Günaydın! Gözlerini açtın, saniyeler içerisinde nerede olduğunu anladın. Neden uyanman gerektiğini anladın. Yani düşünmeye başladın. Düşünceler gün içerisinde bize eşlik eder, yaşadıklarımıza bağlı olarak değişir. Bazen bir tepki olarak, bir çıkarım olarak gelirler. Peki hepsi bize mi ait?
Bu Düşünce Senin mi Yoksa Sana Gelen Bir Düşünce mi?
Geçtiğimiz ay bir konuşma sırasında “Elimi attığım an yapamayacağım ya da yine beceremeyeceğim düşüncesi aklıma geliyor, bu da beni korkuttuğu için bir şey yapamıyorum.” dediğimde teyzemin bana “Bu düşünce senin mi yoksa sana gelen bir düşünce mi?” demesi bir aydınlanma yaşamama sebep olmuştu.
Zihnindeki birbirine dolaşık iplerin ait olduğu yumaklarını bulmak ve o yumaklardan çok güzel patikler çıkarmak kendisinin doğasında olmasından dolayı duyduklarım beni şaşırtmamıştı ama kesinlikle daha fazla açıklamaya ihtiyacım vardı. Devamında bana bir şeyin aklımda olması bana ait olduğu anlamına gelmediğini söylemesi birçok şeyin zihnimde oturmasını sağladı.
Gerçek Hayatta Her Düşüncesini Doğru Bulmadığımız İnsanların Sesleri Zihnimizde Diye Dinlememiz mi Gerekiyor?
Birçok insanla tanışıyoruz. Bazen hayatımızda bıraktıkları iz bir anıdan fazlası oluyor. Zihin içinde kalan düşünce şekilleri, bazı tutumları bizde kalıyor. Ailemizin bizi büyütürken düşünme sistemimizin bir parçası olması da kaçınılmaz olmakta.
Gerçek hayatta her dediklerini uygulamadığımız, ne dese doğru kabul etmediğimiz insanların sesleri zihnimizde diye dinlememiz mi gerekiyor? Cevabı tabi ki hayır olan bu soruya hayatımızın neredeyse her alanında dinlemeyerek evet diyoruz aslında.
Yeni bir hobiye başladığımızda nasıl olsa en iyisi olamayacağımızı, bırakmamız gerektiğini düşünüp bıraktığımızda ebeveynlerimizin bir şey yapacak en iyisi olmamız gerektiğine dair düşüncelerini hayata geçirmiş oluyoruz. Muhtemelen kendilerinin gerçek hayatta birçok kez bu ve benzer fikirlerine deli gibi karşı çıktık.
Doğru Koşmadan Da Sizi Yakalar
Bu bize “gelen” düşünceler yalnızca bir bireye değil topluma da ait olabilir. Düşünelim: Belli bir yaşınıza kadar yapmayı planladığınız her şey sizin mi yoksa topluma ait hırslar mı? En iyi notlar, otuzunuza kadar evlenmiş olma isteği gerçekten size mi ait?
Gerçekten istediklerimizin mi peşinden koşuyoruz? Bunları sorgulamak rahatsız edici olabilir, yıllardır size ait olduğunu düşündüklerinizin üzerinizde yük olduğunu kabul etmek zordur. Ancak doğru koşmadan da sizi yakalar.
Bir Durum ile İlgili Aklınıza İlk Gelen Düşünmeye Şartlandıklarınızla, Sonrasında Aklınıza Gelen İse Olduğunuz Kişiyle Alakalı Olabilir
Toplumun düşünmemiz gerekenlere dair çizdiği çerçeve birçok noktada bizi etkileyebilir. Duyduğunuz bir haberle ilgili düşündüğünüz ilk şey sizi kendinizle ilgili kötü hissettirebilir.
Belki bir feminist olmanıza rağmen ilk düşünceniz cinsiyetçiydi, ırkçı insanlara karşı olmanıza rağmen bir olayı stereotipik bir şekilde değerlendirdiniz. Sonra bunun doğru olmadığını, yanlış düşündüğünüzü fark edip kendinize kızdınız. Ancak belki de durum zihninizden geçen ilk şeyin sizin düşünceniz değil size gelen bir düşünce olmasıdır.
Bu düşünce sosyal medyada gördüğüm bir içeriği hatırlattı: “Bir durum ile ilgili aklınıza ilk gelen düşünmeye şartlandıklarınızla, sonrasında aklınıza gelen ise olduğunuz kişiyle alakalıdır.”
Belki de bu iki düşünce bağlanabilir. İlk düşündüklerimiz bize gelen, sonrasında düşündüklerimiz ise bize ait düşüncelerdir. Bu durum kendi üzerimize daha az gitmemizi sağlayabilir. Bu dünyada iyi bir insan olmak zor ancak belki de sandığımızdan daha iyi insanlarız. Bizi biz yapan çabalarımızdır belki.
Kaynağını Bulmak Sorunu Çözer mi?
Bu düşüncelerin geldiği yerleri bilsek de çözüm o kadar kolay olmayabilir. Çünkü ses yine kafamızda, düşünce yine kendini duyurmaya devam eder. Fark etmek sesi kesmez ki.
Kaynağını bulmak sorunu çözer mi? İnanışlarınızın çocukluk yaşantılarınızdan geldiğini fark etmek anlamanızı sağlasa da birden bırakır mıyız inanmayı? “Kesin benden bıktı. Beni terk edecek.” düşüncesinin eski sevgilinizin davranışlarından kaynaklandığını öğrenmek yok edecek mi içinizdeki hissi? Azaltabilir belki. Ama düşünceler hala orada.
Orada olduklarını fark etme adımını, varlıklarını kabullenip onlara birlikte yaşama ancak etkisinde kalmama adımı takip etmeli. Size ait olsun ya da olmasın, bir düşünceyi yalnızca düşünce olarak bırakmak ve gücünü elinden almak gerekir belki de.
Örnekle düşünelim: Bir işe başladığımızda iyi olmak zorunda olduğumuz düşüncesinin aslında bize gelen bir düşünce olduğunu gördük. Fark etmek düşüncenin hemen gitmesi ile sonuçlanmayabilir. Ancak o düşünceyi kovmak için güçlü bir silaha dönüşür.
Kovmak ise içimizin tamamen rahat olduğu bir durum mudur? Ne yazık ki ilk birkaç seferde yeni hobilerimizde, yaptığımız sunumlarda, teslim ettiğimiz ödevlerde düşünce bizi takip edebilir. Kovunca hemen gitmek yerine sesini duyurmaya çalışabilir. Zihnimizden gitse de duygularımızda kalabilir. Ancak zamanla, biz savaştıkça sesi kısılıp yok olması kaçınılmaz bir durumdur.
Bu süre düşüncenin ağırlığı ve benimsediğimiz süreye göre değişmekle beraber en nihayetinde biter. Zihinsel farkındalık, zihninizi tamamen kontrol etmek için değil, daha güvenli ve sakin bir yer haline getirmek için önemlidir. Amaç hiçbir zaman mutlak kontrol olmamalı, farkındalık ve kabullenme olmalıdır.