Cuma, Ekim 17, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

“Prenses Erkek” Yükseliyor: Duygusal Göstergelerle Süslenen Sorumluluktan Kaçış

Günümüz toplumsal cinsiyet tartışmalarında dikkat çeken “prenses erkek” kavramını, modern erkeklik formlarının dönüşümü bağlamında ele alacağız. Kavram, özellikle bireylerin duygusal ilgi ve bakım beklentilerinin yüksek olduğu, sorumluluk alma kapasitesinin düşük seyrettiği, duygusal emeğin ilişkide tek taraflılaştığı yeni bir erkeklik modelini yansıtmaktadır. Bu yeni profilin oluşmasında aile yapılarındaki değişim, bireycilik kültürü, dijitalleşme ve toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden yapılandırılması önemli bir etkiye sahiptir. Makale, bu dönüşümü aile danışmanlığı ekolleri (Bowen Aile Sistemleri Teorisi, Yapısal Aile Terapisi ve İşlevsel Aile Terapisi) çerçevesinde bireysel ve toplumsal düzlemde olası etkilerine değineceğiz.

“Prenses Erkek” Tanımı

Toplumda ironi ya da eleştiri içeren söylemlerle tanımlanan “prenses erkek” terimi, geleneksel erkeklik normlarının dışında hareket eden, fakat bu farklılığı sorumluluk değil talep odaklı bir biçimde yaşayan erkekleri tanımlar. Kavramda “prenses” ifadesi, sadece kırılganlık ya da duygusallıkla değil, aynı zamanda narsisistik ilgi beklentisi, konfor merkezli yaşam ve bakım talepleriyle de ilişkilidir. Bu profil, kadınsı yönlerin benimsenmesinden çok, erkeklik sorumluluklarının reddiyle karakterizedir.

Erkekliğin Dönüşümü: Modernleşme, Duygusallık ve Bireycilik

Erkeklik, tarihsel olarak hegemonik biçimde güç, kontrol ve rasyonellikle özdeşleştirilmiştir (Connell, 2005). Ancak geç modern dönemde bireycilik, duyguların ifadesi ve öz bakıma verilen önem, erkeklik anlatılarını dönüştürmektedir (Giddens, 1991). Duygusal açıdan açık olmak sağlıklı bir gelişim olarak değerlendirilebilse de bu durum sorumluluk almayı dışlayan bir pasiflik ve bağımlılık hâline geldiğinde patolojik bir örüntüye dönüşebilmektedir. Bowen’a göre sağlıklı birey, “duygusal farklılaşma”ya sahip olandır. Yani duygularını tanıyabilen, bunları düzenleyebilen ve başkalarının duygusal taleplerine bağımlı olmadan ilişki kurabilen bir yapıdır (Bowen, 1978). Prenses erkekler bu duygusal farklılaşmayı gerçekleştirememiş birey örneğidir. Bu yeni erkeklik formu, dijital dünyada sürekli onay arayan, estetik görünümüne aşırı önem veren, kırılgan fakat bunu talepkârlıkla dışa vuran birey profiliyle örtüşmektedir. Bu durum özellikle romantik ilişkilerde eşitsiz duygusal yüklemelere neden olmaktadır.

Aile Yapılarında Dönüşüm ve Erkek Sosyalleşmesi

Postmodern toplumlarda aile yapıları, çocuk merkezli anlayışla şekillenmiş; özellikle tek çocuklu ve şehirli aile yapılarında erkek çocukların sınırlandırılmadan büyütülmesi yaygınlaşmıştır. Aile danışmanlığı bakış açısına göre bu durum, çocukta sorumluluk bilincinin gelişmesini engellerken, dış dünyaya dair gerçeklik algısını da zayıflatır. Minuchin’in Yapısal Aile Terapisi’ne göre, çocukların üstlenmemesi gereken ebeveyn rolleri ya da tam tersi aşırı koruyucu tutumlar, aile sisteminde sınırların bulanıklaşmasına neden olur. Bu da çocukların bireyselleşmesini engeller (Minuchin, 1974). Özellikle anneler tarafından “prens” gibi büyütülen erkek çocuklar, yetişkinlikte “duygusal bakım alıcısı” rolünden çıkmakta zorlanırlar. Partnerlerini anne figürü olarak görme eğilimi gösterebilir, bu da ilişkilerde ciddi duygusal dengesizlikler yaratır.

Dijital Kültür ve Gösteri Erkekliği

Sosyal medya, bireylerin sürekli görünür olma ve onaylanma ihtiyacını körüklemekte; erkek bireyleri de “duygusal performans” sergilemeye teşvik etmektedir. “Sürekli story atan”, sevgilisi ilgi göstermediğinde “sessiz krizler” yaşayan, eleştiriye kapalı ve hemen “ghosting” yapan erkek tipolojisi yaygınlaşmıştır. Bu dijitalleşmiş yeni erkek profili, duygusal olarak talepkâr olmasına rağmen duygusal emek üretiminden kaçar. Bu da partneri üzerinde yoğun bir yük yaratır. İşlevsel Aile Terapisi, ilişkilerde sağlıklı rol paylaşımının önemine vurgu yapar. Bu modelde karşılıklı duygusal ve davranışsal katkılar, işlevselliği belirleyen unsurlardır (Alexander & Parsons, 1982).

İlişkilerde Duygusal Emeğin Cinsiyeti

Kadınların duygusal yük taşıyıcısı rolü, tarih boyunca sabitlenmiş bir normdur (Illouz, 2007). Prenses erkek figürü, bu yükü daha da artırmakta; kadınları hem “duygusal ebeveyn” hem de bağlılık üzerine kurulu bir romantik ilişki kurmaya zorlamaktadır. Bu durum, birçok ilişkide tükenmişlik sendromu, bağlanma problemleri ve güven eksikliği yaratmaktadır. Özellikle evliliklerde bu rol karmaşası, aile danışmanlığı hizmetlerine başvuruda belirgin bir artışa neden olmaktadır.

Aile Danışmanlığı Perspektifinden “Prenses Erkek” Fenomeni

Danışmanlık sürecinde prenses erkek profiliyle karşılaşan uzmanlar, öncelikle bireyin duygusal olgunlaşmasını ve bireyleşmesini desteklemeye odaklanmalıdır. Bu bireyler çoğu zaman kendi duygusal ihtiyaçlarını tanımlayamaz; çünkü sınır çizemediği gibi karşısındakine de sınır koyamaz.

Aile danışmanlığında şu hedefler ön plana çıkmaktadır:

  • Duygusal farklılaşma becerilerinin geliştirilmesi (Bowen modeli)
  • Aile sistemindeki rollerin yeniden yapılandırılması (Minuchin modeli)
  • Davranışsal sorumluluk almanın teşvik edilmesi (Alexander & Parsons modeli)

Sonuç: Sorumlu ve Dengeli Bir Erkeklik İçin

Toplumsal cinsiyet normlarının esnediği bu çağda erkeklik de yeniden inşa edilmektedir. Duyguların ifade edilmesi, modern erkeklik açısından olumlu bir gelişme olsa da duygusal farkındalığın sorumluluktan kaçınma ile karıştırıldığı kırılgan bir erkeklik biçimi, ilişkilerde ciddi dengesizliklere neden olmaktadır. Bu bağlamda ortaya çıkan “prenses erkek” figürü, empati ve şefkat gibi değerli duygulara sahip olmakla birlikte, ilişkisel sorumluluğu üstlenmekten kaçınan bir profil sunmaktadır.

Bu durumun dönüşümü için öncelikle aile içinde sağlıklı sınırların kurulması, bireyin duygusal olgunlaşmasının desteklenmesi ve ilişki dinamiklerinde karşılıklı emek anlayışının yerleşmesi gerekmektedir. Aile danışmanlığı ekolleri bu süreci hem bireysel hem de sistemsel düzeyde anlamlandırmakta önemli katkılar sunmaktadır. Özellikle Bowen’ın duygusal farklılaşma yaklaşımı, Minuchin’in yapısal sınır kavramı ve İşlevsel Aile Terapisi’nin davranışsal sorumluluk vurgusu, erkek bireylerin sağlıklı, dengeli ve işlevsel roller geliştirmesi açısından yol gösterici olmaktadır. Sonuç itibarıyla, erkeklerin yalnızca duygularını ifade etmeleri değil, bu duyguların sorumluluğunu da üstlenmeleri; toplumsal ilişkilerde eşitlikçi, duyarlı ve sorumlu bireyler olmaları hedeflenmelidir.

Kaynakça

  • Alexander, J., & Parsons, B. (1982). Functional family therapy. Monterey, CA: Brooks/Cole.
  • Bowen, M. (1978). Family therapy in clinical practice. New York: Jason Aronson.
  • Connell, R. (2005). Masculinities (2nd ed.). Berkeley: University of California Press.
  • Giddens, A. (1991). Modernity and self-identity: Self and society in the late modern age. Stanford University Press.
  • Illouz, E. (2007). Cold intimacies: The making of emotional capitalism. Polity Press.
  • Minuchin, S. (1974). Families and family therapy. Harvard University Press.
Azime Nur Yılmaz
Azime Nur Yılmaz
Azime Nur Yılmaz, Bayburt Üniversitesi Sosyoloji Bölümünü Fakülte ve Bölüm birincisi olarak tamamlayarak “Sosyolog” unvanını almıştır. 2024 yılı itibarıyla Bayburt Üniversitesi Sosyoloji Anabilim Dalında yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. Lisans eğitiminin ardından; • Aile Danışmanlığı, • Aile ve İlişki Terapisi, • Cinsel Terapi, • Oyun ve Masal Terapisi Alanlarında uzmanlaşmış; Arel Üniversitesi ve MEB onaylı Aile Danışmanlığı Sertifikası alarak “Aile Danışmanı” unvanını kazanmıştır. Mesleki deneyimi arasında, Sigmacert Global Belgelendirme Kuruluşunda staj (04.06-04.08.2023) bulunmaktadır. Aynı zamanda online olarak aile danışmanlığı hizmeti vermektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar