Zihnimizle bedenimiz arasındaki bağ, sanıldığından çok daha derindir. Günlük yaşamda “stres mideme vurdu”, “kalbim sıkışıyor”, “boğazım düğümleniyor” gibi ifadeler, aslında birer metafor değil, psikosomatik belirtilerin halk dilindeki yansımalarıdır. Modern psikoloji, artık biliyor ki, bastırılan duygular, çözümlenmemiş çatışmalar ve kronik stres bedende sessiz bir dil oluşturur. Bu dil, kelimelerle değil; ağrılar, kasılmalar, mide bulantıları, nefes darlıkları veya kalp çarpıntılarıyla konuşur.
Psikosomatik Belirtiler Nedir?
Psikosomatik belirtiler, fiziksel bir hastalığın altında organik bir neden bulunmadığı hâlde ortaya çıkan, kökeninde psikolojik faktörlerin yer aldığı bedensel şikâyetlerdir. Migren, irritabl bağırsak sendromu, kronik yorgunluk, cilt döküntüleri, kas ağrıları veya nefes alamama hissi en sık görülen örnekler arasındadır.
Bedenin verdiği bu tepkiler, çoğu zaman “duygusal bir alarm sistemi” gibidir. Kişi yaşadığı duygusal yükü bilinç düzeyinde fark etmez; ancak beden fark eder. Zihin taşıyamadığında, yükü bedene devreder.
Psikosomatik Tepkilerin Kökeni
Psikosomatik belirtiler, genellikle uzun süreli stres, bastırılmış duygular, geçmiş travmalar veya çözümlenmemiş iç çatışmalardan doğar. Birey, duygularını ifade etmekte zorlandığında, özellikle de öfke, korku, suçluluk gibi “yasaklı” duyguları bastırdığında, o duygular bedensel bir çıkış noktası arar.
Psikanalitik yaklaşımlar bu durumu “dönüştürme” (conversion) olarak açıklar: Zihin, duygusal bir çatışmayı bilinçdışı düzeyde fiziksel bir semptoma dönüştürür.
Nöropsikolojik açıdan bakıldığında ise, stres hormonlarının uzun süre yüksek düzeyde kalması, bağışıklık sistemini zayıflatır, sindirim ve sinir sistemi üzerinde baskı oluşturur. Yani bedensel bir karşılık kaçınılmaz hâle gelir. Kısacası, psikosomatik belirtiler sadece “kafada” değildir; bedensel olarak da gerçektir.
Zihinsel Katılık ve Duygusal Tıkanma
Psikosomatik belirtiler genellikle “psikolojik esnekliğin” azaldığı dönemlerde artar. Zihinsel katılık, kişinin yaşadığı olaylara uyum sağlama kapasitesini sınırlar. Bir şeyleri “olduğu gibi” değil, “olması gerektiği gibi” yaşamaya çalıştığımızda, içsel baskı artar. Bu baskı, duygusal sistemde sıkışmaya, duygusal sistemdeki sıkışma ise bedensel bir gerginliğe yol açar.
Yani çoğu zaman ağrılarımızın kaynağı olaylar değil, olaylara verdiğimiz dirençtir.
Bir başka deyişle, “neden bu başıma geldi” sorusuna saplanmak, bizi iyileşmeden uzaklaştırır.
“Şimdi ne hissediyorum ve bu bana ne anlatıyor?” sorusu ise zihinsel esneklikin kapısını aralar.
Psikolojik Esneklik Nasıl Kazanılır?
Psikolojik esneklik, kişinin zorluklar karşısında duygularını bastırmadan, onlarla birlikte kalabilme ve duruma uygun yeni davranışlar geliştirebilme kapasitesidir.
Travmaların, kayıpların ya da stresin tamamen yok edilemeyeceğini; ancak onlara verilen tepkinin dönüştürülebileceğini kabul etmekle başlar.
1. Duygulara Alan Açmak
Duygular bastırıldığında bedende yankı bulur. Esneklik, duyguları bastırmadan, yargılamadan fark etmeyi gerektirir. “Şu anda bu duygunun burada olmasına izin veriyorum” diyebilmek, bedenin mesajını hafifletir.
2. Farkındalık (Mindfulness)
Anda kalmak, psikosomatik döngüyü kırmanın en etkili yollarından biridir. Düşünceler ve bedensel duyumlar fark edildiğinde, kişi otomatik tepkilerden çıkar, bilinçli bir farkındalık düzeyine geçer.
3. Değer Odaklı Yaşam
Esnek zihin, yaşamını değerlerine göre şekillendirir. Zorluklara rağmen anlam duygusunu koruyabilmek, bedensel gerginliği azaltır. Çünkü kişi artık savaştığı şeyle değil, yaşadığı şeyle uyum içindedir.
4. Kendine Şefkat
Bedensel belirtileri “düşman” olarak görmek yerine, onları birer “mesaj taşıyıcı” olarak görmek gerekir. Bedenin dili cezalandırılmayı değil, duyulmayı ister. Kendine şefkat göstermek, o mesajın çözülmesini sağlar.
Sonuç: Beden Konuşur, Dinlemeyi Öğrenmek Gerekir
Psikosomatik belirtiler, zihnin ve bedenin arasındaki kopukluğun en güçlü göstergesidir. Bu belirtileri susturmaya çalışmak yerine, ne anlatmaya çalıştıklarını anlamak gerekir.
Beden, bilinçdışının en sadık tercümanıdır. Her ağrının, every kasılmanın, her nefes darlığının ardında bir hikâye vardır. O hikâyeyi duymayı seçmek, sadece bedensel iyileşmeyi değil, ruhsal bütünlüğü de beraberinde getirir.
Psikolojik esneklik, bu hikâyeyi yargılamadan dinlemeyi, duygularla savaşmak yerine onlarla iş birliği yapmayı öğretir. Çünkü nihayetinde beden, konuştuğunda onu susturmak değil, anlamak gerekir.


