Elif’in Hikâyesi
“Çocukken annem bana bir şey öğretmişti: ‘Bir insanın aynaya bakarken gördüğü şey, başkalarının gözünden kendine yansıttığıdır.’
Ben o aynaya bakmayı uzun yıllar erteledim. Çünkü o aynada hep onun -babamın- bakışı vardı…”
Bu hikâye, o aynaya ilk kez kendi gözleriyle bakmayı başaran bir kız çocuğunun, Elif’in hikâyesini anlatmak için kaleme alıyorum. Ve şu anda da birçok Elif evinde sessizce uyuyor…
Kral ve Prenses İlişkisi
Baba ile kızı arasındaki bildiğimiz ilişkiden uzaktı onların ilişkisi. Sevgi dolu bir annesi olsa da, Elif’in narsist bir ebeveyni vardı. Elif doğduğunda heyecan ve mutluluk vardı; babası yeni bir role sahipti: baba rolü. Takdir göreceğine ve her konuda en iyisini yapacağına -ve yaptıracağına- emin olduğu bir rol. Elif sekiz yaşındayken, babası bir sabah baktı ve “Çok güzel olmuşsun prensesim” dedi. O gün Elif’in içi ışıkla dolmuştu; babasının gözünde prenses olmak, dünyanın merkezi olmak gibiydi. Birkaç gün sonra Elif saçlarını topluyordu, o anda babası “Güzel mi oldun şimdi?” dedi ve Elif aynaya bakmak istemedi çünkü güzel olmasının ölçüsü babasının bakışlarıydı.
“Babam ne der?” “Babam beğenir mi?” sorularıyla yaşıyordu Elif. Babasına göre kötü bir seçim, gözünde değerini düşürecekti. Liseye giden genç bir kızdı artık. Gelecekte ne olmak istediğini düşünüyor, bir yandan da derslerinde başarılı olmak için elinden geleni yapıyor ama babasının takdirini alamıyordu. Çünkü her seferinde eleştiriliyordu. İlk sınavında 50 aldığı dersin ikinci sınavından 80 aldığında, aldığı düşük notun ne kadar eleştirildiğini tahmin edebilirsiniz. “Bu güzel bir not mu?” “Neden 100 değil?” 100 aldığı derse yorum olarak ise “Sadece derste başarılı olmak önemli değil, sporla da uğraşmalısın, benim derslerimde iyiydi, bir de 2-3 sporla uğraşırdım” duyduğu eleştirilerin en sık olanıydı.
Avukat olma hayali vardı Elif’in. Ancak babası karşı çıkıyordu. Sevdiği değil, para kazanacağı mesleği seçmesi gerektiği konusunda baskı yapıyordu. “Bana kimse yol göstermedi, ben doğruyu gösteriyorum,” “Avukatlıkta para yok, yazılımcı ya da bilgisayar mühendisi ol, zengin ol” cümlelerini sık sık duyuyordu. Ve istediğini yaparsa biliyordu ki babası o zaman sevecekti Elif’i. Çünkü babasının sevgisi şartlı sevgiydi. Bir gün Elif annesine fısıldadı: “Baba beni hiç sevmedi, değil mi?” Annesinin gözleri doldu, bir şey söyleyemedi, cevabı önemli değildi Elif için. Çünkü şartlı sevgi, her çocuk için olduğu gibi, sevgisizlik demekti.
Şimdilerde lise öğrencisi olan Elif’in, yetişkinlik döneminde seçmesi muhtemel üç farklı yol ve üç farklı Elif olacaktır:
- İnsanları sürekli memnun etmeye çalışan bir kadına dönüşmesi. Sessiz, uyumlu ancak “Ben ne istiyorum?” sorusunun cevabını bilmeyecek, başkalarının isteklerine hizmet edecek…
- Babasıyla tüm bağlarını koparacak, “Senin gibi olmayacağım!” öfkesi kimliğine yerleşecek, eleştirildiği zaman babasını görüyor gibi olacak, kopacak ama kurtulamayacak…
- Terapi desteği alacak, içindeki küçük Elif’i anlamaya çalışacak, birinin bakışıyla değil kendi iç sesiyle var olacak…
Narsist ebeveynler, çocuklarına ayna sunmazlar, onları kendi aynalarında kilitli bırakırlar…
Narsist Bir Ebeveyn Nedir?
Narsizm, bireyin kendini aşırı derecede önemsemesi, sürekli hayranlık duyulan ve onay ihtiyacı içinde olmasıyla karakterize edilen zor bir durumdur. İlişkileri yüzeysel, koşullu ve çıkar amaçlıdır. Narsist bir ebeveyn ile ilişki halinde olmak zorken, daha da zor olanı bir çocuğun narsist bir ebeveyn ile büyümeye çalışmasıdır. Bu durum, çocukta daha derin ve kalıcı izler bırakır.
Gerçek İlgiden Çok İmaj Yatırımı
Narsist ebeveynde empati yoktur. İlk sırada her zaman kendisi vardır. Bu durum, baba olsa bile değişmez. Bebeğin bakımına yardım edebilir, altını değiştirebilir, mamasını yedirebilir; ancak bu yardım, bebeğin fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını gidermek için değil, kendisi hakkında “iyi baba”, “mükemmel aile”, “eşine ne kadar yardımcı oluyor” gibi toplum önünde iyi bir imaj bırakmak ve bunu beslemek amacıyla yapılmaktadır.
Kendi çocuğunu idealleştirilmiş benliğinin bir uzantısı gibi görür. Bebeğinin varlığını kendi değerini yükselten bir yansıma gibi algılar. Bebeği ile ilgilenmek, bebeğin ihtiyacını gidermek için değil, “iyi, mükemmel baba” kimliğinin pekişmesi için önemlidir. Narsist ebeveyn, çocuğunu ayrı bir birey olarak değil, kendi ihtiyacına göre şekillenmesi gereken bir “nesne” olarak görür.
Ebeveyn-çocuk arasındaki sevgi, klasik baba ve çocuğun şartsız ilişkisinden çok uzaktır. Narsist bir ebeveynin çocuğu ile olan ilişkisi şartlı sevgiye dayanır. Sevgisinin ölçütü; çocuğunun başarısına, narsist ebeveyne itaatine ve çevresinden gelen övgülere göre değişir. Örneğin, sınavdan çok yüksek not aldığında: “Aferin, herkes senin ne kadar başarılı olduğunu anlatıyor” derken, istediği notu alamadıysa ya da zayıf not aldıysa küçümseyici bir tavır alır. “Tembelsin, ben tembel ve başarısız bir çocuk istemiyorum” gibi cümleleri, çocuğunun ne kadar üzüleceğini düşünmeden rahatça söyler. Çocuğu ile oyun oynarken bile yarış halindedir ya da aynı takımda bulunuyorlarsa da sabırsız ve eleştirel yaklaşır.
Ergenlik ve Kendilik Algısı Üzerindeki Etkiler
Bu durum, ergenlikte de artarak devam eder. Ergenlik dönemi, bireyin kendi kimliğini oluşturma çabasında olduğu, aileden duygusal olarak ayrışma girişimlerinin yoğunlaştığı bir dönemdir. Narsist bir ebeveyn için bu ayrışma tehdit olarak algılanır. Artık güç ve kontrol savaşları da devreye girmiştir. Ergenin fikirlerini, duygularını ya da farklılaşmasını reddeder. “Bana akıl mı veriyorsun?”, “Ne anlarsın?”, “Şımarıklıktan başka şey değil” gibi cümleleri rahatlıkla kullanır. Ergenlik dönemindeki erkek çocuğun, narsist bir ebeveyni varsa, baba-oğul rekabeti gelişir. Baba, oğlunu rakip olarak görmeye başlar ve oğlunun gördüğü takdirler, elde ettiği başarılar sebebiyle değersizleştirmeye çalışır, kıskanır ve oğlunun gölgesinde kalmak istemez. İster kız ister erkek çocuk olsun, narsist bir ebeveyn sürekli eleştirdiği, küçümsediği ya da başkalarıyla kıyaslama yaptığı için, kendilik algısı baltalanır. Hiçbir zaman iyi olmadığı söylendiği için özgüven sorunları olan, depresyonda veya sürekli onay arayışı olan bir birey haline gelir.
Yetişkinlikte Ortaya Çıkan Sonuçlar
Yetişkinlik döneminde ise iki uçta olunan özelliklere sahip olunur; ya hep ya hiçlik yansıması oluşur. Ya aşırı mükemmeliyetçi ya da özdeğersiz olur, bir şey yapamayacağına inanır ve denemek bile istemez. İlişkilerinde uyum sorunu yaşarlar; ya aşırı uyumlu olurlar, kendi tercihlerini dile getirmezler ya da sürekli çatışır ve sadece kendi istediğinin olması konusunda baskıcı olurlar.
Dünyaya gelen çocuğun ebeveynleriyle büyümeye ihtiyacı vardır; bir ebeveyn olmaması oldukça travmatik bir durumdur. Ancak narsist bir ebeveynin etkisiyle özgüveni düşük, ilişkilerinde çatışmacı ya da sürekli ezilen, anksiyetesi ve daha birçok soruna gebe olan çocuklar yetiştirmek, ebeveynsiz büyümekten çok daha travmatik olur. Bu, kişiden kişiye ve bakış açısına göre değişebilen bir durumdur elbette. Bazı insanlar “Ebeveyn olmayacağına, kötü bile olsa bir ebeveyni olsun” derken, çocuğuna sürekli zarar veren bir ebeveyn olacağına hiç çocuk sahibi olmasınlar ya da onlardan uzak dursunlar gibi farklı bakış açıları bulunur.