Bana iyileşmek nedir diye sorsalar kendi gerçekliğiyle tanışıp, onu şefkatle idrak ve kabul etmek derim. Beraber büyüdüğüm insanlar, havasını soluduğum kültürel atmosfer, bedenim, duygulanımım, duygularımın ne kadar farkında olduğum ve belki de hayat için en elzem olan zorluklarla mücadele ederken nasıl bir yol izliyorum? Esnekliğimi koruyabiliyor muyum? Yoksa haddinden fazla farkında olmadan katılaşıyor muyum? Her bir bileşenin farkına varmak, hissetmek, düşüncelerin üzerine derinleşmek, her birini sarıp sarmalamak ve sonrasında yaşamın içerisinde dönüşümlerini izlemek.
“Bu haftaki yazımda biraz, kendimizi kabul sürecinden bahsetmek istiyorum. Adı sıklıkla anılan bir kavram: kabul.” Psikoloji perspektifinde kabul, sanılanın aksine pasif ya da edilgen bir tutum değil; bilakis, daha derin ve farkındalığa dayalı bir içsel duruşu ifade eder. Başka bir deyişle, bireyin kendi duygu, düşünce ve yaşamsal olayları değiştirmeye ya da yargılamaya çalışmadan, olanı olduğu gibi en gerçek haliyle fark edebilmesi ve bu farkındalıkla yaşamından bir şey eksiltmeden yoluna devam edebilme halidir.
Kabul pek çok psikolojik kuramda farklı, ama benzer şekillerde tasvir edilir. Örneğin psikodinamik yaklaşımda kabul, bastırılan ya da inkâr edilen duyguların yüzeye çıkmasına ve kişinin bunlarla temasa geçmesine izin verir. Bu farkındalık, savunmaların ötesinde bir içgörü ve dönüşüm süreci başlatır. Varoluşçu psikolojiye göre ise kabul, bireyin yaşamın kaçınılmaz gerçeklerini (ölüm, yalnızlık, özgürlük, anlamsızlık) inkâr etmek yerine onlarla yüzleşmesi ve bu gerçeklerle bir yaşam anlamı inşa etme cesaretini göstermesiyle ilgilidir.
Kabulün Hayata Entegrasyonu
Pekâlâ, söz edildiği kadar kabulü hayatımıza entegre edebilmek kolay mıdır? Elbette değildir. Teoride bu kadar anlamlı ve sade görünen kabul, yaşamın içerisinde pratik ederken aslında çok zorlandığımız psikolojik becerilerden biridir.
“Teslimiyet, çeşitli literatürlerde ve pratiklerde farklı biçimlerde ele alınan çok yönlü bir kavramdır. Ancak Sufi psikoloji literatüründe teslimiyet, insanın yalnızca bilişsel değil, aynı zamanda ruhsal bir varlık olduğunu esas alan bir anlayışla değerlendirilir. Bu bağlamda teslimiyet, yaşamın doğal akışına direnmek yerine ona izin vermeyi içeren sade fakat derinlikli bir bilgelik biçimi olarak görülür. Gündelik yaşamın beraberinde getirdiği kaygılar bireyi zaman zaman yaşam amacından ve kişisel hedeflerinden uzaklaştırabilmektedir. Bununla birlikte, mevcut ve olağan akışa karşı sürdürülen direnç, uzun vadede bireyin daha derin bir çıkmaza sürüklenmesine neden olabilmektedir.”
Teslimiyetin Psikolojik Boyutu
Teslimiyet, yaşamın sunduğu acı, engel ve sıkıntılara karşı gelişen bir duyarsızlık biçimi değildir; bilakis, bu deneyimlere karşı sürekli bir direnç göstermemeyi ve fakat olanların varoluşumuzun akışından geçmesine izin verebilme kapasitesidir. Çünkü yaşananlar, ne ilk kez tecrübe edilen ne de son kez yaşanacak olan olgulardır.
İnsan, varoluşunun özünde, daima bir şeyleri oldurma, biçimlendirme ve dünyaya müdahil olma yönelimi taşır. Bu son derece anlaşılır ve belirli bir ölçüde ise tolere edilebilir bir durumdur. Teslimiyet, yalnızca bireyin kendi sınır ve iradesini kabul etmesi değil, aynı zamanda kendisini aşan bir iradeye güven duyabilme halidir.
Psikolojik Savunma ve İyileşme Süreci
Bireyin yaşam sürecinde kendi içsel ve dışsal kaynaklarıyla geliştirdiği psikolojik savunma ve baş etme stratejileri çoğu zaman yeterli gelmemekte; kişi, görünür ya da görünmez pek çok stres etkenine ve psikolojik tehdide açık hale gelebilmektedir.
Literatürde yapılan çalışmalar, inanç geliştirebilen ve teslimiyet gösterebilen bireylerin, yaşamın getirdiği olumsuzluklar karşısında daha yüksek düzeyde metanet sergilediklerini ve psikolojik esneklik açısından belirgin bir avantaj elde ettiklerini ortaya koymaktadır.
Teslimiyet kavramının psikoloji literatüründe pek çok açılımı mevcuttur. Klinik psikoloji literatüründe teslimiyet kavramı, bireyin stres, kaygı ve yaşam zorlukları karşısında geliştirdiği başa çıkma mekanizmaları ve uyum süreçleri bağlamında ele alınmaktadır. Bu perspektifte teslimiyet, pasif bir kabullenme değil; kişinin kendi sınırlarını ve yaşam koşullarını fark ederek, yaşanan olumsuzluklara uyum sağlama ve psikolojik esnekliğini koruyarak işlevsel yanıtlar geliştirme kapasitesi olarak değerlendirilir.
Bu bağlamda teslimiyet, insan ruhunun iyimserliğini koruma ve sürdürmede güçlü ve belirleyici bir rol üstlenmektedir. Travma sonrası iyileşme süreçlerinde de kabul ve teslimiyetin, ruh sağlığı açısından bireye bilinç düzeyinde derin bir destek sunduğu görülmektedir.
Bana iyileşmek nedir diye sorsalar kendi gerçekliğiyle tanışıp, onu şefkatle idrak ve kabul etmek derim. Beraber büyüdüğüm insanlar, havasını soluduğum kültürel atmosfer, bedenim, duygulanımım, duygularımın ne kadar farkında olduğum ve belki de hayat için en elzem olan zorluklarla mücadele ederken nasıl bir yol izliyorum? Esnekliğimi koruyabiliyor muyum? Yoksa haddinden fazla farkında olmadan katılaşıyor muyum? Her bir bileşenin farkına varmak, hissetmek, düşüncelerin üzerine derinleşmek, her birini sarıp sarmalamak ve sonrasında yaşamın içerisinde dönüşümlerini izlemek.
“Bu haftaki yazımda biraz, kendimizi kabul sürecinden bahsetmek istiyorum. Adı sıklıkla anılan bir kavram: kabul.” Psikoloji perspektifinde kabul, sanılanın aksine pasif ya da edilgen bir tutum değil; bilakis, daha derin ve farkındalığa dayalı bir içsel duruşu ifade eder. Başka bir deyişle, bireyin kendi duygu, düşünce ve yaşamsal olayları değiştirmeye ya da yargılamaya çalışmadan, olanı olduğu gibi en gerçek haliyle fark edebilmesi ve bu farkındalıkla yaşamından bir şey eksiltmeden yoluna devam edebilme halidir.
Kabul pek çok psikolojik kuramda farklı, ama benzer şekillerde tasvir edilir. Örneğin psikodinamik yaklaşımda kabul, bastırılan ya da inkâr edilen duyguların yüzeye çıkmasına ve kişinin bunlarla temasa geçmesine izin verir. Bu farkındalık, savunmaların ötesinde bir içgörü ve dönüşüm süreci başlatır. Varoluşçu psikolojiye göre ise kabul, bireyin yaşamın kaçınılmaz gerçeklerini (ölüm, yalnızlık, özgürlük, anlamsızlık) inkâr etmek yerine onlarla yüzleşmesi ve bu gerçeklerle bir yaşam anlamı inşa etme cesaretini göstermesiyle ilgilidir.
Kabulün Hayata Entegrasyonu
Pekâlâ, söz edildiği kadar kabulü hayatımıza entegre edebilmek kolay mıdır? Elbette değildir. Teoride bu kadar anlamlı ve sade görünen kabul, yaşamın içerisinde pratik ederken aslında çok zorlandığımız psikolojik becerilerden biridir.
“Teslimiyet, çeşitli literatürlerde ve pratiklerde farklı biçimlerde ele alınan çok yönlü bir kavramdır. Ancak Sufi psikoloji literatüründe teslimiyet, insanın yalnızca bilişsel değil, aynı zamanda ruhsal bir varlık olduğunu esas alan bir anlayışla değerlendirilir. Bu bağlamda teslimiyet, yaşamın doğal akışına direnmek yerine ona izin vermeyi içeren sade fakat derinlikli bir bilgelik biçimi olarak görülür. Gündelik yaşamın beraberinde getirdiği kaygılar bireyi zaman zaman yaşam amacından ve kişisel hedeflerinden uzaklaştırabilmektedir. Bununla birlikte, mevcut ve olağan akışa karşı sürdürülen direnç, uzun vadede bireyin daha derin bir çıkmaza sürüklenmesine neden olabilmektedir.”
Teslimiyetin Psikolojik Boyutu
Teslimiyet, yaşamın sunduğu acı, engel ve sıkıntılara karşı gelişen bir duyarsızlık biçimi değildir; bilakis, bu deneyimlere karşı sürekli bir direnç göstermemeyi ve fakat olanların varoluşumuzun akışından geçmesine izin verebilme kapasitesidir. Çünkü yaşananlar, ne ilk kez tecrübe edilen ne de son kez yaşanacak olan olgulardır.
İnsan, varoluşunun özünde, daima bir şeyleri oldurma, biçimlendirme ve dünyaya müdahil olma yönelimi taşır. Bu son derece anlaşılır ve belirli bir ölçüde ise tolere edilebilir bir durumdur. Teslimiyet, yalnızca bireyin kendi sınır ve iradesini kabul etmesi değil, aynı zamanda kendisini aşan bir iradeye güven duyabilme halidir.
Psikolojik Savunma ve İyileşme Süreci
Bireyin yaşam sürecinde kendi içsel ve dışsal kaynaklarıyla geliştirdiği psikolojik savunma ve baş etme stratejileri çoğu zaman yeterli gelmemekte; kişi, görünür ya da görünmez pek çok stres etkenine ve psikolojik tehdide açık hale gelebilmektedir.
Literatürde yapılan çalışmalar, inanç geliştirebilen ve teslimiyet gösterebilen bireylerin, yaşamın getirdiği olumsuzluklar karşısında daha yüksek düzeyde metanet sergilediklerini ve psikolojik esneklik açısından belirgin bir avantaj elde ettiklerini ortaya koymaktadır.
Teslimiyet kavramının psikoloji literatüründe pek çok açılımı mevcuttur. Klinik psikoloji literatüründe teslimiyet kavramı, bireyin stres, kaygı ve yaşam zorlukları karşısında geliştirdiği başa çıkma mekanizmaları ve uyum süreçleri bağlamında ele alınmaktadır. Bu perspektifte teslimiyet, pasif bir kabullenme değil; kişinin kendi sınırlarını ve yaşam koşullarını fark ederek, yaşanan olumsuzluklara uyum sağlama ve psikolojik esnekliğini koruyarak işlevsel yanıtlar geliştirme kapasitesi olarak değerlendirilir.
Bu bağlamda teslimiyet, insan ruhunun iyimserliğini koruma ve sürdürmede güçlü ve belirleyici bir rol üstlenmektedir. Travma sonrası iyileşme süreçlerinde de kabul ve teslimiyetin, ruh sağlığı açısından bireye bilinç düzeyinde derin bir destek sunduğu görülmektedir.


