Ebeveynlere yönelik olarak düzenlemiş olduğum seminer veya eğitimlere hep aynı soruyla başlarım:
“İdeal bir ebeveyn olmanın ilk şartı sizce nedir?”
Çoğunlukla aldığım yanıtlar “Fedakâr olmak”, “Çocuklarını çok sevmek”, “Çocukların iyiliği için elinden geleni yapmak” şeklindedir.
Diğer yanıtların da altında yatan temel düşünce, iyi bir ebeveynliğin ilk şartının kendini ikinci plana atıp çocukların ihtiyaçlarını öncelemek ve onlar için yapabileceği tüm fedakârlığı yapmak olarak özetlenebilir.
Siz değerli okuyucular, bu yazının başlığını okumasaydınız, soruya vereceğiniz yanıtı düşünün ve (lütfen dürüst olun 😊).
Peki gerçekten fedakârlık, iyi bir ebeveyn olmanın ilk şartı olabilir mi?
Başlıkta dikkat çekmesi için özellikle tercih ettiğim bencillik kavramını daha sağlıklı şekilde tanımlayarak bu soruyu hep birlikte değerlendirelim.
Bencillik Kavramına Yeni Bir Bakış
Bahsettiğim bencillik, gündelik hayatta kullandığımız ve egoizme yakın olan kavram değil tabii ki.
Aslında bu kavramı kullanırken, kişinin kendi istek ve ihtiyaçlarını karşılamak için de çaba göstermesi gerektiğini, hayatında çocuklarını öncelediği için kendini ihmal etmemesi gerektiğini vurgulamaya çalıştım.
Çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılamak yerine kendi lükslerine para harcamayı kast etmedim doğal olarak.
Basit bir örnekle durumu açıklayayım:
İki aile modelini kafamızda canlandıralım. Her iki ailede de ebeveynler yoğun bir iş temposunda çalışıyor ve çocuklarıyla kısıtlı vakit geçirme imkânları var.
-
Birinci ailedeki ebeveynler, ne kadar yorgun olsalar da tüm vakitlerini çocuklarının istek ve ihtiyaçlarını karşılamaya ayırıp kendilerini ikinci plana atıyorlar. Hatta bu konuda çevrelerindeki insanlardan övgü dolu paylaşımlar alıyorlar.
-
İkinci ailede ise durum biraz farklı. Çocuklarıyla geçirdikleri zamanlar haricinde anne ve baba kendilerine de zaman ayırıyor. Bu konuda birbirlerine destek oluyorlar.
Haftanın belli akşamları çocukların bakımını sağlayacak şartları ayarladıktan sonra birlikte, hatta bazen tek başlarına istekleri doğrultusunda etkinliklere katılıyorlar.
Sevdikleri bir sanatçının konserine gidiyor, arkadaşlarıyla dışarı çıkıyor ya da sinemaya gidiyorlar.
Birinci ailedeki ebeveynler bu durumu sorumsuzluk olarak niteleme eğilimindedir:
“Eğer sinemaya gitmek istiyorsanız, çocuğunuzla beraber onu sevdiği bir filme gidin. Çocukları bırakıp tek başına filme gitmek olacak şey mi?”
diye düşüneceklerdir. Şimdi filmi biraz daha ileri alalım.
Fedakârlığın Görünmeyen Yükü
Birinci ailedeki ebeveynler bir süre sonra sürekli kendilerini engelledikleri için stres yaşayacaktır.
Tahammülleri azalacak, sorunlarla baş etme noktasında daha sabırsız olacaklardır.
Çünkü kendilerini ihmal etmiş, hem fiziksel hem ruhsal olarak yorulmuşlardır.
Yaptıkları fedakârlıkların mutlak bir karşılığı olmasını düşünüp çocuklarından yüksek beklentiler içine gireceklerdir.
Deneyimlerime dayanarak bu konuda bazı örnekler vermek istiyorum:
“Ben senin her istediğini yapıyorum. O istediğin pahalı ayakkabıyı hiç bekletmeden aldım ama ben üç yıldır aynı ayakkabıyı giyiyorum. Emeklerimin karşılığı bu mu olacaktı?”
“Bu sene sınava gireceğin için ben işimi bıraktım. Seninle ilgilenmek için bu yıl eve hiç misafir kabul etmedik. Tüm ihtiyaçlarımızı erteleyip seni dershaneye yazdırdık. Ben de bilirim başka anneler gibi gezmeyi. Sen hâlâ ders çalışmıyorsun. Yazıklar olsun.”
Bu yaklaşımlar sorunu çözmek yerine büyütecek ve tepkiselliğe neden olacaktır.
Ayrıca çocuk için yapılan büyük fedakârlıklar, dolaylı yoldan bir baskıya dönüşebilir.
“Annem benim için işini, kariyerini bıraktı. Onun bu emeğinin karşılığını veremezsem büyük hayal kırıklığı yaşayabilir. Mutlaka başarılı olmalıyım.”
şeklinde bir düşünce, sınav kaygısını tetikleyebilir.
Dengeli Aile Modeli: Ruhsal Güç, Sağlıklı Çocuklar
Aynı durumu ikinci aile üzerinden açıklayalım.
Çocuğunun sınava hazırlanması için gereken şartları sağlayan ailede, gündelik yaşam çocuğun sınavına odaklanmamıştır.
Aile, zaman zaman çeşitli etkinliklere katılır. Çocuğun başarısız olduğu durumlar konuşularak çözüm aranır.
Gergin olmayan ebeveynler, sorunların çözümü için daha sakin ve sağduyulu yaklaşımları tercih edeceklerdir.
Böylece aile sisteminde gerginlik azalacak, sağlıklı iletişim güçlenecek ve kimsenin kendini baskı altında hissetmediği bir ortam oluşacaktır.
Psikolojik Dengeyi Korumak: Önce Ebeveynin İyiliği
Sonuç olarak, tabii ki çocuklarımızın istek ve ihtiyaçlarını karşılamalı, onların mutluluğu için çaba sarf etmeliyiz.
Ancak biz ebeveynler olarak sağlıklı ve güçlü olduğumuz sürece çocuklarımıza da daha iyi bir yaşam sunmayı başarabiliriz.
Aile sistemi içindeki sorumlulukları kaldırılması gereken ağırlıklar gibi düşünürsek, güçlü olmayan veya kaldırabileceği ağırlıktan daha fazlasını yüklenen bir ebeveynin, bir süre sonra hem ruhsal hem fiziksel rahatsızlıklar yaşaması kaçınılmazdır.
Son Söz: Aynaya Bakan Ebeveynler
Yazımı çok beğendiğim bir alıntıyla bitirmek istiyorum:
“Annem bizim ihtiyaçlarımızı karşılamak için çok çalıştı, çok yoruldu, saçını süpürge etti.
Ancak ben bizim için her zaman saçını süpürge eden bir anneyi değil,
bazen de ayna karşısına geçip saçlarını kendini güzel hissetmek için tarayan bir annem olsun isterdim…”