Bilgi arttıkça içgüdülerimiz azaldı. Çocuklarımızı korumaya çalışırken, farkında olmadan kaygıyı öğretiyoruz. Peki, bu döngüyü nasıl fark eder, nasıl kırarız?
Günümüz ebeveyni her zamankinden daha bilinçli.
Ama aynı zamanda her zamankinden daha gergin.
Artık çocuk yetiştirmek bir içgüdü değil, bir performans alanı gibi yaşanıyor. Her davranış, her tepki, her karar “doğru mu yaptım?” süzgecinden geçiyor. Bu sorgulama, niyet olarak iyi görünse de ebeveynin zihninde kronik bir gerginlik yaratıyor ve o gerginlik çocuklara kelimelerden çok önce geçiyor.
Bilimsel makalelere, ebeveynlik kitaplarına, uzman görüşlerine kolayca ulaşabiliyoruz; ancak bu erişim imkânı kimi zaman içsel seslerimizi bastırıp “doğru” olanı yapma baskısına dönüşüyor. Her “doğru” seçimin, aslında yeni bir kaygı alanı yarattığı bir çağdayız.
Hatalardan öğrenmek yerine, hatasız görünmeye çalışıyoruz. Oysa çocuğun duygusal dayanıklılığı, bizim hatalarla nasıl başa çıktığımızı gördükleriyle oluşuyor (Sroufe, 2005).
Kaygı bulaşıcı bir duygudur.
Ve çoğu zaman çocukların kaygısının kaynağı, ebeveynin görünmez endişeleridir.
Mükemmel ebeveyn olma isteği çocuğu korumak için değil belirsizliğe tahammül edemediğimiz için doğar. Her şeyin planlı, kontrollü, risksiz olmasını isteriz ancak çocukluk doğası gereği dağınıktır. Gürültülüdür. Tutarsızdır. Bu dağınıklığı düzenlemeye çalışırken, onların doğal keşif alanını daraltırız.
Bizim tonumuz, duruşumuz, detaylara verdiğimiz anlam, çocuklarımızın iç dünyasına geçer. Örneğin bir çocuğun düştüğünde hemen “dikkat et, bir şey oldu mu?” ile karşılaşması, düşüşün doğal bir öğrenme alanı olduğunu görmesine izin vermez. Bu küçük anlar “kontrol edemediğim şey tehlikelidir” mesajını taşır.
Donald Winnicott’un dediği gibi “Çocuğa mükemmel bir anne değil, gerçek bir anne gerekir.” Gerçek olan hatasıyla, sessizliğiyle, duraksamasıyla da orada olabilen anne-baba figürüdür (Winnicott, 1953).
Ama çağımızın ebeveyn idealinden bunun görünmesi zordur çünkü mükemmellik, kontrol altında olmakla ilişkilendirilmektedir.
Kaygının Kökeni: Küçük Anların Büyük Etkisi
Bir çocuğun kaygılı hale gelmesi genellikle şu küçük anlarla başlar:
• Her düşüşünde “dikkat et” diyen bir ses,
• Küçük bir başarısızlıkta hemen müdahale eden bir el,
• “Üzülmesin” diye bastırılan bir duygu.
Bunların hiçbiri kötü niyetli değildir elbet ancak hepsi aynı mesajı verir:
“Hayat tehlikelidir, hata kaldırmaz.”
Zamanla çocuk kendi duygularına güvenmeyi değil, ebeveynin tepkisini tahmin etmeyi öğrenir. İşte kaygı tam orada başlar; kendi iç sesini değil de dış sesleri dinlemeye başladığı yerde.
Bu öğrenme döngüsü sadece çocukla sınırlı değildir. Çoğu zaman ebeveynin kendi çocukluğundan taşınır. “Üzülmesin” diyerek çocuğunu koruyan bir anne, aslında bir zamanlar kendi üzüntüsünde yalnız bırakılmış bir çocuktur. Farkındalık, bu zincirin kırıldığı noktadır. Çünkü kaygının en sessiz biçimi, geçmişteki yaraların ebeveynlik diline sızmasıdır.
Ne Yapılabilir?
1️- Her duruma müdahale etmek yerine bazen sadece izlemek yeter.
Bir şey kırıldığında, bir plan bozulduğunda, bir duygu taşınca hemen düzeltmeye çalışmak yerine “Şu an ne hissediyorsun?” diye sormak çocuğun duygusunu taşıyabilme becerisini güçlendirir.
Araştırmalar, duygusal regülasyonun ebeveynin tepkisel tutumuna değil birlikte geçirilen “tanık olunan” anlara bağlı olduğunu gösteriyor (Gottman, 1997).
2️- Ebeveynliğin doğası belirsizliktir.
Bir cümlenin, bir sessizliğin, bir gülüşün etkisi bile önceden hesaplanamaz.
Belirsizliği risk olarak görmek yerine ilişkinin canlılığı olarak görebilmek ebeveynin kaygısını hafifletir. Bu çocuğa da sessiz bir mesaj verir:
“Hayat her zaman öngörülebilir olmasa da ben buradayım.”
3️- Çocukların duygusal pusulası ebeveynin tonudur.
Ne söylendiğinden çok, nasıl söylendiğini duyarlar.
Bu yüzden bazen kendimizle konuşmak gerekir;
“Ben şu an çocuğum için mi endişeleniyorum, yoksa kendi yetersizlik hissim için mi?”
Bu sorunun cevabı, ebeveynliğin içsel olgunlaşma noktasıdır.
4️- Önleyici farkındalık:
Amaç kaygıyı ortadan kaldırmak değildir elbet; tanımaya çalışmak gerekir.
Çocuklar ebeveynin kaygısına odaklanmaz, onun kaygıyla kurduğu ilişkiye bakarlar.
Kendini fark eden ebeveyn, çocuğuna da duyguların yönetilmesi gereken düşmanlar değil dinlenmesi gereken sinyaller olduğunu öğretir.
5️- Çocuğun “Hata yapabilirim ama sevgi bitmez” mesajını içselleştirmesi, özgüvenin çekirdeğidir.
Bu da özenle seçilmiş düzen yerine esneyebilen bir ilişkiyle mümkündür.
Bir ilişkide en güvenli alan, duyguların bastırılmadığı alandır.
Ebeveynlik çocuğu şekillendirme ya da yönetme değildir; birlikte dönüşme sürecidir.
Ve en gerçek haliniz, kontrolü elden bırakıp “buradayım” diyebildiğiniz anlarda ortaya çıkar.
Çünkü çocuklar mükemmel ebeveynlere değil, varlığı hissedilen ebeveynlere güvenirler.
Belki de iyi ebeveynlik hiçbir zaman tam emin olamadığımız ama her defasında içtenlikle denediğimiz halimizdir.
Kaynakça
-
Gottman, J. (1997). Raising an Emotionally Intelligent Child. Simon & Schuster.
-
Sroufe, L. A. (2005). Attachment and Development: A Prospective, Longitudinal Study from Birth to Adulthood. Attachment & Human Development, 7(4), 349–367.
-
Winnicott, D. W. (1953). Transitional Objects and Transitional Phenomena. International Journal of Psychoanalysis, 34, 89–97.


