt edemez. Birey, hayatın farklı alanlarında kendine dair çeşitli görüşler geliştirebilir; örneğin akademik benliği ile sosyal benliği birbirinden farklı olabilir.

Gerçek benlik, bireyin mutluluğuna, sağlığına ve çevresindekilere duyduğu içten sevgiye kaynaklık eder; ideal benlik ise, genellikle eleştiriler ve olumsuz yargılarla şekillenen ve mükemmel olmaya çabalayan bir benliktir.

Benlik kavramı çoğu zaman sosyal çevreden gelen geri bildirimlerle şekillenir. Yani kişi, kendisini değerlendirdiği gibi, başkalarının performansını kendi performansıyla karşılaştırarak da benliğini oluşturur.

Goffman’ın benlik sunumu teorisi, bu noktada bize ilginç bir pencere açar; özellikle Instagram gibi sosyal medya platformlarında kullanıcıların paylaştığı fotoğraflar, yer bildirimleri, etiketler ve diğer kullanıcılarla etkileşimleri, bir anlamda performanslarının bir yansımasıdır.

Goffman’ın perspektifinden bakıldığında, Instagram’da oyuncu-seyirci ilişkisi yaşanmaktadır. Kullanıcılar, gerçek hayatta olduğu gibi sosyal medyada da başkalarının kendilerini nasıl değerlendirdiğine dikkat eder ve niyetli olarak tutumlarını, değerlerini ve kimliklerini başkalarına gösterir.

Bu paylaşımlar kimi zaman gerçek benliği yansıtabilirken, bazen de tamamen istenen imajı oluşturmak için özenle kurgulanmış olabilir (Çolak, 2022).

Mahremiyetin Dönüşümü

Sosyal medya, günümüz insanının hem vitrinini hem de maskesini oluşturuyor. Gerçek dünyanın sınırlarını aşan bu sanal evrende bireyler, kendilerini farklı kimlikler içinde yeniden tanımlayabiliyor; hatta kimi zaman bütünüyle yeni bir karakter olarak var olmayı seçiyorlar.

Bu durum, benliğin önemli bileşenlerinden biri olan sosyal benlik kavramını yeniden düşünmemizi zorunlu kılıyor. Sosyal benlik, bireyin başkalarının gözünden görünen yüzüdür. Bazı psikologlara göre bu, benliğin en kritik parçasıdır; çünkü başkalarının onayı ya da reddi tam da bu görünür yüz üzerinden şekillenir.

Kısacası, sosyal benlik, insanın toplum karşısında oynadığı rolü temsil eder.

Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte bu rol, sahicilikten uzaklaşıp “ideal ben”in sahnesine dönüşmüştür. Paylaşımlarımızla çizdiğimiz bu ideal benlik, gerçek hayatta bizi sınırlayan sorumluluklardan arındırılmış, hatasız ve her daim onay bekleyen bir versiyonumuzdur (Düzgel, 2025).

Bu noktada mahremiyet kavramı üç boyutta karşımıza çıkar:

  • Mekânsal mahremiyet, bireyin fiziksel alanını kontrol etmesiyle ilgilidir; tıpkı sosyal medyada paylaşımlarımızı kimlerin görebileceğini belirlemek gibi.

  • Kişisel mahremiyet, bireyin hangi içerikleri, ne kadarını ve kimlerle paylaşacağını farkında olarak seçmesini gerektirir. Ancak çoğu zaman paylaşımlarımızın sınırlarını kendimiz bile fark edemiyoruz.

  • Bilgi mahremiyeti ise dijital ortamda bıraktığımız izlerin kimler tarafından toplanıp saklandığına dair kontrolümüzü ifade eder.

Bugün kullanıcılar, sosyal medya sayesinde istedikleri herkesi takip edebiliyor, rol modeller seçebiliyor ve kendilerini bu örneklerle kıyaslayabiliyorlar. Böyle bir ortamda mahremiyet, çoğu zaman bireyin elinden bilinçli hatta gönüllü olarak kayıp gidiyor.

Toplumun beğenisini kazanma, takdir edilme ve fark edilme arzusu; bireye, kendisini “idealize ederek” sunma imkânı tanıyor.

Araştırmalar, çevrimiçi benlik sunumlarının gerçek hayattaki benlikten daha çok içselleştirildiğini gösteriyor. Çünkü dijital dünya, bireyin yüz yüze ilişkilerde yaşayabileceği çekinceleri ortadan kaldırarak ona daha “rahat” bir sosyalleşme zemini sunuyor.

Ancak bu zeminde özgürleştiğimizi zannederken, aslında en mahrem yönlerimizi görünür kılmanın gönüllü tanıkları haline geliyoruz.

Sonuç

Sosyal medya bireylere kendilerini ifade etme özgürlüğü sunarken, aynı zamanda benliğin sınırlarını bulanıklaştırmaktadır.
Artık kim olduğumuzdan çok, kim olarak görünmek istediğimiz konuşulur hale gelmiştir.

Bu durum, bireyin içsel benliği ile dış dünyaya sunduğu kimlik arasında bir kopukluk yaratmaktadır.
Paylaşım kültürü, kişisel sınırların farkında olmadan aşılmasına ve mahremiyetin yavaş yavaş erozyona uğramasına yol açmaktadır.

Giderek görünür hale gelen bu dijital benlik, gerçekte kim olduğumuzu değil, onaylanmak için kim olmak istediğimizi yansıtmaktadır.
Her beğeni, geçici bir tatmin duygusu yaratsa da uzun vadede bireyin öz değer algısını zedeler.

Sosyal medyada “ideal ben”i yaşatmaya çalışırken, çoğu zaman “gerçek ben”imizi sessizce kaybediyoruz.
Oysa benliğin sağlıklı gelişimi, dış onaydan değil, içsel farkındalıktan beslenir.

Bu nedenle dijital çağda en büyük sorumluluğumuz, neyi paylaştığımızdan çok, neyi gizli tutmayı seçtiğimizde gizlidir.
Belki de gerçek mahremiyet artık ekranın arkasında değil, susmayı tercih ettiğimiz yerlerde saklıdır (Ulu, 2024).

Kaynakça

  • Çolak, K. (2022). Sosyal medyada görünür olma bağlamında benlik sunumu: Instagram’da mekân tercihleri üzerine bir araştırma.

  • Düzgel, A. (2025). Sosyal medyada oluşturulan sanal kimlikler üzerine genel bir değerlendirme. Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 12(1), 205-216.

  • Ulu, Ş. (2024). Sanal Kimlik İnşasında Sosyal Medya Filtrelerinin Benlik Sunumu Üzerindeki Rolü (Master’s thesis, Necmettin Erbakan University, Turkey)

Arzu Çağlar
Arzu Çağlar
Arzu Çağlar, Nuh Naci Yazgan Üniversitesi’nde %50 burslu, Psikoloji 3. sınıf öğrencisidir. Akademik ilgi alanları bilişsel ve klinik psikoloji üzerine yoğunlaşmıştır. Özellikle zihinsel süreçlerin günlük yaşantımızı nasıl şekillendirdiği ve içsel süreçlerin davranış üzerindeki etkisi üzerine araştırmalar yapmaktadır. Yazılarında bilimsel literatürü referans alarak psikolojinin gündelik yaşamdaki yansımalarını, davranış üzerindeki karşılıklarını incelemeyi ve psikolojik bilgiyi sade ve anlaşılır bir dille toplumla buluşturmayı hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar