Her Farklılık Bir Hastalık mıdır?
Her farklılık bir hastalık mıdır, yoksa insan doğasının renklerinden biri mi?
İnsan kişiliği, bir tablo gibi binlerce renkten, tonlardan ve dokulardan oluşur. Kimi insan detaycı, kimi dışadönük, kimisi ise içe kapanıktır. Bu farklılıklar, kişiliğin zenginliğini oluşturur.
Ancak bu renklerden bazıları zamanla baskın hale gelir, bireyin yaşam alanını daraltır ve acıya neden olur. İşte o noktada psikoloji devreye girer:
“Bu artık bir kişilik özelliği olmaktan çıkıp kişilik bozukluğu haline mi geldi?” sorusu, hem uzmanlar hem de toplum için giderek daha karmaşık hale gelmiştir.
Kişilik: Bizi Biz Yapan Kalıplar
Kişilik, bireyin dünyayı algılama, düşünme, hissetme ve davranma biçimlerinin bütünüdür.
Genetik eğilimler, çocukluk yaşantıları, aile dinamikleri ve kültürel çevre, kişiliğin temel taşlarını oluşturur. Her birey, kendine özgü bir duygu, düşünce ve davranış örüntüsüyle hayata katılır.
Bu örüntüler çoğu zaman tutarlıdır; örneğin bazı insanlar doğası gereği düzenli, bazıları spontane, bazıları daha çekingen olabilir. Bu farklılıklar, kişiliğin sağlıklı çeşitliliğini temsil eder.
Kişilik Özelliklerinden Bozukluğa Giden Yol
Bir kişilik özelliğinin “bozukluk” olarak tanımlanabilmesi için yalnızca farklı olması yetmez.
Temel ölçüt; bu özelliğin bireyin yaşam işlevselliğini bozması, ilişkilerinde kalıcı sıkıntılar yaratması ve kişinin yoğun bir içsel sıkıntı yaşamasıdır.
Örneğin;
-
Mükemmeliyetçilik, bir kişilik özelliğidir. Ancak bu özellik, kişinin sürekli kendini yetersiz hissetmesine, hata yapmaktan korkarak hiçbir işi tamamlayamamasına yol açıyorsa, artık “obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu” düzeyine yaklaşılmış olabilir.
-
Aynı şekilde, özgüveni yüksek olmak sağlıklı bir durumdur; fakat kişi kendisini başkalarından üstün görüp empati kuramaz hale geldiğinde, “narsisistik kişilik yapılanması” gündeme gelebilir.
Buradaki temel fark, özelliğin esnekliği ve uyum kapasitesidir.
Sağlıklı kişilik özellikleri duruma göre şekil alabilir, değişime uyum sağlayabilir.
Bozuklukta ise örüntü katıdır; birey farklı durumlara uyum sağlayamaz, hep aynı kalıplarla hareket eder.
Toplumun Etiketleme Eğilimi: “Herkes Biraz Narsisist mi?”
Son yıllarda kişilik bozuklukları terimleri, popüler kültürün diline yerleşti.
Sosyal medyada “narsisist sevgili”, “borderline arkadaş”, “antisosyal patron” gibi tanımlamalara sıkça rastlanıyor.
Bu etiketlemeler bazen farkındalık yaratmakla birlikte, çoğu zaman yüzeysel genellemelere dönüşüyor.
Her benmerkezci davranışın narsisistik kişilik bozukluğu, her ani duygu değişiminin borderline bozukluk olarak adlandırılması; hem bilimin sınırlarını bulanıklaştırıyor hem de insan ilişkilerinde empatiyi zedeliyor.
Unutulmamalıdır ki, kişilik bozukluğu bir kalıp değil, süreklilik gösteren bir örüntüdür.
Her bireyde zaman zaman narsisistik, obsesif veya bağımlı eğilimler görülebilir.
Fakat bu eğilimler bireyin tüm yaşamını ele geçirmediği sürece, bunlar bozukluk değil, kişilik çeşitliliğinin bir parçasıdır.
Köklerde Ne Var? Gelişimsel ve Çevresel Etkenler
Kişilik bozukluklarının oluşumunda genetik eğilimler kadar erken dönem yaşantılar da belirleyici olur.
Çocuklukta tutarsız ebeveynlik, duygusal ihmal, aşırı eleştirel veya aşırı koruyucu tutumlar, kişilik yapılanmasını etkiler.
Kendisini sürekli yetersiz hisseden bir çocuk, ileride aşırı kontrolcü ya da bağımlı bir kişilik geliştirebilir.
Sevgiyle otorite arasındaki dengesizlikler, kişilik özelliklerini katılaştırır ve bireyin içsel esnekliğini azaltır.
Yani kişilik bozuklukları bir anda ortaya çıkmaz; yaşam boyu şekillenen kırılgan örüntülerin bir sonucu olarak karşımıza çıkar.
Tanı mı, Etiket mi?
Klinik düzeyde tanı koymak, yalnızca yetkin ruh sağlığı profesyonellerinin yapabileceği bir iştir.
DSM-5 gibi tanı sistemleri, kişilik bozukluklarını belirli ölçütlerle tanımlar; ancak bu ölçütler bile çoğu zaman gri alanlar içerir.
Bir kişiyi “kişilik bozukluğu var” diye etiketlemek, onun kimliğini sabitlemek anlamına gelir.
Oysa psikoterapi, bireyin değişme potansiyeline dayanır.
Doğru olan, kişiyi bir tanının içine hapsetmek değil; onun hangi örüntülerde zorlandığını anlamak ve bu örüntülere esneklik kazandırmaktır.
Psikoterapi: Katı Kalıplara Esneklik Kazandırmak
Kişilik bozukluklarının tedavisinde amaç, kişiyi “normalleştirmek” değil, işlevsel hale getirmektir.
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), Şema Terapi ve Diyalektik Davranış Terapisi (DBT) gibi yaklaşımlar; bireyin otomatik düşüncelerini, duygusal tepkilerini ve ilişkisel kalıplarını fark etmesine yardımcı olur.
Zamanla kişi, “Ben hep böyleyim.” inancının aslında değiştirilebilir olduğunu fark eder.
İşte bu farkındalık, kişilik özelliği ile kişilik bozukluğu arasındaki çizgiyi belirginleştiren en güçlü adımdır.
Sonuç: Çizgi Değil, Bir Spektrum
Kişilik, siyah ve beyazdan değil; sayısız gri tondan oluşur.
Bir özelliğin bozukluk haline gelip gelmediğini belirleyen şey; yoğunluğu, sürekliliği ve işlevselliği bozma derecesidir.
Her birey, potansiyel olarak kişilik bozukluğu eğilimleri taşıyabilir; ancak bu eğilimlerin farkında olmak ve onları yönetebilmek, sağlıklı kişiliğin göstergesidir.
Sonuçta mesele “bozuk” olup olmamak değil; kendimizi, kalıplarımızı ve sınırlarımızı fark edip onlarla barış içinde yaşayabilmektir.


