Pazartesi, Kasım 10, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Konuşmadan Anlaşmak: Söz Dışı İletişim ve Duygusal Uyum

Yanında oturduğumuz biri, gözlerini kaçırmadan sadece varlığıyla, orada olarak yanındakini duyabilir. Bazen bir arkadaş, hiçbir şey söylemeden yek diğerinin ne hissettiğini fark ediverir. Beden, bakış ve ses tonunun kurduğu bu görünmez bağ, insanın en eski iletişim biçimidir. Bilinçten önce, dilden önce gelir; çünkü insan, önce duyumsayarak anlaşır.

Duygusal Uyumun Ritmi ve Çocukluktan Taşınan Sessizlik

Duygusal uyum, ya da başka bir tanımla, birbirinin duygusal tonuna ayarlanabilme kapasitesi (attunement) ruhsal sağlığın sessiz koruyucularından biridir. Herkesin içinde bir anlamda bir “ritim” vardır; kalbin, nefesin, duyguların ritmi. Bir başkası bu ritme kasıtlı olarak olmasa da uyumlandığında, kişi kendini anlaşılmış hisseder. Ama ritim tutmazsa, uzaklaşma ve nihayetinde yabancılık kendini göstermeye başlar. Aynı odada oturup birbirine dokunamayan, aynı cümlede iki ayrı anlam taşıyan ilişkiler böyle başlar: biri hızlanır, diğeri donar. Biri kalkıp gitmeyi öncelerken, yek diğeri oturmakta ısrar eder olur.

Günümüzde kelimelerle hiç olmadığımız kadar yakın ve iç içeyiz, ama duygusal olarak hiç olmadığı kadar da uzak. Sosyal medya konuşmalarında, profesyonel ortamlarda, hatta terapide bile… Sözcükler artıyor ama bir yandan teması taşıyan o ince frekans kayboluyor. Çünkü karşımızdakini duymak çoğu zaman, ne söylediğine değil, nasıl söylediğine kulak vermeyi gerektirir. Ses tonunun dalgalanışını, bakışın yönünü, omuzların bir anda kasılmasını… Hız ve akış buna alan bırakmıyor. Halbuki iletişimin önemli bir kısmı, bu küçük işaretlerde yaşar. Ve bu sinyallerin bakılmadığı yerde yalnızlık büyür.

Birçok kişi, çocukluğunda yeterince “duyulmamış” olmanın sessiz izlerini taşır. Bir çocuk, annesinin sesindeki tınıdan, babasının yüzündeki gerginlikten dünyanın güvenli mi tehlikeli mi olduğunu öğrenir. Eğer ebeveyn kendi içsel fırtınasında kaybolmuşsa, çocuk sessizce kendi ritmini bastırır. Kendi duygularını “fazla” ya da “gereksiz” sayar. Böylece duygusal uyumlanmanın eksikliği, ilerleyen yıllarda ilişkilerde anlaşılmama hissi olarak geri döner. “Kimse beni gerçekten görmüyor,” derken aslında, “Kimse benim ritmime dokunmuyor,” da diyor oluruz.

Terapide Sessiz Temas ve Sözsüz Güvenin Dili

Terapötik ilişkide bu görünmez alanın önemi daha da belirgindir. Bir terapistin danışanına gerçekten uyumlanması, onun sözcüklerinin ardındaki duygusal melodiyi duymasıyla mümkündür. Bu, teknik bir beceriden çok, duygusal varoluşla ilgilidir. Çünkü bazı cümlelerin içinde bir çocuk ağlar, bazı sessizliklerin içinde bir suçluluk nefes alır. Terapist, kelimeleri değil bu içsel titreşimi yakaladığında “iyileştirici temas” başlar. Bu temas, sözcüklerle açıklanmaz; sadece hissedilir. Ve bazen, danışanın ilk kez “anlaşıldığını” hissettiği o an, yıllardır bastırdığı bir gözyaşının kendiliğinden akmasına yol açar.

Sözsüz iletişim aynı zamanda ilişkilerin sınırlarını da belirler. Biriyle arandaki mesafeyi, onun yüzüne bakmadan bile hissedersin. Bir bakış fazla uzun sürerse, rahatsız olursun; fazla kısa olursa, reddedildiğini hissedersin. Bedenlerin arasındaki görünmez ayar, ilişkisel güvenin göstergesidir. Bu yüzden bazı insanlar odada sessizce oturabilirken bile birbirine yakın hisseder; bazıları ise konuşa konuşa bir türlü birbirine ulaşamaz.

Sessizliğin Duygusal Yankısı: Birlikte Kalabilmenin Ritmi

Modern hayat, bu sessiz frekansları bozan bir gürültü üretiyor. Hızlı konuşuyor, hızlı yanıt veriyoruz. Telefonlar, ekranlar, mesajlar… Hepsi dili çoğaltıp iletişimi adeta bir bombardıman haline getirirken bir yandan ritmden yoksundur. Gerçek duygusal temas ise yavaşlığa ve dalgalanmaya da bir alan ister. Karşındakinin yüzündeki ifadeyi anlamak için durmayı, kelimeleri sindirmeyi, sessizliği tehdit değil davet olarak görmeyi… Çünkü sessizlik, kaçış değil, birlikte kalabilmenin biçimidir. İki kişi aynı sessizliği paylaşabiliyorsa, o ilişkinin temeli sağlamdır.

Duygusal uyum, bir tür içsel aynalama işlevi de görür. Karşındaki senin duygunu tam olarak tekrarlamaz, ama yankısını verir. Böylece kendini tanımaya başlarsın. Birinin seni hissettiğini hissettiğinde, sen de kendini hissedersin. Bu, insanın psikolojik varoluşunu şekillendiren en temel deneyimdir. Ve bu deneyim, ne kadar erken yaşta eksik kalmışsa, yetişkinlikte o kadar büyük bir özlem haline gelir.

Ruh sağlığı, çoğu zaman büyük değişimlerden değil, bu küçük yankıların onarılmasından geçer. Bir terapistin, dostun ya da sevdiğin birinin seninle aynı duygusal frekansta bulunması, “anlaşıldım” duygusunu yeniden kurar. Bu duygu, travmanın bıraktığı donukluğu çözer. Çünkü insan, kendi sesinin yankısını bir başkasında duyduğunda yeniden canlı hisseder.

Belki de bu yüzden bazı insanlar “iyi dinleyiciler”in yanında huzur bulur. Aslında iyi dinleyici, söyleneni değil, hissedileni duyan kişidir. Sözsüz iletişimin değeri, apaçık dile getirilmeyen ya da bir sebeple getirilemeyende gizlidir. Ne söylediğimiz kadar, neyi nasıl taşıdığımız ve ilettiğimiz de önemlidir. Duygusal uyum, sözcüklerle değil, varlıkla ve orada olarak kurulabilir.

Ve sonunda, belki de ruhsal iyileşmenin en sade tanımı budur: biriyle aynı anda nefes alabilmek. Konuşmadan da anlaşmak mümkündür; bir başka deyişle o ritmi tutturabilmek, yeter ki o sessizliği duymayı hatırlayalım.

Mustafa Burak Arabacı
Mustafa Burak Arabacı
2016 yılında Ege Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünden mezun oldum. Lisans eğitimim süresince kazandığım teorik bilgi birikimini, Gaziemir Belediyesi Kadın Danışma Merkezi’nde altı ay süren bir staj programı ile sahada uygulama fırsatı buldum. Ardından askerlik görevimi Nusaybin/Mardin’de yedek subay olarak, psikolojik danışmanlık hizmeti vererek tamamladım. Meslek hayatım boyunca özel aile danışma merkezleri, anaokulları ve sivil toplum kuruluşlarında psikolojik danışman, aile danışmanı ve okul psikolojik danışmanı olarak çalıştım. Bu süreçte farklı yaş grupları ve ihtiyaç alanlarıyla çalışma deneyimi edinme fırsatım oldu. Aile Danışmanlığı, Çocuk Merkezli Oyun Terapisi ve Masterson Yaklaşımlı Psikanalitik Psikoterapi alanlarında uzun soluklu eğitim ve süpervizyon süreçlerinden geçtim. 2021-2024 yılları arasında International Masterson Institute (New York) tarafından düzenlenen “Kendilik Bozukluklarının Psikanalitik Psikoterapisi” programını tamamladım ve süpervizyonlarımı İngilizce yürüttüm. Halen yetişkin, ergen ve çocuklara yönelik bireysel psikolojik danışmanlık/terapi, aile danışmanlığı ve oyun terapisi hizmetleri sunuyorum. Bu hizmetleri hem Türkçe hem İngilizce olarak sürdürüyorum. Psikanalitik kuramlar çalışmalarımın temelini oluşturuyor; aynı zamanda felsefi düşünceden de beslenerek derinlikli bir terapi yaklaşımı geliştirmeye önem veriyorum. İzmir Demokrasi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık yüksek lisans programına devam etmekteyim. Aynı zamanda Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği üyesiyim. 2022 yılından bu yana dernek aracılığıyla yürütülen YAŞAMHAK projesi kapsamında ev içi şiddet mağdurlarına gönüllü psikolojik danışmanlık desteği sunuyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar