Otoportrelerin kendini resmetmekten daha üst bir süreç olduğunu söylesem?
Peki ya otoportremizi ilk aynaya baktığımız andan itibaren oluşturmaya başlıyorsak?
Lacan’a göre, aynaya bakan insan her zaman kendine biraz yabancıdır.
Belki de otoportremizi resmetmek, bu yabancılıkla yüzleşmenin en cesur yoludur.
Otoportre ile “Bakış”ı İade Etmek
Fransız Psikanalist Jacques Lacan, “Ben bir noktadan görebilirim, ama varoluşumda bana her taraftan bakılır” der.
Yani, siz bir yere bakarken dahi kontrol alanınız dışında size gözetleyen bir sürü bakış olabilir.
Sanat bağlamında resimler, izleyicilerin sanatçının imgesine yönelttiği bir bakıştır.
Otoportreleri, sanatçının kendi görünürlüğünü yönetme çabası olarak yorumlayabiliriz.
Sanatçı kendini resmederek ne zaman ve özellikle nasıl görüntüleneceğine kendisi karar verir.
Hatta bazen sanatçı, bakış öznesinin kim olduğuyla ilgili oyunlar oynar.
Frida Kahlo’nun otoportrelerine baktığımızda gözlerini izleyiciye diktiğini görüyoruz.
Kahlo, sanat eserinde yansımasının edilgenliğini reddederek, kendi üstüne gelen “bakış”ı iade eder.
Bir diğer deyişle, kendi imgesi üzerinde kontrolü ele geçirir.
Otoportreler dışsal bakışı yönetme aracı olabilir, peki ya kendimize olan bakışımız?
Ya kendi suretimizi görmek için başkalarının gözündeki aynalara bakıyorsak, o zaman otoportremizi nasıl çizebiliriz?
Lacan’ın “Ayna Evresi” Kavramı ve Otoportre
Bir bebek kendisini aynada gördüğü ilk an çarpık ve ayrık bedenini bir bütün olarak görür.
Bebeğin kendini ilk defa bir imgeyle özdeştirdiği bu anı, Lacan “ayna evresi” olarak tanımlar.
Fakat ona göre, nabütün bir bedeni tam görmek bir yanılsamadır.
Aynadaki görüntü bir “ben”den ziyade, benliğin hayal biçimidir.
İnsan, her aynaya baktığında bu ilk bütünlük coşkusunu arar.
Aynadaki yüzümüz olduğumuz değil, olmak istediğimiz kişidir.
İdeallerimiz, arzularımız, toplumun beklentileri… Hepsi ötekinin, nam-ı diğer aynanın içinden bize bakar.
Bu yüzdendir ki, Lacan’a göre aynaya bakmak, kendini görmek değildir.
Yani insan kendini tam olarak bilemez ve aynada gördüğü imgesel benliğe ulaşmaya çalışır.
Bütünlük hissine ulaşma çabası, aynaya bakmayı kırıcı ve dağıtıcı bir deneyime çevirir.
Bu bağlamda hem fiziksel hem metaforik olarak kullanılan aynalar, bize kendimizden uzaklaştığımızı gösterir, bir de dağınıklığımızı…
Lacan’a göre, bir insan aynaya baktığında hem kendi resmine âşık olan Narkissos’un geçici gururunu hem de bu resmin onu asla tam olarak yansıtamayacağını bilen parçalanmış bir öznenin huzursuzluğunu hisseder.
Ayna yüzeyi, bize benliğimizin “öteki” tarafından oluşturulduğunu ve daima eksik olduğunu hatırlatır.
Lacan, kendi yansımamızı temsili bir aynada görmeyi bu kadar zorlayıcı bir deneyim olarak tanımlarken, saatlerce kendine bakıp her bir fırça darbesiyle kendini oluşturmayı nasıl yorumlardı acaba?
Eksikliklerle Kendini Yeniden Var Etmek
Sanatçı, tuvalde kendini oluşturmaya çalışırken, her ne kadar narsistik bir tavrı olsa da, yapmaya çalıştığı şey kırılgan olan benliğini sabitlemeye çalışmaktır.
Kendi resmettiği benliğine baktığında hem kendini hem de öteki’nin oluşturduğu benliği gördüğünden, kendini beğenmiş bir edayla başlayan portre kendine yabancılaşmayla sonlanabilir.
Nasıl başlayıp nasıl bittiği bir yanda dursun, Lacan’a göre otoportreler rahatsızlık verici narsistik yansımalardır.
Huzursuzluğun temeli, sanatçının her yeni bir çizgide benliğindeki eksiklikleri farkına varmasıdır.
Olduğunla olduğunu sandığın kişi arasındaki çatlaklar gözüne bata bata devam etmek her insanın harcı değildir kanımca.
Çünkü insan, kendine her baktığında başka bir eksiklik görebilir ve tam da bu eksiklik sayesinde var olur belki de.
Bu eksiklik sayesinde yaşar.
Bütünlüğü arzularken büyür, düşünür.
Var olma çabası içinde üretir, yazar ve çizer.
Son Söz
Herkes hayatında en az bir kere otoportresini çizmeyi deneyimlemiştir bence.
Elinize hiç fırça almamış dahi olsanız, “Ben nasılım?” diye durup düşünmüşsünüzdür.
Hayali otoportreniz imgesel benliğinize kurban gittiyse üzülmeyin…
Ben de hiç otoportremi çizebilecek kadar cesur olmadım.
Eğer resmetmeye başlasaydım kendimi, 20’li yaşların getirisi olsa gerek, her fırça darbesinde renk değiştirirdim herhalde.
Peki sizin otoportrenizde hangi renkler var?
Hangi kırışıklığınız daha belirgin?
Hangi duygu dolmuş gözünüze?
Kaynakça
-
Bailly, L. (2009). Lacan: Bir Giriş (B. Yılmaz, Çev.). Bilim ve Sanat Yayınları.
-
Lacan, J. (2019). Psikanalizin Dört Temel Kavramı: Seminer 11. Kitap (N. Erdem, Çev.). Metis Yayınları.
-
Ümer, E. (2018). Lacancı Bakış Kavramı ve İmgenin Bakışı. Yıldız Journal of Art and Design, 5(2), 47–66.