Travma, bireyin ruhsal bütünlüğünü tehdit eden, yoğun stres yaratan olaylar karşısında gelişen psikolojik bir deneyimdir. Travma kavramı yalnızca tekil, ani olaylarla sınırlı olmayıp çocukluk döneminde süreğen biçimde yaşanan ihmal ve istismar gibi deneyimleri de kapsamaktadır.
Bu makalede gelişimsel travma ve şok travma kavramları karşılaştırmalı olarak ele alınmış, toplumsal düzeyde normalleştirilen travmatik deneyimlere dikkat çekilmiş ve bu deneyimlerin bireyler üzerindeki psikolojik, davranışsal ve sosyal sonuçları örneklerle tartışılmıştır.
Gelişimsel Travma
Gelişimsel travma, genellikle çocukluk döneminde bakım verenler ile olan ilişkilerde süreklilik gösteren ihmal, duygusal yoksunluk, fiziksel veya duygusal istismar gibi deneyimler sonucunda ortaya çıkan bir durumdur (van der Kolk, 2005).
Bu travma türü, çocuğun güvenlik, sevgi, aidiyet ve özerklik ihtiyaçlarının karşılanmamasıyla ilişkilidir. Gelişimsel travma yaşayan çocuklarda, nörobiyolojik gelişim süreçleri olumsuz etkilenebilir; bu da yetişkinlikte duygu düzenleme güçlükleri, kimlik karmaşası ve bağlanma sorunları olarak kendini gösterebilir (Schore, 2012).
Örneğin, duygusal ihmalin norm haline geldiği bir ailede büyüyen çocuk, sevgi görmemenin doğal olduğunu düşünebilir. Bu tür “normalleştirilmiş travma”lar, bireyin yaşam boyu süren değersizlik inançları geliştirmesine yol açabilir. Dolayısıyla gelişimsel travma yalnızca bireysel değil, kuşaklar arası aktarım süreçleriyle toplumsal düzeyde de etkili olur (Yehuda & Lehrner, 2018).
Şok Travma
Şok travma, genellikle tekil ve ani bir olayın sonucunda ortaya çıkar. Doğal afetler, kazalar, ani kayıplar veya şiddet olayları bu tür travmalara örnektir. Şok travma deneyiminde birey, mevcut baş etme mekanizmalarının ötesinde yoğun bir tehdit algısıyla karşı karşıya kalır (Herman, 1992).
Şok travmanın etkileri sıklıkla travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) belirtileriyle kendini gösterir: tekrar yaşantılama, kaçınma, aşırı uyarılmışlık ve olumsuz bilişsel-duygusal değişimler (American Psychiatric Association [APA], 2013).
Örneğin, deprem yaşamış bir bireyin günlük yaşamında en ufak sarsıntıya karşı aşırı tepki vermesi, travmatik belleğin sürekliliğine işaret eder.
Gelişimsel Travma ve Şok Travmanın Karşılaştırılması
Her iki travma türü de bireyin ruhsal bütünlüğünü bozmakla birlikte, içerikleri ve sonuçları bakımından farklılıklar gösterir. Şok travma, zamansal olarak sınırlı ve tekil bir olayla ilişkilidir; gelişimsel travma ise kronik, ilişkisel ve tekrarlayıcıdır.
Şok travma sonrasında kişi, travmatik olayı zaman açısından ayırt edebilirken, gelişimsel travmada deneyim çoğunlukla çocuğun temel yaşam gerçekliğine içkindir (Courtois & Ford, 2013).
Bir diğer fark ise iyileşme süreçlerinde görülür. Şok travmada güvenliğin yeniden sağlanması, olayın işlenmesi ve destek sistemleriyle bağlantı kurulması iyileşmeye katkı sunabilir. Oysa gelişimsel travmada güvenlik duygusu hiç inşa edilmediği için, terapi sürecinde temel güvenin yeniden yapılandırılması uzun ve karmaşık bir süreç gerektirir (van der Kolk, 2014).
Normalleştirilen Travma Deneyimleri
Travmatik deneyimlerin toplumsal bağlamda normalleştirilmesi, özellikle gelişimsel travmanın görünmezliğine yol açmaktadır. Fiziksel cezalandırma yöntemlerinin “disiplin” adı altında kabul görmesi, duygusal ihmalin “çocuğu şımartmama” olarak yorumlanması ya da toplumsal cinsiyet rolleri gereği şiddetin tolere edilmesi, travmanın sıradanlaştırılmasına örnektir.
Bu normalleştirme, bireylerin travma yaşadığını fark etmesini güçleştirir. Travmanın adlandırılmaması, iyileşme sürecini de engeller.
Örneğin, sürekli aşağılanan bir çocuk, bunu sevginin göstergesi olarak yorumlayabilir ve yetişkinlikte benzer ilişkiler kurmayı “normal” görebilir.
Travmanın Sonuçları: Klinik ve Sosyal Boyut
Travma deneyimlerinin sonuçları çok boyutludur. Gelişimsel travma yaşayan bireylerde, depresyon, kaygı bozuklukları, dissosiyatif belirtiler ve kişilik bozuklukları daha sık görülmektedir (Teicher & Samson, 2016).
Şok travma sonrasında ise TSSB, akut stres bozukluğu ve somatik yakınmalar yaygındır. Travmanın etkileri yalnızca klinik belirtilerle sınırlı değildir; toplumsal ilişkiler, akademik başarı ve iş yaşamı da olumsuz etkilenebilir.
Örneğin, gelişimsel travma geçmişi olan bir birey, iş yaşamında otorite figürleriyle ilişki kurmakta zorlanabilir. Şok travma yaşayan bir birey ise travmayı tetikleyen uyaranlardan kaçınarak sosyal izolasyona yönelebilir.
Sonuç
Gelişimsel travma ve şok travma, bireyin ruhsal sağlığını farklı şekillerde etkileyen ancak ortak noktaları olan olgulardır. Şok travma ani ve belirgin olaylarla ilişkiliyken, gelişimsel travma süreğen, ilişkisel ve sıklıkla görünmezdir.
Toplumsal düzeyde normalleştirilen travmatik deneyimler, travmanın görünürlüğünü azaltarak iyileşmeyi güçleştirmektedir. Hem bireysel hem toplumsal düzeyde travmanın fark edilmesi, adlandırılması ve müdahale süreçlerinin güçlendirilmesi, ruh sağlığının korunması açısından kritik öneme sahiptir.
Kaynakça
American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.). Washington, DC: Author.
Courtois, C. A., & Ford, J. D. (2013). Treating complex traumatic stress disorders in children and adolescents: Scientific foundations and therapeutic models. New York, NY: Guilford Press.
Herman, J. L. (1992). Trauma and recovery: The aftermath of violence—from domestic abuse to political terror. New York, NY: Basic Books.
Schore, A. N. (2012). The science of the art of psychotherapy. New York, NY: Norton.
Teicher, M. H., & Samson, J. A. (2016). Annual research review: Enduring neurobiological effects of childhood abuse and neglect. Journal of Child Psychology and Psychiatry, 57(3), 241–266.
van der Kolk, B. A. (2005). Developmental trauma disorder. Psychiatric Annals, 35(5), 401–408.
van der Kolk, B. A. (2014). The body keeps the score: Brain, mind, and body in the healing of trauma. New York, NY: Viking.
Yehuda, R., & Lehrner, A. (2018). Intergenerational transmission of trauma effects: Putative role of epigenetic mechanisms. World Psychiatry, 17(3), 243–257.


