Çarşamba, Kasım 5, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Görünmez Çantalar

İnsanı En Çok Ne Yorar?

Bu soruya herkes; bedensel yorgunluktan, bitmeyen sorumluluklardan ya da geleceğe dair kaygılardan söz ederek cevap verebilir. Ama bazen hiçbir şey olmamış gibi görünen bir anda, derin bir yorgunluğun içinde buluruz kendimizi. Sebepsiz gibi görünen bu tükenmişliğin ardına dikkatle bakarsak, hepimizin yanında gezdirdiği, diğerleri tarafından görünmeyen ama sadece taşıyanın ağırlığını hissettiği bir çanta belirir.

Biraz hayal edelim…
Bu çanta hepimizde vardır; ama her birimizin çantası şekil, boyut ve ağırlık olarak farklıdır. Kimininki öyle büyüktür ki onu taşımaktan beli bükülür, hareketleri yavaşlar; kimimizinki ise koluna rahatça takabileceği kadar hafiftir. Bunların içinde kimlikler, düşünce biçimleri, ilişki örüntüleri, aile dinamikleri, anılar gibi kişiye ve geçmişe dair her türlü şey bulunur. Aslında tüm bunlar bizi biz yapar ve her zaman ağırlık yapmazlar.

Ne zaman ki bu çantalara, aslında bizim bir parçamız olan ama sevilmeye, saygı duyulmaya ya da değer görmeye layık olmadığını düşündüğümüz yönlerimizi gizlemeye başlarız; işte o zaman çanta ağırlaşır. Sakladıkça yük artar, yük arttıkça çanta bir bavula dönüşür. Sonunda, kendimizden uzaklaşmış ve yorgun hissederiz.

Peki, neden bazı yanlarımızı bu kadar gizleme ihtiyacı duyarız? Bunun için biraz geriye gidelim…

Değerli Hissetme İhtiyacı

Psikanalist Heinz Kohut’un da söylediği gibi, bir çocuğun ilk ihtiyacı kendi varlığının ebeveyninin gözlerinde yankı bulmasıdır. Ebeveyninin onu fark etmesi, duygularını ayrım gözetmeden kabul etmesi ve olduğu hâliyle değerli hissettirmesi, yaşam boyu sürecek özsaygı–özdeğerin temelini oluşturur.

Fakat bazı ebeveynlerin yaklaşımı her zaman bu ideali karşılamayabilir; özellikle de çocuk yapısı gereği daha hassassa, kendine değer verme duygusu kolayca zedelenebilir. Bu erken deneyimler, fark etmeden taşıdığımız o görünmez çantaların içine ne koyacağımız üzerinde izler bırakır.

Çantadan Bavula: Bazıları Neden Ağır?

Bazı ebeveynler, kendi değer anlayışları içinde, çocuklarının sadece belirli yönlerini desteklediklerinde onların “iyi” ve “başarılı” olacağını düşünürler. Belki de başka türlüsünü bilmedikleri için, bir insanın hatalarıyla, kırılganlıklarıyla, öfkesiyle bile sevilmeye layık olabileceğini fark etmekte zorlanırlar.

Bu yaklaşımın doğal sonucu olarak çocuk, zamanla yalnızca bazı yönlerinin kabul gördüğünü ve geri kalanlara değer verilmediği hissedebilir. Bu yaklaşım uzun sürdüğünde, özellikle hassas çocuklar zamanla kendi değerlerine olan inancını kaybetmeye başlayabilirler.

Bu durum “Benim bazı yanlarım sevilir, geri kalanları gizlemeliyim” düşüncesine ve kişiliğini “gösterilebilir” ve “gizlenmesi gerekenler” şeklinde ayırmaya başlamasına sebep olabilir. Zaman içinde de “parlayan–gösterilebilir” yanlarıyla dünyaya döner; diğerlerini ise farkında bile olmadan o görünmeyen çantaya gizlemeye başlar.

Saklanan Yönlerin Sessiz İzleri

Örneğin, sürekli “anne–baba sözü dinlediği” için övülen bir çocuk, zamanla “kendi ihtiyaçlarım önemli değil” diye düşünmeye başlar. Bu da arzularını bastırmasına ve başkalarının ihtiyaçlarını kendi önüne koymasına sebep olabilir.

Ya da sürekli “ne kadar sakin ve uyumlu” olduğu övülen bir çocuk “hata yapmak ya da karşı çıkmak sevgiyi kaybettirir” düşüncesini geliştirir ve tepki veren, hata yapan yanını yine kendi çantasına bastırır.

Yetişkin olduğumuzda ise bir zamanlar “yakışıksız” ya da “değersiz” sayılan bu yanlarımız geri döner. Kendi ihtiyacını hep en sona erteleyen bir yetişkinin sessiz kırgınlığında, bir toplantıda “ya saçma bulunursa” diye titreyen bir seste, ya da mükemmel görünmeye çalışmanın ağırlığı altında ezilen bir yürekte yeniden kendini hatırlatır.

Çünkü bir zamanlar sevgiyi korumak için gösterilen gizleme çabaları artık işe yaramaz; tam tersine bizi ağırlaştırır. Ve bunu fark edenler, bir gün ellerindeki bavulun ağırlığına bakıp içindekileri açmaya cesaret ederler…

Bavullarda Bahar Temizliği

Yorgun ama cesur bir insan, bir gün o bavulu açar. Sanki bir bahar temizliği yaparcasına içindekileri tek tek elden geçirir: işe yarayanları saklar, artık ihtiyaç duymadıklarını ise bırakır.

Bavulun içinden bazen “ya hata yaparsam” korkusuyla ertelenmiş bir adım, hâlâ gerçekleşmek isteyen bir heves ya da söylenmeyi bekleyen bir duygu çıkar. O anda kişi, bir zamanlar değersiz sayıp gizlediği bu yönlerinin aslında kendi zenginliğinin parçaları olduğunu fark eder.

Ama herkes için o kadar kolay değildir; çünkü hayat herkesin bavuluna eşit yükler koymaz. Bazılarımızın yükleri, tek başına taşınamayacak kadar büyüktür. İşte o zaman devreye biraz farkındalık, biraz da empatik bir ötekinin varlığı girer — insan bazen kendi bavulunu bir başkasının güvenli bakışıyla açabilir. Bu bazen terapi odasında olur, bazen de sessiz bir dostun anlayışlı gözlerinde.

Kendin Olmanın Hafifliği

Psikanalist Heinz Kohut’un da söylediği gibi, bir insan hata yapabilir, “hayır” diyebilir, kendisi olma cesaretini gösterebilir — ve buna rağmen hâlâ sevilebilir olduğunu gördüğü ilişkilerde iyileşir.

Böyle güvenli alanların içinde, kusurlarıyla da kabul görebildiğini fark eden kişi, artık kendi iç dünyasına da aynı şefkatle bakabilir.

Bu bakışla; çoğu zaman utandığımız, bastırdığımız ya da “fazla” bulduğumuz yönlerimizin, aslında insanlığımızın en canlı renkleri olduğunu görürüz. O karanlık bavuldan artık ihtiyacımız olmayanları bırakıp, bize ait olanları şefkatle sahiplendiğimizde anlarız ki; yıllarca yük sandıklarımız meğer bizi tamamlayan parçalarmış — yük değil, zenginlikmiş.

Ve işte o gün, bavulumuz hafifler. Bir zamanlar sakladıklarımızı sahiplenir ve kendimizi olduğu gibi sevmeyi öğreniriz. Biraz yorgun ama çok daha sahici şekilde, tüm renklerimizle yola devam ederiz.

Kaynakça

Kohut, H. (1998). Kendiliğin Çözümlenmesi (Çev. Cem Atbaşoğlu, M. Banu Büyükkal, Cüneyt İşcan). İstanbul: Metis Yayınları. (Orijinal eser: The Analysis of the Self, 1971).

Özge Erkonan
Özge Erkonanhttp://www.psikolojiyansimalari.com
Özge Erkonan, İstanbul Üniversitesi Psikoloji lisans eğitiminin ardından, empati üzerine yürüttüğü çalışmasıyla klinik psikoloji alanında uzmanlaşmış bir psikologdur. Uzun yıllardır hem yetişkin hem de çocuk/ergen ruhsallığı alanlarında terapötik çalışmalar ve projektif test uygulamaları gerçekleştirmektedir. İnsan ve hayata dair merakını; araştırmalarında, terapötik ilişkilerinde ve yazılarında psikodinamik bir bakışla ele almakta, tüm bu üretim alanlarını birer “oyun alanı” olarak görmektedir. Çocuklukta olduğu gibi, yetişkinlikte de anlam arayışı, içsel dönüşüm ve keşif ihtiyacının desteklenmesinin, bireysel ve kolektif iyi oluş için önemli olduğuna inanmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar