Pazar, Kasım 9, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kaygıyı Elinizle Besliyor Olabilir misiniz?

Günlük hayat akışı içerisinde birçok farklı duyguyu deneyimleyebilmekteyiz. Ancak bir ruh sağlığı çalışanı olarak gözlemlediğim kadarıyla herkesin üzerinde fazlası ile odaklı olduğu bir duygu mevcut. “Kaygı.” Herkes son zamanlarda bu hissi tarif ediyor ve betimliyor. Peki gerçekten kaygı kavramını doğru anlıyor ve tanıyor muyuz? Gelin bu konuya bir de beraber bakalım.

Temeline baktığımızda kaygı aslında öfke, sevinç, korku gibi anlık hissedilen bir duygudan ziyade daha karmaşık dinamiklere sahip bir duygudur. Bilişsel, bedensel ve duygusal bileşenleri de barındıran bir olgudan bahsetmek çok daha doğru olacaktır diye düşünüyorum. Aslında en basit tarifi ile belirgin olmayan, henüz gerçekleşmemiş ve muhtelif bir tehdit durumuna karşı verilen içsel bir alarm reaksiyonudur demek çok da yanlış olmayacaktır.

Diğer yandan bu duyguyu deneyimleyen kişinin bilinçdışına dair de birden fazla anlamı içermektedir. Psikodinamik psikoterapi perspektifi ile ele alındığında kaygı için genellikle bastırılmış dürtüler ve içsel çatışmaların bir araya gelerek ortaya koyduğu bir ürün olduğu ifade edilebilmektedir.

Bu kısma kadar aktardıklarımdan da anlayacağınız üzere kaygı durumu yalnızca dış dünyada olup bitenlere karşı hissedilen bir duygu değil; aynı zamanda kişinin içsel dünyasının açtığı bir tür alarm mekanizmasıdır.

Peki. Kaygıyı biraz dinledik, anladık ve tanıdık. Şimdi de sizlerle birlikte kaygı bozukluğu olan kişilerin farkında olmadan yaptığı ve aynı zamanda yine farkında olmadan günlük yaşam içindeki bazı yanlış rutinlerini sürdürerek kaygıyı besledikleri muhtemel senaryoları konuşalım.

Doktor İnternet

Aslında toplumda internete doktor muamelesi yapan kişilerin sayısı azımsanamayacak kadar çoktur. “Kalbimde çarpıntı başladı. Hemen bir internete yazayım.” Bu ve bunun gibi herhangi bir semptom karşısında sergilenen “doktor internet” eylemleri anlık bir rahatlama sunuyor gibi dursa da siz farkında olmadan sizi sürekli olarak tetikte tutmaya sebep olur.

Sosyallikten Kaçış

“Zaten pek de halim yok” gibi düşünceler doğrultusunda sosyal ortamlardan ve sosyal etkileşimlerden kaçınma halinden bahsediyorum. Unutmayın ki kaygı yalnızlığı pek sever. Çünkü bu şekilde kontrolü ele alması çok daha kolay olacaktır. Çünkü yalnız iken zihninizde çok daha fazla düşüncenin yankılanması mümkün kılınmış olur.

Anahtar-Kilit Konusu

Kişilerin istemediği ve baş etmekte zorlandıkları duygular karşısında en çok o duyguya sebebiyet veren olgulara odaklanıldığını gözlemliyorum. Ancak göz ardı edilen durumlardan birisi de ruh sağlığınıza olumlu katkı sağlamak için yalnızca düşünce sistemi ve olayları değerlendirme biçiminize odaklanmak maalesef ki tek başına yetersiz kalır.

Çünkü bu bölümün başlığında da değindiğim gibi bir tür “anahtar-kilit” uyumundan bahsetmek istiyorum sizlere. Danışanlarım ile gerçekleştirdiğim seanslarımda, sunum yaptığım seminerlerde ve stajyer öğrenciler ile yaptığımız eğitim toplantılarında da hep vurguladığım bir konu var:
Beden ve ruh iç içedir. Anahtar kilit uyumu gibi.

Yani konuyu şöyle derinleştirebiliriz: Bedeninize iyi gelebilecek bir şey yapmanız, aynı zamanda ruhunuza da iyi gelecektir. Ya da ruhsal sağlığınıza kötü bir etkisi olabilecek bir durum yaşamanız ilerleyen safhalarda bedensel sağlığınıza da sirayet edebilmektedir.

Birkaç alternatif örnek ile detaylandıralım.
Mesela bir kişi psikiyatri hekiminin ve terapistinin her açıdan geribildirimlerini hassasiyet ile uyguluyor. İlaçlarını ihtiyatlı bir şekilde alıyor. Ancak günde altı fincan kahve tüketiyor. Bu noktada ister istemez kaygı ile alakalı belirli semptomlarının sürmeye devam etmesinin yolunu açmış oluyor.

Bir diğer örnek olarak bazı kişiler günlük yaşam döngüsü içerisinde uyku dengesi bağlamında oldukça özensiz davranabiliyor. Sağlıksız ve kalitesiz geçen bir uykudan uyanıp yeni güne başlamak çok da avantajlı olmayacaktır. Avantajı bir kenara bırakalım bu senaryoda işlevsellik açısından da oldukça düşük bir gün ortaya çıkacaktır. Bu durumun kronikleşmesi hali ise kişinin hissettiği kaygı halinin de paralelinde kronikleşmesi ile sonuçlanabilmektedir.

Madem uykudan bahsettik. Bununla alakalı hatalı davranış türlerinden bahsederek devam edelim. Birçok kişi uyumadan önce yatağa girdiğinde uzun bir müddet boyunca sosyal medyada vakit geçiriyor. Uyku ve istirahat haline geçmeye hazırlanırken zihni sürekli uyaran ve bilgi akışına maruz bırakmak sizce uyku kalitenize nasıl bir etki yapar?

Ya da bazı kişiler uyanır uyanmaz ilk eylem olarak telefonuna gelen bildirimlere bakıyor ya da sosyal medyadan gelen beğenilerini kontrol ediyor. Zihin o an zaten yeterince hassas bir pozisyonda iken farkında olmadan yeni başlayan günün ilk dakikalarında kaygı düzeyinizi tetikliyor ve alarm durumuna geçiyor olabilir misiniz?

Efe Barkın Seyfeli
Efe Barkın Seyfeli
Lisans eğitimimi 2019 yılında Nişantaşı Üniversitesi psikoloji bölümünde tamamladıktan hemen sonra İstanbul Aydın üniversitesinde klinik psikoloji tezli yüksek lisans programına kabul aldım. Bu süreç içinde danışan görmeye ve mesleğimi icra etmeye başladım. Yüksek lisans sürecimde ‘Yetişkinlerde Madde Bağımlılığı ile Çocukluk çağı Travmaları ve Bağlanma Stilleri Arasındaki İlişki’ konulu tezim oy birliği ile kabul edildi. Tez sürecinde ‘Uluslararası Sürdürülebilirlik İçin Sosyal Bilimler Kongresi’ bünyesinde kongre sunumu ve bildiri özetleri kitabında çalışma yayını çıkarttım. Daha sonrasında yüksek lisans tezimden, Bağımlılık Dergisi’nde yayınlanan makalemi çıkarttım. 2021 yılında yüksek lisansımı onur derecesi ile tamamladım. Aynı yıl Türk Silahlı Kuvvetlerinde Rdm subayı olarak yurtdışı görevinde bulundum. Görevimi tamamladıktan sonra Balıklı Rum hastanesinde 1,5 yıl süre ile çalıştım. Şu anda özel kliniklerde faaliyetlerimi sürdürmekteyim. Dinamik ekolle çalışmaktayım. Aynı zamanda EMDR terapisi uygulayıcısıyım. Yetişkin danışanlarla çalışmaktayım.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar