Yeme bozukluklarının yaygınlığı her geçen gün artıyor.
Araştırmalara göre özellikle genç kadınlar arasında son yirmi yılda bu artış oldukça belirgin.
Peki neden? Tüm bunların arkasında ne var? Hangi faktörler bu artışı körüklüyor?
Örneğin, 1990’ların sonundan 2000’lerin başına kadar süren “heroin chic” akımı ve aşırı zayıflık trendi, anoreksiya nervoza vakalarının artışında büyük rol oynamıştır.
Anoreksiya nervoza, kişinin kendi vücut ağırlığını aşırı kontrol etme çabası, kilo almaktan yoğun korku duyması ve bozulmuş beden algısıyla karakterize ciddi bir yeme bozukluğudur.
Zayıflığın Estetize Edildiği Dönem: 2000’ler
2000’lerin başında düşük bel pantolonlar, popüler ünlülerin aşırı zayıf görünümleri, podyumlarda açlık sınırında yürüyen mankenler ve Kate Moss’un o meşhur sözü:
“Hiçbir şeyin tadı, zayıf olmak kadar güzel değil.”
Bu söylem ve görseller, genç kadınlar başta olmak üzere toplumu derinden etkiledi.
O dönem birçok kişi, dönemin güzellik algısına uymak uğruna kendini aç bıraktı.
Veriler, anoreksiya vakalarındaki artışın medya ile doğrudan ilişkili olduğunu göstermektedir.
Yeni Çağda Yeni Maskeler: Clean Girl Estetiği
Günümüzde medya başka bir yüzle karşımıza çıkıyor.
Artık odak zayıflık değil, temizlik ve düzen kisvesi altında yeniden şekillenen “ideal beden”.
Sosyal medyada birkaç dakikalık bir gezinti bile, karşımıza hemen “clean girl” akımını çıkarıyor.
Bu akım sadece görünüşe değil, kişinin yaşam tarzına da dokunuyor.
Minimal makyaj, düzgün topuz saçlar, düzenli spor yapan, “temiz” beslenen, zayıf ve sade bireyler…
Bu görüntüler, başarı ve güzelliğin ölçütü haline getiriliyor.
Toksik pozitifliğe varan bu trend, “nasıl yaşamalıyız” sorusuna bile kalıp cevaplar sunuyor.
Genç bireylerin bundan etkilenmemesi neredeyse imkânsız hale geliyor.
Mükemmellik Vaadi Altında Normalleşen Baskı
Ekranı biraz daha kaydırdığınızda karşınıza “fitness influencer”ları çıkıyor.
Herkes için geçerliymiş gibi sunulan katı diyet planları, takviye kullanımı, protein barlar…
Hepsinin verdiği mesaj çok net:
“Sen de benim gibi olabilirsin.”
Profesyonel ışık, rötuş ve filtrelerin arkasındaki gerçek görünmez kalıyor.
Bu görsellerin sürekli tekrar edilmesi, izleyicide “ben de böyle olmalıyım” düşüncesini besliyor.
Biraz daha kaydırın: Bu defa “3 ayda 30 kilo” vadeden detoks ve “sağlıklı beslenme” içerikleriyle karşılaşırsınız.
Mesaj açıktır:
“Ancak sağlıklı beslenirsen verimli, başarılı ve değerli olursun.”
Ve ekran kapanır ama bu içerikler ertesi gün tekrar önümüze gelir.
Zamanla verimlilik, değer ve özsaygı, bireyin ne yediğiyle tanımlanmaya başlar.
Yeni Nesil Yeme Bozukluğu: Ortoreksiya Nervosa
Sağlıklı beslenme elbette faydalıdır.
Ancak kişi, değerini yalnızca “temizlik” ve “düzen” kavramlarıyla ölçmeye başladığında tablo değişir.
Bu noktada, çağımıza özgü bir yeme bozukluğu devreye girer: Ortoreksiya nervoza.
Bratman ve Knight (2000) tarafından tanımlanan ortoreksiya nervoza, sağlıklı beslenmeye yönelik patolojik bir takıntıdır.
Henüz resmi bir tanı kategorisi olmasa da, yapılan araştırmalar bu durumun klinik önemini vurgulamaktadır.
Bu bireyler, “temiz” olmayan gıdalardan yoğun kaygı duyar, sosyal ilişkilerini kısıtlar ve yaşam kaliteleri ciddi biçimde bozulur.
Çoğu zaman farkına bile varmadan “sağlık” maskesi altında yeni bir yeme bozukluğuna teslim olunur.
Sosyal Medya, Kontrol ve Mükemmeliyetçilik
Son yıllarda yapılan araştırmalar, ortoreksiya nervozanın mükemmeliyetçilik, obsesif-kompulsif eğilimler ve kontrol ihtiyacıyla güçlü biçimde ilişkili olduğunu göstermektedir.
Bu bozukluk, özellikle sosyal medyayı yoğun kullanan genç yetişkinlerde daha sık görülür (Turner & Lefevre, 2017).
2000’lerde anoreksiya nervoza “zayıflık” idealiyle beslenirken, bugün ortoreksiya nervoza “sağlık” ve “optimizasyon” kültürüyle maskelenmiştir.
Toplum olarak bu yeme bozukluğunu sağlık adı altında normalleştiriyor, hatta övüyoruz.
Bir Aynaya Bakmak: Gerçekten Sağlıklı mıyız?
Belki de kendimize şu soruları sormalıyız:
-
Son yediğimiz öğünden sonra doyum mu hissettik, yoksa suçluluk mu?
-
Yemeği düşünmek ne kadar zamanımızı alıyor?
-
Sosyal ortamlarda “yanlış” bir şey yemekten korkuyor muyuz?
Eğer bu sorular rahatsızlık uyandırıyorsa, durup düşünmenin zamanı gelmiştir.
Ortoreksiya nervoza sessizce yayılır, çünkü sağlıklı olma maskesi altında saklanır.
O maskeyi fark etmek, gerektiğinde profesyonel destek almak, bu çağın en önemli öz-bakım pratiklerinden biri olmalıdır.
Gerçek Sağlık: Özgürlükle Başlar
Sağlık, bir hedef değil; özgürleştirici bir yaşam biçimi olmalıdır.
Bedenimizle barış içinde olmak, onun ihtiyaçlarını duymak, bazen “temiz olmayan” yiyecekler yemeyi bile kabul etmektir.
Çünkü ruh sağlığı, beden sağlığı kadar önemlidir.
Ve en önemlisi:
“Yediğimiz şeyler bizi tanımlamaz.”
Değerimiz, ne kadar “temiz beslendiğimizle” ölçülmez.
Sağlıklı olma çabası bir takıntıya dönüştüğünde, belki de en sağlıklı şey mükemmel olma baskısından kurtulmaktır.
Kaynakça
-
American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (5th ed.). Arlington, VA: American Psychiatric Publishing.
-
Bratman, S., & Knight, D. (2000). Health Food Junkies: Orthorexia Nervosa: Overcoming the Obsession with Healthful Eating. New York: Broadway Books.
-
Strahler, J. (2021). The Dark Side of Healthy Eating: Links between Orthorexic Eating and Mental Health. Nutrients, 13(1), 59.
-
Turner, P. G., & Lefevre, C. E. (2017). Instagram use is linked to increased symptoms of orthorexia nervosa. Eating and Weight Disorders, 22(2), 277–284.


