Pazar, Kasım 9, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Romantik İlişkilerde İdealizasyon ve Değersizleştirme Döngüsü

İlişkilerin ilk dönemlerinde yaşanan o büyülü his, birçok kişi için tarifsizdir. Kalp hızlanır, zihin durmadan düşünür, dünya birden renklere bürünür.

“Nihayet doğru kişiyi buldum.”

Bu duygu öylesine güçlüdür ki, karşımızdakinin kusurları bir süreliğine görünmez hale gelir.
Partneri olduğu gibi değil, olmasını istediğimiz gibi görmeye başlarız.
Bu büyülenme hali, aslında zihnin ve ruhun birlikte kurduğu bir savunma biçimi olarak düşünülebilir: idealizasyon.

Çoğu zaman partner, geçmişten taşıdığımız bir içsel nesnenin — bir ebeveynin, öğretmenin ya da çocukluk hayalinin — dış dünyadaki yansımasıdır.
İdealizasyon ve ardından gelen değersizleştirme döngüsü, birçok ilişkide fark edilmeden yaşanır. Özellikle bağlanma zorlukları, duygusal kırılganlıklar ya da erken dönem deneyimler bu döngüyü daha belirgin hale getirir.

Bu yazının amacı, bu süreci yargılamadan anlamaya çalışmak — belki biraz kendimize bakmak, belki de bazı hislerin adını koymak.

İdealizasyon: Kusursuz Aşkın Kısa Ömrü

İlişkilerin başında partneri neredeyse kusursuz görme eğilimindeyizdir. Bu durum, çocuklukta ebeveyn figürleriyle kurduğumuz ilk ideal ilişkilerin yeniden sahnelenmesi olarak okunabilir.
Benlik sınırlarımızın geçici olarak çözüldüğü, “sen bensin” duygusunun yoğunlaştığı bu dönem, narsisistik tatminin en güçlü hissedildiği evredir.

Bu hal kısa vadede güçlü bir bağ duygusu yaratır; ancak uzun vadede kusursuzluk fantezisi kırılmaya çok yatkındır.
Hiç kimse bir idealin içinde sonsuza kadar yaşayamaz; çünkü insan kusurludur ve kusurlarla karşılaşmak kaçınılmazdır.

Çocuk için bakım veren kişi — genellikle anne veya baba — ilk nesne ilişkisidir.
Bu figür, hem fiziksel hem duygusal varoluşun temeli olarak zihinde “her şeyi bilen, karşılıksız seven, mükemmel” bir varlık olarak kodlanabilir.
Yetişkinlikte bu içsel temsil yeniden aktive olur ve partner, o eski ideal figürle iç içe geçer.
Bu, “eksiksiz sevgi”yi yeniden kurma çabasının dışavurumudur.

İdealizasyonun getirdiği narsisistik tatmin,

“Ben bu kadar özel birini sevebiliyorsam, demek ki ben de özelim,”
duygusuyla birleşir.
Ancak partnerin sıradanlığıyla temas edildiğinde bu büyü sarsılır ve yerini değersizleştirmeye bırakır.

Değersizleştirme: Madalyonun Diğer Yüzü

İdeal görüntüde ilk çatlaklar oluştuğunda, yani partnerin “insan” olduğunu fark ettiğimizde — eksikleriyle, tepkileriyle, çelişkileriyle — büyü dağılır, yerini hayal kırıklığı alır.

“O da herkes gibiymiş.”

Bu kırılma, kişinin hissettiği yoğun duygulara karşı geliştirdiği savunmacı bir değersizleştirme tepkisidir.
Kendi kırılganlığıyla yüzleşmek yerine, kişi partneri suçlar. Böylece kendini korumaya çalışır.

Karşısındakini küçümsemek, kusurlarını büyütmek ya da ilgisiz davranmak, aslında kendi içsel hayal kırıklığını bastırma çabasıdır.
Çünkü “Onu yanlış tanımışım” diyebilmek, bazen “Kendimi yanlış anlamışım” demekten çok daha kolaydır.

Kusurlu bir sevgiliyle karşılaşmak, yalnızca onu değil, kendi kusurluluğumuzu da görünür kılar.
Bu yüzden kişi, karşısındakini yargılayarak aslında kendi eksiklik hissini uzaklaştırmaya çalışır.

Döngü: İdealize Et – Hayal Kırıklığı Yaşa – Değersizleştir – Uzaklaş

Bazı ilişkilerde bu dinamik tekrarlayan bir döngü haline gelir.
Kişi sürekli bir tatminsizlik hissi yaşar:

“Kimse yetmiyor.”
“Bir türlü tam sevemiyorum.”

Partner artık sevilen bir insan değil, fantezinin taşıyıcısı haline gelir.
Zamanla kişi, gerçek bağ yerine kendi hayal ettiği ilişkiyle yaşamaya başlar.

Bu durumun altında:

  • Kusurlarla yüzleşmekte zorlanma,

  • “Mükemmel olma” baskısı,

  • Erken dönem nesne ilişkilerinde yaşanan hayal kırıklıkları
    gibi dinamikler bulunabilir.

Gerçek kişiyle değil, zihindeki temsille ilişki sürdürüldüğünde, bağ ideal temsillere dönüşür.
Partneri kendi arzularına, ideallerine veya eksikliklerine uygun davranmaya zorlamak, kaçınılmaz olarak çatışma yaratır.

Böylece ilişki, sevgi ve kabulden uzaklaşıp, bir projeksiyonun doğrulanma savaşına dönüşür.
Bu durum hem ilişkiyi hem de kişinin benlik bütünlüğünü zedeler.

Bu Döngünün Altında Ne Yatabilir?

İdealizasyon–değersizleştirme döngüsünün kökleri çok katmanlıdır.

  • Bağlanma stilleri,

  • Erken dönem duygusal ihmal,

  • Terk edilme korkusu,

  • Ya da aşırı idealize edilen bir ebeveyn figürü,
    yetişkinlikteki ilişki örüntülerini şekillendirebilir.

Terapötik süreçte bu döngüyle çalışmak, kişinin gerçek temas kapasitesini geliştirmesine yardımcı olur.
Olgunlaşmak, bir noktada ideali bırakma cesareti gerektirir.
Çünkü ideal olanı bırakmak çoğu zaman bir kayıp gibi hissedilir — ama işte tam o anda ilişki ilk kez gerçeklik kazanır.

Sonuç: Gerçek Sevgi Kusurlarla Var Olur

İlişkilerde yaşanan idealizasyon ve değersizleştirme döngüsü, yalnızca partnerle değil, kişinin kendisiyle kurduğu ilişkiyle de ilgilidir.
Kendi kırılganlıklarımızı görmek, onları kabul etmek ve başkasınınkine de alan açmak — kolay değildir, ama gerçek bağın temeli budur.

Gerçek sevgi, karşındakini değiştirmeye değil, onun eksiklikleriyle birlikte kalabilme kapasitesine dayanır.
İdeali bırakmak, bazen kalbimizin ilk kez “gerçek” bir sevgiye hazır hale gelmesidir.

Belki de aşk, mükemmel olanı bulmak değil;
eksikler içinde bütün kalabilmeyi öğrenmektir.
Ve belki de birini sevmek, artık onu hayal etmemektir.

Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle.

Alara Özberk
Alara Özberk
Alara Özberk, lisans eğitimini Acıbadem Üniversitesi Psikoloji bölümünde bölüm birinciliğiyle tamamlamıştır. Devam eden süreçte Üsküdar Üniversitesi Klinik Psikoloji programını yüksek onur derecesiyle bitirmiştir. Yüksek lisans sürecinde çalışmasını yeme bozuklukları ve sosyal medya ilişkisi üzerine gerçekleştirmiştir. Eğitim sürecinde Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, NP Üsküdar Beyin Hastanesi, Madalyon Psikiyatri Kliniği ve çeşitli özel kliniklerde stajlarını tamamlamıştır. Uzmanlık alanını nitelikli kılmak adına; Prof. Ebru Şalcıoğlu tarafından gerçekleştirilen Bilişsel ve Davranışçı Terapiler Eğitimini, DATEM’den almıştır. Dr.Nevin Dölek tarafından Kısa Süreli Çözüm Odaklı Psikoterapi Eğitimini tamalamıştır. Aynı zamanda Prof.Dr.Doğan Şahin tarafından Dinamik Psikoterapi eğitimine devam etmektedir. Güncel olarak doktora eğitim sürecine devam etmektedir. Profesyonel olarak; yetişkin ve ergen danışanları ile psikoterapi süreci yürütmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar