İnsan ilişkileri… Kurması zor, yıkması ise bir o kadar kolay. Sevmek, sevilmek, hoşlanmak, gurur duymak, hayran olmak hepsi de insan ilişkilerimizin eşsiz parçaları. Peki üzmek, üzülmek, hayal kırıklığı, yetersizlik? Bunlar da insan ilişkilerimizin kaçmak isteyip de asla kaçamadığımız parçaları değil mi?
“Beni üzmeyeceğine söz ver.”
“O beni hiç kırmaz.”
Peki böyle bir şey mümkün müdür? Hiç üzülmediğiniz ve kırılmadığınız ilişkiler gerçek midir? Her ilişki bir dünyayı temsil eder tıpkı her insanın bir dünyayı temsil etmesi gibi. Her birimiz gibi eşsiz ve kendi içinde düzeni olan birer dünya. Hiç grip olmadığımız, bedenimizin hiç hasar almadığı bir dünyanın mümkün olmadığı gibi üzülmediğimiz ve kırılmadığımız bir ilişki de mümkün değildir.
Her şey kendimizi koruma içgüdüsüyle başlar aslında. Nasıl ki bir yola çıkmadan yolda başımıza gelebilecek riskler için arabanın kontrollerini ihmal etmeyip önlem alıyorsak, ilişki içerisinde de sözler istemek kendimizi güvence altına almak içindir. Çünkü korkarız. Çünkü yaşayacağımız birçok fiziksel zararın tedavisi vardır ama ruhun aldığı zararın tedavisi henüz bizlerin hâkim olduğu bir konu değildir. Yani grip olunca bitki çayı içeriz, vitamin olarak meyveleri tercih eder, üstesinden gelemeyince hastaneye gideriz. Ruhumuz zarar gördüğünde ne içmeliyiz, ne yemeliyiz veya nereye gitmeliyiz?
Ruhumuzun aldığı zararın tedavisi psikolojinin bilimsel yanına daha yakındır ve bizler de henüz onunla tanışmaya hazır hissetmeyiz çoğunlukla. Bu yüzden korktuğumuz şeyler başımıza gelmesin diye de kendimizce önlemler alır, güvenceler isteriz. Fakat insan ilişkilerimizin fiziksel dünyaya ait olmayan yanı da burada başlar. İmzalanmış bir kontrat, üstüne konuşulmuş ve anlaşılmış bir sözleşme gibi değildir ilişkilerimiz. Daha çok “kaybolan eşyalarınızdan müessesemiz sorumlu değildir” ile biten bir bilgilendirme yazısıdır. Kaybolan eşyalarınız için söz hakkınız bulunmaz ve bunu göze alarak devam edersiniz veya hiç başlamazsınız.
Peki ne yapmalı? Bu korkuyu nasıl yenmeliyiz? Korkuların üstesinden gelmenin en yaygın yolu o korkuya maruz bırakılmaktır. Ama bu korkuyu yenmek zorunda da değiliz esasında.
Aslında yapmamız gereken tek şey tüm duygularımızla bir barış sağlamak. Üzüntü, korku, hayal kırıklığı, öfke… Hepsi de tıpkı mutluluk, sevgi, huzur, umut gibi ruhumuzun bütününü oluşturur. Bu bir ekip çalışmasıdır ve ruhumuzun dengede olmasını sağlar.
Tıpkı Yin-Yang felsefesi gibi. Yin-Yang felsefesinin önceliği denge ve uyum sağlamaktır.
Yin ve Yang, tüm karşıtların hayatta kalabilmemiz için uyum içinde yaşaması gerektiğini savunur. Bu karşıtların, iyi ya da kötü olarak birbirlerine karşı sıralanmadıklarını; aksine, Yin ve Yang’ın birbirini tamamlayıcı olduğunu söyler (Çınar, 2023, s. 277). Duygularımızı da birbirleri için tamamlayıcı olarak görerek, her duyguyu hakkını vererek sağlıklı bir şekilde yaşamamız önemlidir.
Kısacası korkularımızı normalleştirmeliyiz. Korkusuz yaşamamızın da dengemizi bozacağını ve bunun bize bir yararının olmayacağını kabul etmeliyiz. Önemsizleştirmeden, kaçmadan, çekinmeden korkmalıyız, üzülmeliyiz ve de ağlamalıyız. Hepsi yapboza benzeyen ruhlarımızın önemli parçalarıdır.
Sonuç olarak kimseye onu üzmeyeceğimize dair sözler veremeyeceğimiz gibi kimseden de bu sözü talep edemeyiz çünkü bunlar tutabileceğimiz gerçekçi sözler değildir. Birine verilen değer kırgınlık ve üzüntüyü de beraberinde getirir. Sevdiğimiz insanlara kırılırız; sadece onlar için en derin duygularımızı besleriz. Geri dönülmez bir kırgınlığı önlemek için ise sınırlarımızı kullanabiliriz ama bu da sadece hasarı en aza indirmek için yapabileceğimiz bir hamledir.
Yani tüm insan ilişkilerimiz için:
“Sayın yolcularımız, ilişkinize hoş geldiniz! Güvenliğiniz için korkularınızı geri planda tutmayı, kırmızı çizgilerinizi gözünüzün önünde ayırmamayı ve emniyet kemerlerinizi bağlamayı unutmayın. Herhangi bir kaza anında geç olmadan yanınızda bulunan ‘ayrılmak istiyorum’ butonuna basmayı da unutmayınız.
Keyifli yolculuklar dileriz.”
Kaynakça
Çınar, U. (2023). Feng Shui felsefesi ve ergonomi ilişkisi.
S. Sarıbaş (Ed.), Küreselleşen dünyada sosyal bilimler (s. 271–282) içinde. Duvar Yayınları.


