Günlük yaşamda aldığınız kararları düşünün: Kaç tanesi tamamen sizin isteğinizle, kaç tanesi başkalarının beklentilerini karşılamak amacıyla verildi? Çoğu zaman kararlarımızın mantık, ihtiyaçlar ve hedefler doğrultusunda şekillendiğini düşünürüz. Ancak gerçekte, görünmez bir etken sürecin perde arkasında yer alır: onaylanma ihtiyacı.
Onaylanma, insan olmanın en doğal gereksinimlerinden biridir. Takdir görmek, kabul edilmek, çevre tarafından değerli bulunmak aidiyet hissini besler. Sağlıklı seviyede olduğunda bu ihtiyaç sosyal bağları güçlendirir, özgüveni artırır. Ancak karar alma sürecinde baskın hale geldiğinde, kişisel değerlerden uzaklaşma, kendi hedeflerinden sapma ve uzun vadede tatminsizlik gibi olumsuz sonuçlar doğurur.
Onaylanma ihtiyacının kökeni
Onaylanma ihtiyacı genellikle çocukluk döneminde şekillenir. Çocuk, bakım verenlerinden aldığı olumlu geri bildirimlerle kendini değerli hisseder. Ancak bu geri bildirim koşullu olduğunda, çocuk ilerleyen yıllarda başkalarının değerlendirmelerine daha bağımlı hale gelir. “Ben değerliyim çünkü onay alıyorum” düşüncesi bilinçdışı şekilde içselleştirilir.
Yetişkinlikte bu inanç, özellikle kritik kararlar alınırken devreye girer. Kendi ihtiyaçlarınız yerine başkalarının tepkilerini öncelikli olarak dikkate alabilirsiniz. Bu durum, bireysel sınırların bulanıklaşmasına ve kişinin kendini tanımlama biçiminin başkalarının onayına göre şekillenmesine neden olabilir.
Karar alma süreçlerindeki etkileri
Onaylanma ihtiyacı, karar alma sürecini farklı şekillerde etkiler. İlki, riskten kaçınma davranışıdır. Eleştirilme veya reddedilme korkusu, yenilikçi adımlar atma isteğinizi zayıflatır. İş ortamında özgün bir fikir sunmak istediğinizde “Ya beğenilmezse?” kaygısı nedeniyle susmayı tercih edebilirsiniz.
İkinci etki, kişisel değerlerden uzaklaşma eğilimidir. Başkalarını memnun etmek amacıyla uzun vadede sizi tatmin etmeyecek kararlar almanız mümkündür. Bu, öz saygıyı zayıflatır ve içsel motivasyonu düşürür.
Üçüncü etki, sürekli dış onay arayışıdır. Bir kararı almadan önce sık sık çevrenizden fikir alma ihtiyacı hissedebilirsiniz. Destek almak sağlıklı bir davranış olsa da, sürekli başkalarının onayına göre hareket etmek, kendi sezgilerinizi bastırmanıza neden olur.
Bilişsel çarpıtmalar: Karar sürecindeki tuzaklar
Onaylanma ihtiyacının karar alma süreci üzerindeki etkisini artıran en önemli unsurlardan biri bilişsel çarpıtmalardır. Bilişsel çarpıtmalar, düşünce sürecinizdeki sistematik hataları ifade eder. Örneğin, zihin okuma çarpıtmasıyla çevrenizdeki kişilerin sizin hakkınızda olumsuz düşündüğünü varsayabilirsiniz. Gerçekte bu düşüncelerin çoğu kanıta dayanmaz, ancak yine de kararlarınızı etkiler.
Bir diğer sık görülen çarpıtma felaketleştirme eğilimidir. Burada, bir kararın başkaları tarafından onaylanmaması halinde çok ciddi sonuçlar doğacağını hayal edersiniz. “Fikrimi beğenmezlerse saygılarını kaybederim” veya “Bu kararı verirsem herkes benden uzaklaşır” gibi düşünceler buna örnektir.
Bu tür çarpıtmalar, karar sürecinizi gerçekçi olmayan varsayımlar üzerine kurar. Düşüncelerinizin farkına varmak ve onları sorgulamak bu noktada önemli bir adımdır.
İş ve sosyal yaşamdan örnekler
İş hayatında onaylanma ihtiyacı, yenilikçi fikirlerin önünde engel olabilir. Toplantılarda özgün bir düşünce dile getirmek yerine çoğunluğun desteklediği fikirleri savunmak, görünürde uyumu korusa da uzun vadede yaratıcılığı kısıtlar.
Sosyal yaşamda ise benzer bir dinamik işler. Yakın çevrenizin beklentilerini karşılamak adına kendi isteklerinizi ertelediğinizi fark edebilirsiniz. Arkadaş grubunuzun onayını kaybetmemek için istemediğiniz etkinliklere katılmak, kendi ihtiyaçlarınızı ikinci plana atmanın tipik bir örneğidir. Zamanla bu davranış biçimi, kendi sınırlarınızdan uzaklaşmanıza ve yaşamınızın başkalarının beklentileri üzerine kurulmasına yol açabilir.
Sonuç
Onaylanma ihtiyacı, insanın sosyal bir varlık olarak yaşaması için doğal ve gerekli bir olgudur. Başkaları tarafından kabul görmek, sosyal ilişkilerin devamlılığını ve uyumu sağlar. Ancak bu ihtiyaç karar alma süreçlerinde belirleyici bir hale geldiğinde, kişisel özgürlüğü sınırlandırabilir. Özellikle sık tekrarlayan “Başkaları ne düşünür?” sorusu, kararların kaynağını içsel değerlerden uzaklaştırarak dışsal bir onaya bağlar.
Bu noktada amaç, onaylanma ihtiyacını tamamen ortadan kaldırmak değil; sağlıklı bir dengede tutmaktır. Onay almak, kişilerarası bağları güçlendirebilir, ancak bu durum sürekli hale geldiğinde birey kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atmaya başlar. Zaman içinde bu durum bir yorgunluk yaratır; kişi kendi yaşamının direksiyonunu başkasına teslim etmiş gibi hisseder.
Daha dengeli bir karar alma süreci geliştirmek için öncelikle farkındalık gereklidir. Karar verirken kendinize şu soruları sormak yardımcı olabilir:
• Bu kararı kendi değerlerime uygun olarak mı veriyorum?
• Bu seçimi başkalarının onayını kaybetmemek için mi yapıyorum?
• Bu karar uzun vadede bana ne hissettirecek?
Bu sorulara verilen dürüst yanıtlar, onaylanma ihtiyacının sizi nasıl yönlendirdiğini anlamanızı sağlar. Bu farkındalık, hem kişisel özgürlüğünüzü korur hem de daha tatmin edici seçimler yapmanıza yardımcı olur. Ayrıca, öz değeri yalnızca başkalarının onayına bağlamamak önemlidir. Kendi güçlü yanlarınızı fark etmek, başarılarınızı takdir etmek ve küçük adımlarla bağımsız kararlar almak, bu sürecin en önemli adımlarındandır.
Unutmayın ki onay almak güzel bir duygudur; ancak yaşamın tüm rotasını başkalarının tepkilerine göre belirlemek, kendi kimliğinizden uzaklaşmanıza yol açabilir.
Kendi değerlerinizle uyumlu kararlar almak, psikolojik sağlamlığınızı güçlendirir, yaşam doyumunuzu artırır. Onaylanma ihtiyacını dengelemek, hem ilişkilerinizde daha sağlıklı sınırlar kurmanıza hem de kendi yaşamınızı daha bilinçli şekilde yönlendirmenize olanak tanır.
Kaynakça
Deci, E. L., & Ryan, R. M. (2000). Self-determination theory and the facilitation of intrinsic motivation, social development, and well-being. American Psychologist, 55(1), 68–78.
Horney, K. (2013). Our inner conflicts: A constructive theory of neurosis. W. W. Norton & Company.
Kahneman, D. (2011). Thinking, fast and slow. Farrar, Straus and Giroux.