İnsan hayatı boyunca birçok karar verir. Ancak bu kararlar bizim kararlarımız mı? Yoksa bize diretilen bir dünyada mı yaşıyoruz, çevremizin belirlediği rotada mı sürükleniyoruz? Çoğumuz kendi hayatımızı yaşadığımızı sanırken aslında başkalarının beklentilerini karşılamaya, bizden istenileni yapmaya çalışırız.
Toplumun Bizden Beklediği Roller
Doğduğumuzdan itibaren bizden istenen, beklenen roller belki bizim üstümüzden gerçekleştirilmesi beklenen hayaller vardır. İyi bir çocuk olmak, iyi bir öğrenci olmak, iyi bir meslek sahibi olmak, evlenmek, çocuk sahibi olmak… Liste uzayıp gider. Bu beklentiler ailemizden gelebilir, çevremizden gelebilir, bazen de toplumun genel kalıplarından gelebilir. Ailesinin baskısıyla doktor olan ama aslında tutkuyla dans bağlı birini düşünelim. Bu hayatta herkes onun başarılarını konuşurken aslında onun yaptığı işin onu tatmin etmemesi, onun içinde bir boşluk yaratması beklenilen bir son mudur? Sorumuzun cevabı aslında evet. Çünkü gerçekten olmak istediği kişi değil, başkalarının istediği hayatı yaşıyor ve içindeki boşluğu dolduramıyor. Bu durum aslında sadece meslek seçimi demek değil, o kişinin sosyal ilişkileri demek, o kişinin çevresi demek, o kişinin yaşam tarzını oluşturması demek. Sürekli istemese de aynı ortamlarda olması o kişinin düşünce yapısını bile etkilemekte. “Çevremdekileri hayal kırıklığına uğratmamalıyım” diye düşünerek yaşar. Bu akıntıya kapılıp yaşarken kendimize şu soruyu sormalıyız: Kendim için mi yaşıyorum yoksa başkaları için mi?
Başkalarının Beklentileriyle Yaşamak Neden Tehlikeli?
Başkalarının hayatını yaşamak, zamanla içsel bir huzursuzluk yaratır. Çünkü gerçek benliğimiz zamanla kaybolur ve kendimizi yok olmuş hissederiz. Bunun birkaç sonucu olabilir:
- Mutsuzluk ve tatminsizlik: Herkes başarılı olduğunuzu düşünür ama siz derinlerde bir eksiklik hissedersiniz.
- Özgüven kaybı: Sürekli başkalarının onayını arayan biri, kendi kararlarına güvenemez hale gelir.
- Kimlik karmaşası: “Gerçekten ne istiyorum?” sorusuna net bir cevap veremez, kim olduğunuzu unutabilirsiniz.
Ve bu düzen sizi o kadar içine çeker ki bazen ne yapmak istediğinizi unutursunuz. Ve bir zaman hatırladığınızda artık her şey için çok geç olabilir.
Kendi Olmayı Seçmek ile Başla!
Kendi hayatını yaşamak cesaret ister. Çünkü bu bazen eleştirilmeyi, bazen yalnız kalmayı, kendi sorumluluklarını kendin üstlenmek demektir. Ama bunu yapmazsan gerçekten “sen” olamazsın ve gerçekten “sen” olmaya başladığında hayatın anlam kazanmaya başlar ve hayattan zevk almaya başlarsın. Peki, bunu nasıl başarabilirsin?
- Öncelikle kendini tanı: Ne istiyorsun? Seni ne mutlu ediyor? Nelerden zevk alıyorsun?
- Başkalarının beklentilerinden bağımsız düşün: Senin için önemli olan onların ne düşündüğü değil, senin nasıl hissettiğin.
- Kendi kararlarını al: Küçük kararlarla başla. Giydiğin kıyafetlerden, dinlediğin müziğe kadar kendini ifade etmeye çalış. Yavaş yavaş kararlarını büyütürsün.
- Hayır demeyi öğren: İnsanları mutlu etmek için istemediğin şeylere “evet” deme.
- Korkularınla yüzleş: Değişim korkutucudur ama büyümek için kendin olmak için buna ihtiyacın var.
Gerçekten Kendi Hayatını Yaşıyor musun?
Bu hayatta kendi hikâyemizi kendimiz yazmalıyız. Başkalarının bize dayattığı hayatı yaşamamalıyız. Başkalarının yönlendirdiği yolda sürüklenmek mi, yoksa cesaretle kendi kimliğimizi bulmak mı? Bugün kendine şu soruları sorarak başlayabilirsin:
- Şu an yaptığım şeyleri gerçekten ben mi seçtim, yoksa başkalarının istekleri mi beni buraya getirdi?
- Hayatımı baştan kurma şansım olsaydı, gerçekten şu an yaptığım şeyleri yapar mıydım?
- Beni ne mutlu ediyor ve bunun peşinden gitmeye cesaretim var mı?
Unutma, bir başkasının hayalini yaşamak için bu hayata gelmedin.
Ve tek bir hayatın var, bunu sen, sen olarak yaşamalısın!