Çarşamba, Ekim 15, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kurtarıcı Rolü: Neden Hep Yaralı Olanı Seçiyoruz?

Kurtarmak, sevilmenin başka bir yolu

Bazı insanlar için sevilmek, “görülmek” değil “gerekli olmak” anlamına gelir. Bu kişiler, ilişkilerinde çoğunlukla yardıma muhtaç, travmatik geçmişe sahip, duygusal olarak kırılmış partnerleri seçerler. Bu durum yüzeyde bir fedakârlık gibi görünse de psikodinamik açıdan bakıldığında derin bir tekrarın sonucudur: kişi, geçmişte çözemediği bir ilişki örüntüsünü yeniden sahnelemektedir.

Freud’un tekrar zorlantısı (repetition compulsion) kavramı, bireyin bilinçdışı biçimde travmatik yaşantıyı farklı kişiler üzerinden tekrar etme eğilimini açıklar. Çocuklukta kurtaramadığı, iyileştiremediği bir ebeveynin, kardeşin ya da kendi küçük benliğinin yerine geçen bu “yaralı öteki” figürü, yetişkinlikte kişinin yeniden karşısına çıkar. Bu sefer kurtarırsa, geçmişteki çaresizliği telafi edecektir — ya da öyle sanır.

Bu döngü, sevginin bir tür görev haline gelmesine yol açar. Kişi sevilmek için değil, işe yarar olmak için vardır. Bu nedenle partnerin iyileşmesi paradoksal biçimde tehdittir; çünkü kurtarılacak biri kalmazsa ilişki anlamsızlaşır. İşte bu ilişki döngüsü, kişinin içsel dünyasındaki eksikliklerle doğrudan bağlantılıdır.

Kurtarıcı rolünün kökeni: çocuklukta üstlenilen yetişkinlik

Birçok kurtarıcı, çocuklukta erken olgunlaşmak zorunda kalmış bireylerdir. Ebeveynlerinden biri depresif, alkol bağımlısı ya da duygusal olarak yetersizse, çocuk “duygusal ebeveyn” rolüne geçer. Bu olgu psikolojide parentifikasyon olarak tanımlanır. Aile içinde rol karmaşası derin yaşanmıştır.

Parentifiye çocuk, kendi ihtiyaçlarını bastırarak ebeveyninin duygusal ihtiyaçlarını karşılamayı öğrenir. Bu mekanizma bir çocuk için, zayıf görünen ebeveyni çabayla tekrar güçlü hale getirme yoluyla güvenli alanı tekrar inşa edip hayatta kalmayı sağlar. Ancak yetişkinlikte duygusal bir kalıba dönüşür. Kişi, içsel olarak ancak bir başkasının acısına iyi geldiğinde anlamlı hisseder. Çünkü artık sevmenin-sevilmenin dili budur.

Fairbairn’ın nesne ilişkileri kuramında ifade ettiği gibi, çocuk “kötü nesneye” bağlı kalır çünkü o nesne, aynı zamanda sevginin de kaynağıdır. Yetişkin olduğunda da benzer nesnelere — yani duygusal olarak ulaşılmaz, yaralı kişilere — yönelir.

Bu dinamikte kurtarıcı rolü bir fedakârlık değil, ilişkisel bir savunma biçimidir. Kişi, kendi değersizlik hissiyle baş edebilmek için “iyileştirici” konumuna yerleşir. Böylece hem güçlü hem de vazgeçilmez hisseder; ama bu güç, temelde bir çaresizlikten doğmuştur.

Kurtarmanın karanlık yüzü: narsisistik doyum ve kontrol

Kurtarıcı rolü yalnızca şefkatli bir eylem değildir; içinde çoğu zaman narsisistik bir yan da taşır. Birini iyileştirme arzusu, “güçlü ve iyi” olma fantezisini besler. Bu fantezi, kişinin kendi kırılgan benliğini savunma biçimidir.

Psikanalist Heinz Kohut, narsisistik kişiliğin temelinde “kendilik nesnesi” ihtiyacının doyurulmamış olmasına dikkat çeker. Kurtarıcı, başkasını kurtararak kendi büyüklenmeci (grandiyöz) benliğini güçlendirir; o kişi aracılığıyla kendisini bütün ve anlamlı hisseder. Bu nedenle karşısındaki kişi iyileştiğinde, kurtarıcının kimlik zemini sarsılır.

İlişkide görünürde empati vardır; ama bu empati, sınırları ihlal eden bir tür simbiyotik birleşme halini alabilir. Kurtarıcı, “senin acını ben taşırım” diyerek hem kontrol alanı yaratır hem de kendi varoluşunu güvenceye alır. Oysa gerçek empati, karşımızdakini değiştirmek değil, onun deneyimine tanıklık edebilmektir.

Kurtarıcı dinamiklerin sürdüğü ilişkilerde iki taraf da büyüyemez: biri sürekli kurtarıcı kalır, diğeri sürekli kurtarılmayı bekler. Böylece ilişki, iki olgun yetişkinin karşılaşması olmaktan çıkar; bir çocuk–ebeveyn döngüsüne dönüşür.

Psikodinamik çözülme: kurtarmaktan tanıklığa

Kurtarıcı rolünden çıkmanın yolu, kurtarmaya çalıştığımız kişiyi değil, içimizde kurtarılmayı bekleyen çocuğu fark etmektir. Psikodinamik terapi, bu farkındalığı mümkün kılar. Terapide kişi, kurtarıcı rolünün ardındaki bilinçdışı ihtiyaçları — görülme, sevilme, onaylanma arzularını — anlamlandırır.

Bu süreçte kişi şunu öğrenir: başkalarını kurtarmak, kendi değersizlik hissini bastırmanın bir yolu olmuştur. Fakat gerçek onarım, dışarıda değil içeridedir.

Winnicott’un deyimiyle, kişi kendi “gerçek benliğini” buldukça başkalarıyla daha az işlevsel, daha çok duygusal ilişkiler kurabilir. Artık kurtarmak değil, tanıklık etmek yeterlidir. Bu farkındalıkla kişi ilişkilerinde daha gerçek bir sevgi biçimine yer açar. Çünkü sevgi, birinin acısını taşımak değil, onun acısına dayanabilmektir. Kurtarıcılığın yerini alan bu dayanma kapasitesi, bireyin psikolojik olgunlaşmasının da göstergesidir.

Sonuç: sevgi mi görev mi?

Kurtarıcı rolü, görünüşte şefkatin en yüce biçimi gibidir; ama aslında çocuklukta öğrenilmiş bir hayatta kalma biçimidir. Bir başkasını iyileştirme arzusu, geçmişte iyileşmemiş yanlarımızın fısıltısıdır. Kurtarıcılığı bırakmak, sevgisiz kalmak değildir — kendi sınırlarını tanımayı, sevgiyi güç yerine dengeyle yaşamayı öğrenmektir.

Belki de en derin iyileşme, birini kurtarmaya çalışmadan yanında kalabildiğimizde başlar. Çünkü bazen en büyük sevgi eylemi, hiçbir şey yapmadan “orada olabilmektir.”

Kaynakça

  • Freud, S. (1920). Beyond the Pleasure Principle.

  • Fairbairn, W. R. D. (1952). Psychoanalytic Studies of the Personality.

  • Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development.

  • Kohut, H. (1971). The Analysis of the Self.

  • Winnicott, D. W. (1960). Ego Distortion in Terms of True and False Self.

Tuana Bayraktar
Tuana Bayraktar
Tuana Bayraktar, klinik psikolog ve yazar olarak seanslarında ve akademik çalışmalarında geniş bir deneyime sahiptir. Lisans süreci boyunca çeşitli kliniklerde staj yapmış, ek eğitimler alan Tuana, özellikle çocuk merkezli oyun terapisi, ergenlerle iletişim, travma terapisi, kişilik örgütlenmeleri ve psikodinamik terapi ekolü üzerine uzmanlaşmış ve deneyimlenmeye devam etmektedir. Ulusal ve Uluslararası platformlarda akademik çalışmaları bulunan Tuana, aynı zamanda dijital mecralarda düzenli olarak psikoloji üzerine yazılar kaleme almaktadır. Psikolojiyi herkes için anlaşılır bir hale getirerek bireylerin öz değerlendirme ve yardım arayışlarını teşvik etmeyi misyon edinmiş olan yazar, içerik üretmeye devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar