Perşembe, Ekim 2, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Sessizliğin Ardındaki Ses: Seçici Konuşmazlık

“Konuşamıyorum…”
Bir çocuğun bu kelimeyi söylemesi bile bazen zorlayıcı olabilir. Çünkü bazı çocuklar, aslında söyleyebilecek çok şeyleri varken konuşmazlar. Evde kahkahalar atan, oyuncaklarıyla konuşan, ailesine hikâyeler anlatan bir çocuk düşünün… Ama okulda, parkta, kalabalıkta kelimeler boğazında düğümlenir. Sanki sesi, oracıkta kaybolur.

Dışarıdan bakan biri için bu sadece utangaçlık olarak nitelendirilebilir. Ancak, aslında bu sessizlik, yüksek sesle “korkuyorum-kaygılıyım” diyen bir çığlık gibidir. Psikoloji literatüründe buna Seçici Konuşmazlık (Selective Mutism) denir — ve ne yazık ki çoğu zaman fark edilmez, hatta yanlış anlaşılır.

Seçici Konuşmazlık Nedir?

Seçici Konuşmazlık, genellikle 3 ila 6 yaş aralığında başlayan, çocuğun normal konuşma yetisi olmasına rağmen belirli sosyal ortamlarda veya koşullarda sürekli olarak konuşmamayı tercih etmesiyle karakterize edilen bir anksiyete bozukluğudur. Genellikle ev gibi güvenli ortamlarda rahatlıkla konuşurken, okul veya sınıf gibi sosyal ortamlarda sessiz kalırlar (American Psychiatric Association, 2013).

DSM-5’e göre en yaygın tanı kriterleri şunlardır:

  • En az bir ay boyunca (ilkokul ayı hariç) belirli sosyal ortamlarda konuşamama,

  • Evde ya da yakın çevrede normal konuşma becerisi gösterme,

  • Sosyal ya da akademik işlevsellikte bozulma,

  • Konuşmama davranışının başka bir iletişim bozukluğu, psikolojik bozukluk ya da gelişimsel bozuklukla açıklanamaması (örneğin; kekemelik, afazi, otizm spektrum bozukluğu, şizofreni).

Çocuk Neden Konuşmaz?

Bu çocuklar “konuşmak istemedikleri” için değil, konuşamadıkları için sessiz kalırlar. Çünkü konuşmak, onlar için yoğun bir kaygı tetikleyicisidir. Tıpkı sahne fobisi olan birinin yüzlerce kişi karşısında donakalması gibi…

Başlıca nedenler:

  • Sosyal anksiyete bozukluğu,

  • Ailede kaygı bozukluğu öyküsü,

  • Aşırı koruyucu, kontrolcü ve talepkâr ebeveyn tutumları,

  • Erken çocukluk döneminde yaşanan travmatik deneyimler (örneğin şiddetli bir hastalık dönemi, ayrılık, istismar, taşınma),

  • Yeni bir dil öğrenme süreci (özellikle göçmen çocuklarda).

Yanlış Anlamalar: “Utangaçlık”, “İnatçılık”, “Şımarıklık”

  • Yanılgı 1: “Bu çocuk inat ediyor, dikkat çekmeye çalışıyor.”
    Gerçekte, çocuk konuşmak için istekli olabilir ama konuşma sırasında panik, terleme, karın ağrısı, mide bulantısı gibi fizyolojik tepkiler yaşar. Bu çocuklar dikkat çekmek için değil, yaşadıkları kaygıyı yönetemedikleri için konuşmazlar.

  • Yanılgı 2: “Zamanla geçer, büyüyünce düzelir.”
    Erken müdahale olmazsa, Seçici Konuşmazlık kronikleşebilir, çocuğun okul başarısı, arkadaşlık ilişkileri ve özgüveni derin biçimde etkilenebilir. Erken destek ve tanı, başarı şansını artırır (Muris & Ollendick, 2015).

  • Yanılgı 3: “Evde konuşuyorsa sorun yok.”
    Tanı, çocuğun işlevselliğine zarar verip vermediğine bakılarak konur. Çocuğun evde konuşuyor olması yeterli bir gösterge değildir.

  • Yanılgı 4: “Küçüklükten böyleydi, karakteri sessiz.”
    Seçici Konuşmazlık, doğuştan gelen bir kişilik özelliği değil, erken çocukluk döneminde gelişen bir anksiyete bozukluğudur. Sessiz mizaçla karıştırılmamalıdır.

Ne Yapmalı? – Aileler ve Öğretmenler İçin Öneriler

  1. Etiketlemeyin
    “Neden konuşmuyorsun?”, “Utangaç olma”, “İnatçı” gibi baskılayıcı ifadeler çocuğun kaygısını artırır.

  2. Sessizliği Saygıyla Karşılayın, Güven Ortamı Oluşturun
    Çocuğa konuşması için baskı kurmak yerine, onun kendini güvende hissetmesini sağlayacak ortamlar oluşturun. Sorularla değil, oyunla iletişim kurmaya çalışın. “Cevap ver!” demek yerine, “İstersen başını salla.” diyerek alternatif iletişim yolları sunun.

  3. Küçük Hedefler Koyun
    “Sınıfta parmak kaldırsın konuşsun” yerine, önce öğretmeniyle göz teması kurması, sonra fısıldayarak iletişim kurması gibi adım adım ilerlemeyi hedefleyin (hiyerarşi).

  4. Okulla İşbirliği Kurun
    Eğitimciler ve ebeveynler aynı dili konuştuğunda çocuk da zamanla sesini bulacaktır. Öğretmenler, ebeveynler ile işbirliği içerisinde çocuğa özel alanlar ve küçük sosyal gruplar tanımlayarak onu zorlamadan cesaretlendirebilir.

  5. Gerekirse Profesyonel Destek Alın
    Ödül yoluyla sözcüklerden cümlelere geçiş hiyerarşisi gibi Davranışçı Terapiler, Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve Oyun Terapisi etkili sonuçlar verebilir. Seçici Konuşmazlık yaşayan çocuklar için “konuşmak” zorlayıcı bir performans gibidir. Bu nedenle, terapistler doğrudan “konuş” demek yerine, çocukla göz teması kurmadan, doğrudan soru sormadan ve dolaylı yollarla iletişim kurarak çocuğun kendi zamanında onu zorlamadan konuşmasını sağlar. Bu yönteme defocused communication adı verilir.

Son Söz: Sessizlik Bir Savunma Mekanizmasıdır

Seçici Konuşmazlık, bir davranış problemi ya da kişilik özelliği değil; bir anksiyete bozukluğudur. Çocuk susarak “daha az görünür” olmaya çalışır çünkü görünmek, duyulmak onun için bir tehdit gibidir. Onları anlamak, konuşmaya zorlamaktan daha değerlidir.

Bazen bir çocuğun konuşmaması, “anlaşılmadım” demenin en sessiz ama en derin yoludur.

Kaynakça

American Psychiatric Association, DSM-5 Task Force. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders: DSM-5TM (5th ed.). American Psychiatric Publishing, Inc.. https://doi.org/10.1176/appi.books.9780890425596

Muris, P., & Ollendick, T. H. (2015). Children Who are Anxious in Silence: A Review on Selective Mutism, the New Anxiety Disorder in DSM-5. Clinical child and family psychology review, 18(2), 151–169. https://doi.org/10.1007/s10567-015-0181-y

Dilara Erbaş
Dilara Erbaş
Dilara ERBAŞ psikolojiye olan ilgisini insan doğasını anlama ve ruhsal sağlığı iyileştirme tutkusuna dayandıran bir yazardır.Yeditepe Üniversitesi’nde psikoloji lisansını tamamladıktan sonra klinik psikoloji, sağlık psikolojisi, bilişsel davranışçı terapi, kayıp ve yas terapisi, doğum öncesi, sırası ve sonrasındaki duygusal ihtiyaçlar başta olmak üzere çeşitli psikoterapi teknik ve testleri ve bireysel farkındalık yöntemleri üzerine uzmanlaşmış ve uzmanlaşmaya devam etmektedir. Deneyimlerini, güncel psikolojik araştırmaları ve günümüz çağını harmanlayarak, okuyucularına hem bilimsel hem de uygulanabilir bilgiler sağlamak isteyen Erbaş, yazılarında genellikle psikolojiyi günlük hayatla ilişkilendirerek, bireylerin içsel dengeyi bulma ve duygusal zorlukların öncelikle tanınmasına yardımcı olmayı hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar