Perşembe, Kasım 6, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

İlişkilerimizdeki Ayna: Jung’un Gölgesi

Partnerimizde bizi aşırı rahatsız eden o özellikler, aslında bizim bastırılmış yönlerimiz olabilir mi?

Hepimizin hayalinde mükemmel, sorunsuz, her şekilde anlaşabildiğimiz bir ilişki tipi vardır. Sanki o kişi bizim için dünyadaki tek insan, bizi anlayan tek kişiymiş gibi gelir. Fakat sonra ne olur da biz partnerimizde aşırı rahatsız edici olduğunu ya da bizi üzdüğünü düşündüğümüz özellikler görmeye başlarız? “Bu durumu nasıl çözeceğim?” ya da “Neden hep aynı kişileri çekiyorum?” diye kendimize sorarız.

Carl Gustav Jung’a göre, bu sorularımızın cevabı ne partnerimizde ne de bizim talihsizliğimizde gizlidir. Cevaplar, hepimizin içinde yatan ve genelde görmezden gelip bastırdığımız tarafımızda — Gölge Arketipi’nde saklıdır. Gölge, bilinçli benliğimizin kabul etmeyip bastırdığı, utanç duyduğu ya da toplumsal normların reddettiği tüm yönlerimizdir. Bu bastırılmış yönlerimiz kendilerini en çok ikili ilişkilerimizde belli eder. Nasıl mı? Hep beraber bakalım.

Yansıtma – Kişisel Bilinçdışımızın Dışa Vurumu

Yansıtma, gölgenin ilişkilerdeki en yıkıcı mekanizmasıdır. Kendi içimizde bastırdığımız ve kabul etmediğimiz yönlerimizi tanıyıp sahiplenmediğimiz sürece, zihnimiz onları başkalarına yansıtma eğilimi gösterir. Bu durumda, yansıtmanın hedefi genellikle en yakınımızdaki — yani partnerimiz — olur.

Örneğin partneriniz için “Çok bencil, sürekli kendini öne koyuyor.” diye şikayet ettiğiniz oldu mu? Peki, bu şikayetlerinizin sebebi sizin aşırı fedakârlık rolü üstlenmiş olmanız, yani kendinizi önceliklendirme, hakkınızı arama veya sınır koyma konularında kendinizi bastırmış olmanız olabilir mi?

Ya da partnerinizin “sorumsuz ve plansız” olmasından şikayet ediyorsanız, belki de sizin gölgenizde saklanan daha spontane olma ya da “bırak gitsin” arayışı vardır. Başka bir örnek: Partnerinizdeki duygusal yoğunluk ve ani tepkiler sizi korkutuyorsa, bu sizin bastırdığınız derin duygularınızın yankısı olabilir.

Yani, partnerimizin bir davranışının bizi orantısız bir biçimde tetiklemesi ve öfkelendirmesi — anormal durumlar dışında — büyük ihtimalle onun o davranışı yapmasından değil, bizim bastırdığımız o parçamızla yüzleşmek zorunda kalmamızdan kaynaklanır.

İdealize Etme ve Eksik Parçayı Tamamlama

Gölge, yalnızca bastırılmış öfke ve kıskançlık gibi karanlık taraflarımızı içermez; aynı zamanda yaratıcılık, cesaret ve saf neşe gibi güçlü potansiyellerimizi de barındırır. İşte tam bu noktada, ilişkilerimizdeki en büyük ve en güzel görünen yanılgı başlar: İdealize etme.

İdealize etme, partnerimizi adeta bir “kayıp parça” ya da “kurtarıcı” gibi görmemizdir. Kendi hayatında disiplinli olmayı seçmiş ve spontanlık arzusunu gölgesine itmiş biri düşünün. O, bilinçdışı bir arayışla, hayatı akışına bırakan ve neşeli bir sanatçıya kapılır. Ona duyduğu o karşı konulmaz yoğun çekim (bazen adına “aşk” dediğimiz o kimya), aslında partnerin benzersizliğinden çok, partnerin bize kendi içimizde kilitli kalan o enerjiyi anlık olarak yansıtmasıdır. Partnerimiz, bizim cesaret edemediğimiz hayatı yaşıyordur.

Bu durumda, partnerimizi bir kaideye oturturuz. “Onun sayesinde çok üretkenim,” deriz. Oysa bu üretkenlik gücü zaten hep bizim içimizdedir; partner sadece o gücü açığa çıkarmamızı sağlayan güvenli alanı veya ilhamı sunan bir anahtar görevi görmüştür.

Başlangıçta bu idealize etme, ilişkiyi güçlü bir çekimle başlatır. Sanki kayıp parçamızı bulmuşuzdur. Ancak bu durum, ilişkinin üzerine büyük bir yük bindirir. Kimse bir başkasının tüm gölge hazinesini taşıyacak kadar mükemmel değildir. Partnerimiz bir hata yaptığında, “insan” olduğunu fark ettiğimizde, ideal imajımız kırılır ve hayal kırıklığımız orantısız derecede büyür. Çünkü yıkılan, partnerimizin gerçekliği değil, bizim ona yüklediğimiz sahte tamamlama beklentimizdir.

Sonuç

Jung’un bakış açısıyla, ilişkideki gerginlikler ve çatışmalar aslında birer alarm zili, birer davettir. Partnerimiz, bize kendi iç dünyamızın farkında olmadığımız kısımlarını gösteren bir ayna görevi üstlenir.

Gerçek samimiyet ve kalıcı sevgi, partnerimizi değiştirmeye çalışmayı bırakıp kendi gölge yönümüzle barışmaktan geçer. Gölgeyi tanımak demek “kötü” olmayı kabul etmek değil; tüm zayıf ve güçlü yönlerimizle bütünleşmeyi kabul etmek demektir.

Kendi ışığımızı ve karanlığımızı sahiplendiğimizde, partnerimizin kusurları bizi daha az tetikler. Eğer ilişkinizin kalitesini yükseltmek istiyorsanız, partnerinizde sizi en çok rahatsız eden özelliğin ne olduğunu dürüstçe not alın. Ardından, kendinize şu soruyu sorun:
“Bu özellik, benim hangi bastırılmış ihtiyacımı, korkumu veya potansiyelimi temsil ediyor olabilir?”

Bu soru, ilişkinizi suçlamalar ve hayal kırıklıkları döngüsünden çıkarıp, derin bir kişisel büyüme yolculuğuna taşıyacaktır.

İlayda Mutlu
İlayda Mutlu
İlayda Mutlu, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi'nde psikoloji öğrencisi olarak eğitimine devam etmektedir. İnsan zihninin derinliğine duyduğu merak, onu deneysel psikoloji ve adli psikoloji alanlarına yönlendirmiştir. Gelecekte bu alanlarda uzmanlaşarak bilimsel araştırmalara katkı sunmak ve psikolojinin sınırlarını keşfetmek istemektedir. İnsan zihninin karmaşık yapısını çözmek ve bulgularını tüm dünyayla paylaşmayı misyon edinmiştir. Psikolojinin diğer alanlarına da ilgi duyup, psikoloji hakkında birçok konuyu araştırmaktadır. Yazdığı alanlar çoğunlukla deneysel psikoloji olup, dijital mecralarda ilgilendiği konular hakkında yazmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar