Pazar, Kasım 9, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Göç ve Kimlik: Yetişkin Göçmenlerde Aidiyet, Kültürel Travma ve Yeniden Köklenme Süreçleri

Göç, yalnızca bir coğrafyanın değişimi değil; aynı zamanda kimliğin, ilişkilerin ve aidiyet duygusunun yeniden tanımlandığı derin bir psikolojik süreçtir. İnsan, kökleriyle birlikte hareket eden bir varlıktır. Dolayısıyla göç, fiziksel bir yer değiştirme kadar, içsel bir sarsılmayı da beraberinde getirir.

Özellikle yetişkinlik döneminde yaşanan göçler, kimlik bütünlüğü üzerinde karmaşık etkiler yaratır. Çünkü yetişkin birey, kendini tanımladığı sosyal, kültürel ve dilsel bağlamdan ayrılarak “yeni bir benlik kurgusu” kurmak zorunda kalır.

Kültürel Travmanın Sessiz Yüzü

Göç deneyimi çoğu zaman bir kayıplar zinciriyle başlar: dil, tanıdık yüzler, sosyal statü, alışkanlıklar… Bu kayıplar, yetişkin bireyin “ben kimim?” sorusuna verdiği yanıtı sarsar.
Kültürel travma, yalnızca savaş ya da zorunlu göç gibi dramatik olayların sonucu değildir; gündelik yaşamın içinde, aidiyet duygusunun zedelenmesiyle de oluşur.

Yeni bir ülkeye adım atan yetişkin, çoğu zaman “yabancılık” hissiyle baş başa kalır. Goffman’ın deyimiyle, kişi “sosyal yüzünü” kaybeder; dili tam konuşamadığı, mizahı anlayamadığı, sessizliğin bile başka anlamlara geldiği bir dünyada yeniden görünür olmaya çalışır.

Bu durum, benliğin sürekliliğini tehdit eden bir parçalanmışlık duygusu yaratabilir. Birçok göçmen, “artık oraya ait değilim ama buraya da tam ait hissetmiyorum” cümlesinde kendini bulur.

Bu ikili aidiyetsizlik hali, kültürel travmanın merkezindedir. Kişi ne tam bir “yerli” olur, ne de tamamen “misafir” kalabilir; arada bir yerde, “geçici kalıcılığın” belirsiz alanında yaşamını sürdürür.

Kimliğin Yeniden İnşası

Psikodinamik açıdan bakıldığında, göçmen yetişkin kimliğini yeniden kurarken hem geçmiş kültürüne hem de yeni çevresine ait unsurları bütünlemeye çalışır. Bu süreçte sıklıkla iki uç arasında gidip gelinir: geçmişi idealize etme ve onu inkâr etme. Biri nostaljik bir özleme, diğeri ise kopuş ve yabancılaşmaya yol açabilir.

Kültürel kimliğin yeniden yapılanması, tıpkı yas sürecine benzer. Kayıp yaşanır, inkâr edilir, öfke ve özlem evrelerinden geçilir ve en sonunda kabulle birlikte yeni bir anlam sistemi kurulur.

Yetişkin birey, köklerini inkâr etmeden, onları yeni toprağa uyarlayabildiğinde “psikolojik köklenme” gerçekleşir. Bu, göçmenin kendi içsel evini yeniden inşa etmesidir.

Aidiyetin İncelikleri: “Ev” Duygusunu Yeniden Kurmak

Aidiyet, yalnızca bir pasaport ya da adres meselesi değildir; tanınmak, anlaşılmak ve varlığının onaylandığını hissetmektir. Göçmen için “ev” artık coğrafi bir yer olmaktan çıkar, duygusal bir deneyime dönüşür.

Bazı araştırmalar, göçmen yetişkinlerde topluluk desteği, dil öğrenimi ve sosyal bağların güçlenmesinin depresyon ve yalnızlık riskini azalttığını göstermektedir. Çünkü aidiyet, dış dünyada bir kabul kadar, iç dünyada bir kabuldür de.

Örneğin bir kadın göçmen, ülkesinde sahip olduğu mesleki kimliğini yeni ülkede kullanamıyorsa, yalnızca ekonomik değil, psikolojik bir kayıp da yaşar. Kendini “üretken ve yeterli” hissettiren rollerden uzaklaşmak, benlik saygısında ciddi bir düşüş yaratabilir.

Bu nedenle yeniden köklenme, bireyin üretkenlik duygusunu da kapsamalıdır. Yeni bir dilde, yeni bir bağlamda bile olsa kendini ifade edebilmek, ruhsal iyileşmenin en güçlü göstergelerinden biridir.

Kültürlerarası Benlik: Çift Köklenmenin Gücü

Bazı göçmenler içinse kimliğin yeniden yapılanması, bir kayıptan çok bir zenginleşme anlamına gelir. İki kültür arasında köprü kurabilen birey, “kültürlerarası benlik” denen esnek bir kimlik yapısı geliştirir. Bu kişiler hem geçmişlerinden beslenir hem de yeni çevreye uyum sağlar; bir nevi “çift köklenme” yaşarlar.

Bu esnekliğin temelinde, duygusal dayanıklılık (resilience) ve öğrenmeye açıklık yatar. Göç, kimi zaman benliği zorlar ama aynı zamanda dönüştürür. Köklerinden kopmadan yeniden filizlenebilmek, psikolojik olarak olgunlaşmış bir benliğin göstergesidir.

Psikoterapötik Perspektif: Yeniden Köklenmeye Destek

Terapötik süreçte göçmen yetişkinlerle çalışmak, dilin ötesinde bir empati biçimi gerektirir.
Terapist, yalnızca bireyin yaşadığı travmaları değil, taşıdığı kültürel hikâyeyi de duymalıdır.

Anlatı terapisi (narrative therapy) bu noktada güçlü bir araç sunar. Birey, kendi göç hikâyesini yeniden yazarken, travmatik unsurları dönüştürüp kimliğini yeniden anlamlandırabilir.

Ayrıca beden odaklı yaklaşımlar, kültürel travmanın bedensel izlerini fark etmeyi kolaylaştırır. Çünkü göç yalnızca zihinde değil, bedende de yaşanır: kasılmalar, uyku bozuklukları, kalp çarpıntıları çoğu zaman “yerinden edilmenin bedensel yankılarıdır.

Terapötik hedef, bireyin “nereden geldiğini” değil, “nerede kök salabileceğini” bulmasına destek olmaktır. Göçmen kimliğini kabul etmek, zayıflık değil, çok katmanlı bir aidiyet biçimidir.

Sonuç: Kökleriyle Barışık, Dallarıyla Özgür

Göç, kimliğin sarsıldığı ama aynı zamanda yeniden doğabildiği bir geçiş alanıdır. Yetişkin göçmen, geçmişiyle bugünü arasında köprü kurmayı başardığında, ne tamamen geride kalır ne de bütünüyle yabancı olur.

Aidiyet artık tek bir yere değil, birden çok duyguya, dile ve ilişkiye dağılmıştır. Kökleriyle barışan göçmen, yeni toprağa tutunurken aynı zamanda içsel bir özgürlük kazanır.

Çünkü nihayetinde, insanın asıl evi bir ülke değil; kendisidir.

Müge Sunkar Karataş
Müge Sunkar Karataş
Müge Sunkar Karataş, klinik psikolog ve yazar olarak psikoterapi, psikolojik danışmanlık ve akademik çalışmalar alanında geniş bir deneyime sahiptir. Lisans eğitimini psikoloji, yüksek lisans eğitimini klinik psikoloji üzerine tamamlamış ve pedagojik formasyon alarak çocuk ve gençlerle yaptığı çalışmalarda yelpazesini genişletmiştir. Sunkar Karataş, emdr terapisi, bilişsel davranışçı terapi, theraplay, oyun terapisi ve duygu odaklı çift terapisi alanlarında uzmanlaşmıştır. Yurtiçi ve yurtdışı alanlarda danışanlarıyla çalışmalarıma devam eden ve eğitimler veren Sunkar Karataş, psikoloji üzerine yazılar kaleme almaktadır. Aile, çift ve çocukları bilinçlendirmek, farkındalık kazanmalarını sağlamak isteyen yazar, buna yönelik atölye ve seminerler düzenlemekte, daha güçlü aileler daha güçlü bir toplum yaratacak düşüncesini benimsemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar